IV - Alka'nın Duyulan Ayak Sesleri

1.1K 170 73
                                    

Melih girdiği cenkte, gördüğü tüm pozisyonları kendisinden kendisinin dahi beklemediği şekilde üstünlükle göğüsledi. Çünkü kurulan pusuya olduğu gibi düşmüyordu. Siper dediğini terk etmemeyi kendisine gaye bildiğinden, olduğu yeri asla değiştirmiyor, kendisinden istenilen her şeyi harfiyen yerine getiriyordu.

Neşe Albay... Neşe Albay ise daha kendi kurduğu tuzağın Melih'i yememesiyle deliriyordu. Nasıl oluyorsa, kendisi Jülide'den hiçbir şekilde birebir haber alamıyordu. Yurttan görüştüğü Aziz Beyin verdiği bilgiler ise klasik ve net bilgiler olduğundan tatmin olmuyordu. Günün birinde Melih'in kendi kızının üstünde kullanacağını bilmeden, Jülide'ye uyguladığı tarifeyi Melih'e de uyguladı Neşe. Jülide'nin telefonundan Melih'e dair çıkan mesajlar belliydi ama bu mesajlar o kadar robotik mesajlardı ki, Neşe kendisi bir tuzağın içerisinde sandı. Aynı sistemi Melih'in hattına da uygulattığında, Melih'in telefonunda da farklı bir şey yakalayamayınca hepten delirdi.

Bağ kurmamışlar mıydı? Kurmadıysalar, rahat bir nefes almalıydı. Ama yine de Jülide'nin ruhani durumunu ölçememesi ve Ankara'nın göbeğinin terör eylemleriyle şenlenmesi, içinin bir türlü rahatlamasına imkân vermiyordu.

Günlerden bir gün, başkent kanın kırmızıyla allı geline döndü. Neşe telefonuna düşen bildirim silsilesiyle çılgına dönerken, Jülide'nin açılmayan telefonu zihninde depremlere neden oldu. Yapılan sinyal kontrolünün sonucunda, Jülide'nin patlamanın olduğu olay mahallinden gelen açılmayan telefonun sinyali, zihnindeki depremlerin bulunduğu alay binasına sıçramasına neden oldu. Kükreyen Neşe Albayın kimse neye bağırdığını, çılgına döndüğünü anlayamazken etrafındaki herkes kafası kopmuş tavuk gibi bir o yana bir bu yana koşturmakla meşguldü.

"Neşe biraz sakin mi olsan?" diye soludu davasına ortak bildiği Kemal Tekkin. "Jülide bu. Bilirsin, uçarıdır ama ayakları hep sağlam basar bulunduğu yere. İyidir o. Merak etme demek yersiz biliyorum ama kontrolünü bu denli kaybetmen, kanının akacağına delalettir..."

Neşe volta attığı masasının önünde duraksadı ve masanın üzerindeki sabit telefondan, kapısının ardındaki odanın sabit telefonun dahilisini tuşladı. Telefonu açan postacısı, içinden çektiği desturu bitiremeden Neşe "Arslan'ı, o delikten çıkarın!" diye buyurdu.

Arslan... Yıldırma politikasıyla cengin ortasına çektiği, sözde biricik oğlu Melih... Eğitime mi tabi tutuluyordu eziyete mi? Cevap belliydi ama Neşe'nin bile sesli dillendirmeye içi el vermemekteydi. Pek ala Kemal Tekkin, daha aklıselim biri olduğundan yanlışa direkt yanlış diyebiliyordu. "Ne alıp veremediğin var senin bu çocukla?" diye sordu. Öyle ya Melih bir proje olarak kendisine anlatıldığında, Kemal Tekkin; o günde, bu işin çok büyük bir tehlikeye varabileceğini Neşe'ye söylemişti. Çünkü kendine itaatkar bir cani yaratabilirdin ama yuları kaçırdığın anda tüm oklarını sana çevirme ihtimalini de göz ardı etmemen gerekirdi. Neşe, yaratmak istediği canavarı neden kendi evine sokuyordu Kemal Tekkin bir türlü anlayamamaktaydı. Hissiz bir komuta zincirinin paslanmaz halkasını mı yaratmak istiyordu yoksa sadece kendi çıkarları uğruna bir insanın günahına mı giriyordu? "Çocuğu Jülide ile kendin tanıştırmışsın..." Kemal Tekkin oturduğu tekli koltukta rahatça bacak bacak üstüne attı. "Sonra senin alamadığın haberi; kendi elinle hamurunu yoğurduğun genç, kızından almış diye deliye dönmüşsün!" Kemal'in yüzündeki tüm kaslar, gördüğü aymazlığı kınarcasına kasıldı. "Ne suçu günahı var o masumun?"

Neşe, "Anlamıyorsun!" diye bağırdığında, pervasız çıkan sesi Kemal'i dahi tedirgin etti. "Anlamıyorsun Kemal, anlamıyorsun!"

"Neyi anlamıyorum Neşe, bana söyler misin?" Kemal çok basit bir soru sormuştu ama Neşe kendisine sırtını dönüp camdan dışarı kaçırınca gözlerini, huzursuz oldu. "Neyi amaçladığını, mertçe, çocuk gelmeden anlatmak ister misin?"

ALKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin