Hao'dan
Gözlerimi beraber bir güne aralayacağımı bilseydim o gün uyanmamayı dilerdim. Şu hafta o kadar berbattı ki. Başımda oturan Gyuvin ve Yujin ile sehpanın üzerinde duran telefonlarımıza bakıyorduk. Evet tam olarak sadece bakıyorduk. Elimizden zaten başka bir şey de gelmiyordu. Yujin'in dünki ufak çaplı kaybolduşunun ardından uyandığımızda Hanbin hiçbir yerde yoktu birde üstüne üstlük telefonları da açmıyordu. Ama hattı kapalı olarak gözüküyordu. "Bu ne be? Yarın da Hao hyung gidiyorsa ben oynamıyorum abi" dediği şey komik olsa bile şuan hiç havamızda değildik. Yujin ufak bir kıkırtı bıraktıktan sonra tekrar ciddileşti. "Çıkıp arasak mı?" Yujinin cümlesi ile kafamızı ona çevirdik. "Sen de ne işe yaradı? Olan yine bizim bacaklarımıza oldu saatlerce her yerde seni aradık. Bulduk mu? Hayır" Gyuvinin biraz sitemli ve kırgın bir tonla konuşurken hiçbirimiz ne yapacağını bilmiyordu.
Daha şimdiden özlemiştim onu, kahverengi saçlarını okşamayı, yanımda uzanmasını sabahlara onla başlamayı. O kadar garip geliyordu ki şuan o adamdan haber bile alamıyordum. Düşündüğüm şeylerle gözlerimin dolduğunu hissediyordum. İrislerimi halı desenlerinden beş saniye dahi ayırmadan öylece yere bakıyordum. Aniden bana dolanan kollar ile ağladığımın anlaşıldığını anlamıştım. Sarılan kollara bir kol daha eklenince yujinin de bize katıldığı belli olmuştu. Gözlerimi yavaşça kapatıp göz yaşımın yanağımdan aşağı süzülmesine izin vermiştim.
Bir süre sonra gözlerimi yanımdakilere kaldırıp onlara baktım. "Yine de kalkıp aramalyız, her birimiz farklı yerlere dağılalım.. ancak öyle hızlı bir şekilde bakınırız. Her yere bakmanıza gerek yok sadece çok vakit geçirebileceği yerlere bakının" uzun bir cümle kurmamdan dolayı kendime şaşırsam da oldukça yavaş bir birleşim yapmamla yanımdaki ikili bana gülümsemiş ve kafalarını sallamıştı. "Jiwoong hyung ve Matthew hyunga da söyleyelim belki ellerinden bir şey gelir bakınırlar" Yujine onay verirken Gyuvin konuştu. "Öyleyse bende Taerae ve Gunwook'a haber vereyim" kafamı sallayarak ikisini de onaylayıp bende ayağa kalkmıştım. Benim şu dünyada sahip olduğum tek kişi oydu, onu kaybedemezdim..ne olursa olsun bulmalıydım.
***
Saatler geçmesine rağmen kimseden bir haber yoktu. Son mekan olarak evde toplanırken ilk kez gördüğüm ve sadece isimlerinin Gunwook Taerae Jiwoong ve Matthew olduğunu bildiğim dört çocuk da bizimleydi. Çaresizce gözlerimi onlarda gezdiriyordum. Gözlerimi kapattığım anda gözümün önünde onu görüyordum. Aklımdan çıkmıyordu, ona kötü bir şey olma düşüncesi o kadar berbat hissettiriyordu ki..kimse anlayamazdı şuan beni. "Saat 2 olacak hadi herkes yatsın yarın biraz daha ararız, arabayla gezeriz hiç olmazsa" herkes kafasını sallayarak dağılmıştı. Bizde kalacak dörtlüye misafir yataklarından getirip koltuğa koydum. Koyarken aklıma burada kaldığımız ilk gün gelmişti. Hanbin'in beni izleyen gözleri, daha sonra bahçeden bana sarılması. Gözlerindeki o ışıltı..
Gözlerimin sulandığını hissederken konuşmadan sadece hızlıca odadan çıkmaya odaklanmıştım. Salondan çıktığım gibi kendimi direkt odama atmıştım. Kendimi yatağa bırakırken hala aklımdaydı o gün. Sadece o gün değil Hanbinle bugüne kadar çok şey yaşamıştım, her biri aklımdayken onu da kaybetmiş olma ihtimali kalbimi duraklatıyordu. Akan yaşlarımı durduramazken daha fazla uğraşmadım, serbest kalmalarına izin verdim. Ne yapacaktım şimdi? Evden atılmış bir çocuk gibi hissediyordum. Benim evim yoktu şuan, ve nerde olduğu hakkında hiçbir fikrim de yoktu.
Yatakta oturur pozisyona gelmiş bacaklarımı kendime çekmiş ve ağlamaya devam ediyordum. Anladığım kadarı ile baya zaman geçmişti. Yatağımdan gelen her kokusunda ağlamam daha da şiddetleniyordu. Elimden geldiğince sesimi kesmeye çalışıyordum, diğerlerinin uyanmasını istemiyordum hemde hiç. Gözlerimis saymayı bırakarak kopardığım peçetelerden biri ile silip ayağa kalktım. Camın önüne gidip odamdaki minik balkonun kapısını açtım. Yavaşça dışarı çıkarken balkona yaptığımız ufak yer yatağı ile duran göz yaşlarım tekrar serbest kalmıştı. Bir kaç gün önce onun kolları arasında film izlemiştik. O ve ben. Şimdi nerdeydi?
Yavaşça küçük yer yatağına otururken etraf bakmaya devam ettim. Yıldız yoktu bugün, gökyüzündeki ay yalnız kalmıştı, benim gibi. O da ne yapacağını bilmeden sadece etrafa ışık saçmaya çalışıyor gibiydi. Kafamı onca şey karıştırıyordu. İsteyerek mi gitmişti, zorunda mıydı? Gelecek miydi, yoksa tamamen mi gitmişti? Bize ne zaman haber edecekti, arar mıydı ki? Aklımda binbir türlü soru dönerken sadece bir cevap istemiştim bu sorulara.
Görüyor musun Sung Hanbin, sen gittin diye Ay suskun, yıldızlar üzgün, gece sessiz ve durgun.
Belki saçmalıyorum ya bilmiyorum...fici kaldırmayı düşünüyorum puf kirici
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tie tie-haobin
FanficKarşımda ki takım elbiseli çocuğu gördüğümde gülmeden duramamıştım. Aynı durumda mıydık..cidden mi?