10-Kesit

617 82 115
                                    

Kendi topuğuma sıktığımın elbette farkındayım. Canımın geçen ki gibi acımasından, acıdan kıvranmaktan ve bana müdahale etmeyecek olmasından korkuyorum. Ne olduğunu bilmediğim şeyi, dirsek içime enjekte ederken de korkuyordum.

Bana doğru adımladı.

Acı hâlâ yoklamamıştı ama benim kaburgalarım sıkışmaya başlamıştı.

"Devam et, Ariadne."

Nefes alışverişlerim hızlandı, göğsüm derince yükselip alçalırken çenemi dikleştirdim. İçi boş şırınga hâlâ elimde duruyordu.

"Hadi," dedi, bir adım daha atarak. Aramızda iki üç adımlık mesafe vardı ama ben sanki dibimdeymiş gibi hissediyordum. Gözlerimi ondan bir saniye bile ayırmadım. Bana kalırsa cesur bir hareket yapmıştım ve böyle ona dik dik bakarak cesur hareketimin arkasında duruyordum. Onun tarafından bakarsam da tam aksi bir şekilde aptaldım. Her şeyden kurtulabileceğini sanan bir aptal.

Dirsek içimin yanmaya başlamasıyla birlikte gözlerimi ondan ayırarak koluma çevirdim. Kolum morarıyordu. Hayır, kolum hızla morarıyordu. Dudaklarımı birbirine bastırarak gözlerimi kapattım. Yorgun bir kapayıştı bu. Ona bakmak istemiyordum çünkü biliyordum sıradaki hamlen ne dercesine bakacaktı bana. Alaylı ve küçük düşürücü. Hissiz.

Birkaç saniye içerisinde morluğa ek olarak müthiş bir acı hissetmeye başladım. Sadece kolum değil, vücudumun sol tarafı komple sanki elektrik çarpıyormuş gibi bir hisle sarsılmaya başladı. Dijital dövmemdeki ısının artmasına bakarsam tehlikede olduğumu söyleyebilirdim. Eğer onun için vücudum değerliyse elbette bir şey yapacaktı ama bunu son anda ben kül olmaya yakın yapacaktı.

Dişlerimi sıkı sıkı birbirine bastırdım. Başım dönüyordu, öyle ki durduğum yerde sol tarafıma doğru aksayarak önümdeki masanın kenarından destek almak zorunda kaldım. Destek yetmedi. Elim sanki masanın kenarına yağ sürülmüş gibi kaydı. Dizlerimin üzerine yere düştüm, bu sefer elim zeminden destek aldı. Fakat destek yine yetmedi. Kolumun üzerine doğru yan yattım.

Acıdan dudaklarımı aralayıp tek kelime edemiyordum. Dudaklarım kurumuştu. Gözlerim yarı yarıya kapanmıştı ve birkaç damla yanağıma doğru süzülmüştü. Görüş alanımda sadece ayakkabıları vardı. Ayakkabıları ve pantolonunun bir kısmı. Bana doğru adımladı. Başımı kaldırıp ona bakmadım, bakacak gücüm de yoktu. Attığı üç adım sonra ayakkabıları gözlerimin önündeydi. Bir süre öylece muhtemelen üstten beni izledi. Sonra, sonra ayağının ucuyla beni sırtımın üstüne doğru çevirdi. Acı şimdi daha belirgindi. Kapanan gözlerim yarım bir şekilde açıldı. Göz yaşlarım bulanık görmeme neden olsa da damla olup yanağımdan kulağıma doğru aktığında görüşüm netleşti. Bana bakıyordu. İki eli de cebindeydi. Yüzünde en ufak bir hareketlilik yoktu.

"Yalvar," dedi, tek kelime.

Acının keskinliğinden aşağılanma bile hissedemedim. Acıdan başka hiçbir şey hissedemiyordum. Dudaklarımı sonunda aralayabilmiştim fakat dudaklarımdan kısık bir inleme dışında hiçbir şey çıkmamıştı.

Ona yalvarmadan ne ölmeme izin verecekti ne de ölümden beter acımın geçmesine.

Gözlerim bir açılıp bir kapanıyordu sadece küçük bir anlığına ona bakabiliyordum ve ona baktığım her an aslında gözlerimle yalvarıyordum. Bunu çok net farkındaydı fakat o kelimeleri benden duymak istiyordu.

Boyun eğmek umurumda değildi.

Acının bitmesini istiyordum.

İçimden defalarca kez lütfen, dedim. Yardım dilendim. Acımı kesmesini istedim. Ölmeyi diledim. Bekliyordu, elleri hala cebindeydi. Dilimde kan tadı alıyordum. Acı bitmiyor, bitmediği gibi etkisini artırıyordu. "Lü-" konuşamadım. Gözlerim de dudaklarım da kapandı. Çenem titriyor, kaburgalarım eziliyordu. Fısıltıyla "Lütfen," dedim. Kendi sesimi zor duymuştum.

VERTEXHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin