**
Mahzenden içeri adımımı atar atmaz herkesin meraklı bakışları bana döndü. Kimseyi umursamadan yatağıma doğru giderken üzerimdeki tulumun fermuarını indirip kollarımdan sıyırdım ama tam olarak üzerimden çıkarmadım.
İstemsiz olarak her hareketimden sonra canımın acımasını bekliyordum. Başta keskin bir sızı gelecek sonra o sızı şiddetini arttıracak ve arttıracaktı.
Elimle kasılan omzumu sıktığım sırada yatağımın üzerine mentollü şeker bırakıldı. Mahzende geçirdiğimiz ilk gün erkenden uyuyan siyahi kızdı şekeri bırakan; İyonu. Saçlarını hep tepesinde sıkı bir topuz yapıyordu. Dudakları dolgundu ve rengi mora kaçıyordu.
Dışarıda olsak, alt tabakanın herhangi bir yerinde, durup dururken bana neden şeker verildi diye sorgulamazdım. Ama değildik. Ben oda dolusu suçlular arasındaydım ve bu da her hareketlerinden bir şey çıkarmama neden oluyordu. Kimseden emin olamıyordum.
Şekeri yemeyi düşünmediğim halde "Teşekkür ederim," dedim. Belki beni zehirlemek istiyordu belki de sadece arkadaş olmak istiyordu.
Temkinli davrandığımı o da fark etmiş ki ironi dolu bir sesle "Seni zehirleme niyetinde değilim," dedi.
"Sadece şeker sevmiyorum," diye kıvırdım. Bu dört duvarın arasında konuşabileceğim birine ihtiyacım vardı, bu kişi bir gün beni zehirleyecek olsa bile.
"O zaman şekeri geri alıyorum, malum bir yıl burada olacağız, sınırlı sayıda var."
"Tabii," diyerek şekeri geri kıza verdim. Şekeri alıp elini bana doğru uzattı ve "İyonu ben," dedi.
"Ariadne." Elini sıktım, yatakta ayaklarımı kendime doğru çekerek ona oturması için boşluk bıraktım. Oturdu.
Ne konuşacaktık şimdi? Buraya neden geldiğimizi mi anlatacaktık birbirimize? Mahzendekileri mi çekiştirecektik? Muhtemelen o da benimle ne konuşacağını bilmiyordu ki uzun bir süre sessiz kalarak etrafı izledik. Axel ve sevgilisi harici içeride kimse kalmamıştı, onların da umurunda değildik zaten.
"Buradakiler gibi değilsin," dedi İyonu.
Bakışlarım içeri giren Mark'a kaydı. Üzerinde kendinden üç dört beden büyük salaş beyaz tişört ve eşofman vardı. Axellerin olduğu yatağa gidip aralarına girdi. Kızın boynuna burnunu sürttü, kızı kendine doğru çekti. Axel onun bu hareketine küfrederken kız yalnızca güldü.
"Olmak da istemem," dedim, bakışlarımı İyonu'ya çevirirken. O da benim baktığım yöne bakıyordu.
Gülerek "Biraz garipler," dedi. Bunu sanki bana uyum sağlamak için söylemişti, ona hiç garip gelmediklerine neredeyse emindim.
"Tanıyor musun onları?"
"Mark'ı tanıyorum, bir de şu," dedi çenesiyle beyaz tenli kızı göstererek, "kızı." Kızı işaret ederken kine bürünen ifadesi, tanımakla kalmayıp aralarında bir şeylerin de geçtiğini gösteriyordu.
"Mark'ın neden burada olduğunu biliyor musun?"
Başını omzuna doğru indirerek gözlerini bayılttı. "Asıl soru Mark bu zamana kadar buraya nasıl düşmediği olmalıydı. Onu tanımayan üç kişiden biri de sensin herhalde, işlemediği suç yok. Zararsız gibi görünür ama içlerinde en kötüsü de odur."
Bakışlarım tekrardan Mark'a kaydı, beyaz tenli kızla öpüşüyordu. Axel'se yanlarında büyük bir dikkatle işaret parmağını kızın dizine sürtüyordu. Umarım çiftleşmelerini hepimizin ortak kullandığı mahzende yapmaya kalkışmazlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VERTEX
Ciencia FicciónYüzyıllardır aynı şey; büyük balık küçük balığı yer. ** Hikayede +18 unsurlar olacaktır, lütfen yaşı küçükler okumasın. "Benim kaybedecek bir şeyim de yok." Elini kaldırdı, çenemi iki parmağının arasına aldı. Ben canımın acımasına kendimi alıştırm...