Bugün değersiz olduğumun farkına varışımın yetmişinci günü.
Göz pınarlarım öyle yorgun ki artık daha fazla yaş akıtamayacak durumda. İçimden ağlamak zorundayım ama ona bile gücüm yok. Ses tellerim kalbime nazaran daha az acı içinde. Hiçbir ton çıkarmak istemiyor.
Korkuyorum.
Sözler beni taşıyor.
Maskemi takıp onlarla buluşmaya geldim.
Bilmiyorlar bu güçsüz adamı. Biliyormuşçasına sallıyorlar görmek dahi istemediğim rahatsız edici ışıkları.
Bilmiyorsun.
Bilmiyorsunuz.
Değerli olduğumu sanıyorlar. Kendilerini yoruyorlar, tıpkı benim gibi. Yaşamaya yoruyorum kendimi, sanki eski gücüm kalmış gibi.
Titrek sesimi major depresyonun beni içine çektiği gibi çeken mikrofonumu bir yere koydum. Nereye koyduğum ve neden oraya koyduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu. Yavaş adımlarım beni gözümü rahatsız eden beyaz ışıklarla dolu koridorda ileri doğru ağır ağır taşırken düşündüğüm tek şey asla eskisi gibi sıcak olmayacak yatağıma girip sonsuz olmasını dilediğim bir uykuya dalmaktı.
Öyle rahatsız edici bir ses duydum ki vücudum baştan aşağı titredi. Yanımdan ışık hızında geçti iki kişi. Başımı kaldırıp yüzlerine baktığımda Jungkook ve arkadaşı olduğunu fark ettim. Ancak ifadelerine bakınca anlayabilmiştim beni rahatsız eden sesin onların kahkahaları olduğunu.
En son ne zaman kahkaha attığımı hatırlamıyordum. En son ne zaman gülümsediğimi de hatırlamıyordum. En son ne zaman ufakça sırıttığımı bile hatırlamıyordum.
"Su ister misin?"
Namjoon'u başımla reddedip oturmamı bekleyen makyözün yanındaki koltuğa doğru gittim. Neden su içeyim ki? Zaten yine susayacaktım ve sonra geçmesi için bir daha içecektim. Ne anlamı vardı?
Kafamın içinde boğuk sesler dönüyordu. Kimler konuşuyordu? Odaklanmaya çalıştım.
"Her şey mükemmelken son kısımda o hatayı yaptığıma inanamıyorum."
"Sorun yok hyung, çok iyiydin."
Hoseok ve Jimin'miş.
Yüzümdeki eller daha fazla uykumu getiriyordu. Her an oracıkta uyuyakalabilirdim.
Elimde bir telefon vardı. Ne ara almıştım bunu elime? Bir el bir anda onu elimden çekip aldı.
"Teşekkürler çocuğum."
Seokjin'in sesiydi bu. O mu vermişti telefonunu bana tutmam için? Dalgınlıktan fark etmemiştim bile. Tıpkı nasıl ödül töreninden bir anda evime geldiğimi fark etmediğim gibi.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
☁︎☁︎☁︎
Oy atmayı, yorum yapmayı ve beni takip etmiyorsanız da sakın takip etmeyi unutmayın. Öpüldünüzz efenim💜💅🏻