Sabah sağlık dopinginden geçmiştim ve mahzendekilerin neden sağlık dopingini bu kadar abarttıklarını daha iyi anlıyordum. Her zaman sağlıklı beslenen, düzenli egzersiz yapan biriydim. Buraya düşmeden önce, sabah kalktığım akşam yattığım saatler bile belliydi fakat hiçbir anında şimdiki gibi iyi hissetmemiştim.Asit yağmurlarından sonra hepimizin sağlık değerleri modifikasyona uğradı. Baş ağrısı, mide bulantısı, deride ve ağızda ülser gözükmesi yaygındı. Üç kişiden ikisi kanserdi. Tedavi olmadan çocuk yapmak mucizeyle eşdeğerdi. Vertex Bilim Merkezi sayesinde, kanserin ve diğer bulguların tedavisine kolaylıkla erişsek de üzerimizde tipik bir yorgunluk hakimdi. Şimdi olanın aksine.
Üst tabakanın iyi koşullarda yaşadığı herkesçe bilinen bir şeydi. Binaları bizimki gibi değildi, ulaşımları hızlıydı. İstedikleri zaman çok güzel, istedikleri zaman çok güçlü olabiliyorlardı. Yemek yemelerine gerek bile yoktu. Hapla tüm günün besin değerlerini alabiliyorlardı. Söylenenler kadarıyla, çoğu yemek bile yemiyordu.
Biz onların yanında geleneksel kalıyorduk. Yemek hapları alt tabakada da satılıyordu, fakat çok nadir satın alınırdı. Çünkü pahalıydı. Bu yüzden bizde yapay sebzelerden, içerisinde katkısı değerinden çok olan hazır yemeklerden alıyorduk. Yemek hapını hayatım boyunca iki kez kullanmıştım. Birinde on dördüncü yaş günümdü, çok merak ediyordum. Annem ısrarlarıma dayanamayıp almıştı. Diğerinde Robb tanışmamızdan sonraki ikinci buluşmamızda almıştı. Benim sadece doğum günümde ısrarlarla elde ettiğim şeyi, normal bir şeymiş gibi bana vermesi Robb'u gözümde üstlere taşımıştı. Güçten etkilenen biriydim. Robb da güçlüydü. Ya da güçlüymüş imajı sergilemişti.
Mahzende uyarı sesinin verilmesiyle istemsiz bir şekilde kendimi kastım. Ayaklarım sallanmaya başladı. Elim yumruk olup yatağımı sıkıca tutmuyor olsaydı, çoktan ağzıma götürmüş tırnaklarımı dişlerimin arasında ezmiştim. İsmim söylenecek diye korkuyordum. Geçen gün yaşadığım aşağılanmayı, çektiğim acıyı hazmedebilmiş değildim. Ve şu an sağlıklı, güzel hissediyorken bunun biraz daha sürmesini istiyordum.
Korktuğum olmadı, çağırılan kişi ben değildim. Lenora'ydı. Dün tartıştığımız için Lenora'nın mahzenden ayrılması işime gelmişti. Yanında Mark'ı ve Axel'i götürseydi tadından yenmezdi.
Lenora çıktıktan sonra Adar'ın yatağında kart oynayan grubun yanına gittim. Oyuna öyle dalmışlardı ki Adar'ın arkasına oturana kadar varlığımı fark etmediler, fark ettiklerinde ise bariz bir şekilde şaşırdılar. Sözlü olarak onlara kötü bir şey demesem de biliyordum ki bakışlarımla onları küçük görüyor, kendi içimde kınıyor, tiksiniyordum. Ben hariç kimse suçsuz olduğuna dair bir şey dememişti, aksine yaptıkları suçları marifetmiş gibi anlatmışlardı. Bu onları küçük görmem için yeterli bir nedendi. Fakat günümün çoğu bir mahzende geçiyordu, yapacak bir şeyim olmadığı için erken yatıp geç saatlerde kalkıyordum, onlar birbirleriyle eğleniyordu ben uzaktan sadece sesli nefesler alıyordum. Ses çıkarmalarına, eğlenmelerine sinir oluyordum. Büyük ihtimal dün Lenora'nın bana yükselmesi de bu yüzdendi. Onları küçük görmem. Onun deyimiyle kendime layık görmemem.
Axel pis bir sırıtışla "Sen bizimle takılır mıydın Aria?" Dedi. Bir yandan da uzanır vaziyetteki duruşunu, oturur pozisyona getirdi.
"Size bir şey soracağım," dedim, Axel'i hiç duymamış gibi. Özellikle Boris'e baktım. Boris başını kaldırıp bana bakmış, sonra tekrar elindeki desteye dönmüştü. "Jessica diye birini tanıyor musunuz? Sarı kısa saçlı, güzel bir kadın. Albert Brice'ın odasına geldi de."
Boris, Brice'ın odasına geldi deyince kadını tanımış gibi kaşlarını havaya kaldırdı.
"Jessican Allon mu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VERTEX
Science FictionYüzyıllardır aynı şey; büyük balık küçük balığı yer. ** Hikayede +18 unsurlar olacaktır, lütfen yaşı küçükler okumasın. "Benim kaybedecek bir şeyim de yok." Elini kaldırdı, çenemi iki parmağının arasına aldı. Ben canımın acımasına kendimi alıştırm...