🔥⚔️🔥
Birkaç saniye daha bakmış ardından akademiye doğru ilerlemeye başlamıştım. Than haklıydı, Daniel bana yardım edebilirdi. Bu nasıl aklıma gelmedi, anlamıyorum. Sonuçta Daniel, Andrea 'nın oğluydu. Andrea bu ismi ikinci kez düşünmek ürpermeme neden olmuştu. Amoris 'e yaptıkları korkunçtu. Üstelik zalimliği sadece Amoris'le de kalmamış kardeşini de hedefine almış, onunda ölümüne neden olmuştu. Bu düşünceler başka bir gerçeği zihnime, yıldırım gibi düşürdü; Daniel bu adamla birlikte büyümüştü! Adımlarım olduğu yerde durdu.
Onca zaman, o adamla yaşarken ne hissetmişti? En önemlisi o adamla nasıl yaşamıştı? Şimdi bile onun zalimliğinin bedellerini ödüyordu. Simra'nın ona olan bakışları, davranışları... Kalbimin ağrıdığını hissediyordum, elimi kalbimin üzerine bastırdım.
Ne kadar zaman geçmişti bilmiyorum. Bir süre orada oturup, sırtımı bir ağacın gövdesine yaslamıştım. Bakışlarım gökyüzünde öylece oturuyordum. Bu süre zarfında kesin olan birkaç karara varmıştım: Birincisi, Daniel'i yakınıma çekmekti. İkincisi, bu kılıcı bana veren Valkyrie'yi bulmaktı. Ve sonuncusu ise bu kılıcı kabullenmekti ki bu muhtemelen Paul'u oldukça sinirlendirecekti. Fakat şu an için umurumda değildi, zaten bu kabullenişi olabildiğince gizli tutacaktım. Yalan söylemek -işime yaramadıkça- pekte sevdiğim bir şey değildi. Fakat şimdilik söylemek zorundaydım. Artık bir çok şeyi gizli tutmam gerekiyordu, çünkü Paul ve Simra'nın gerçekten ne amaçla yanımızda olduğunu bilmiyordum. Bedenimi oturduğum yerden kaldırarak akademiye doğru ilerlemeye başlamıştım. Biraz yürüdükten sonra iyi hissettireceğini düşündüğüm için olsa gerek, koşmaya başlamıştım. Yüzüme vuran rüzgarla daha iyi hissederken hızımı da arttırmaya başladım. Nihayet Sansa 'nın yanına vardığımda soluk soluğa kalmıştım. Sansa ön ayakları üzerine çökmüş, arka ayaklarını da karnına doğru çekmişti. Buna rağmen koca heybetinden ya da büyüklüğünden bir şey kaybetmemişti. Gözleri beni izlerken elimi ona doğru uzatarak tüylerini okşamıştım.
"Sence ne yapmalıyım Sansa? Aklım karma karışık."
Sansa başını başka tarafa çevirdiğinde gülmüş, dalga geçer gibi fısıldamıştım.
"Şayet bulursa yolunu sorsun kurduna, Ne saçmalık ama!"
Bir kez daha ellerimi Sansa 'nın beyaz ve yumuşak tüyleri arasında gezdirip, akademiye doğru ilerledim. Kolumda ki saate baktığımda saatin çoktan yediyi geçtiğini fark ettim. Daniel'i yarın bulabilirdim, o yüzden adımlarımı yurduma doğru yönlendirdim. Birkaç adım atmıştım ki bir sesle durdum.
"Selam."
Arkamı döndüğümde Daniel olduğunu gördüm ve onun gibi gülümseyerek karşılık verdim.
"Selam."
"Yurduna gidiyorsun sanırım. Görünce selam vermek istedim, rahatsız etmedim umarım."
Başımı olumsuz anlamda sallamıştım.
"Rahatsız etmedin. "
Dediğimde bir kez daha gülümsemiş ve başını sallamıştı.
"Aslına bakarsan seninle konuşmak istediğim..."
Cümlemi düzelterek devam ettim.
"Daha doğrusu senden yardım almak istediğim bir konu var. Fakat saat geç olduğu için rahatsız etmek istemedim."
Gözlerinde merak duygusu yer bulmuştu.
"Saat o kadar da geç değil aslında."
Cümlesi dudaklarımın kıvrılmasına neden olurken koluna girip onu en yakın banka doğru sürüklemeye başladım. Yaptığım hareket onu şaşırtmıştı muhtemelen, aldırış etmedim. Banka oturduğumda o da şaşkınlığını bir kenara atarak hemen yanıma oturmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VEYL
FantasyGeçmişin izleri yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyor. Yalanların sakladığı sırlar, sırların getirdiği yalanlar... Kurulu düzenin piyonları, ölümün çocukları! Kılıcın sahibi yazgınızı belirleyecek, ona itaat edin! Edin ki, kurduğunuz düzeni yerle yek...