Akın'ın ağzından
Emre'yi en son görmemin üstünden bir hafta geçti sanırsam. Her ne kadar bir ay gibi hissettirse de yokluğuna yine alışıyordum sanırım. Gerçi alışmamam gerekirdi çünkü artık Deniz de ortalıkta olacağı için dörtlü olarak sürekli görüşeceğimizi tahmin etmek zor değildi.
Dağ evi maceramızdan sonra İstanbul'a geri döndük. Deniz ve Ateş kendi evlerine, Emre ve ben ise kendi evlerimize dağıldık. O zamandan beri de hiç görüşmemiştik. Bir kaç gün belki gelir diye beklesem de ne gelen vardı ne giden. Aramamıştı bile! Normalde sürekli arayıp nasıl olduğumu merak eden, evimin yollarını aşındıran adam bu sefer uzak kalmayı tercih etmişti. Acaba ben mi bir şey yaptım diye kendimi sorgulasam da bir şey bulamamıştım.
En iyisi az düşünmekti ve evet, bu az düşünen halim.
Bu sırada Ateş'in isteği üzerine hiç evden çıkmamıştım, çıktığım zaman ise kapının önüne diktikleri korumalarla beraber çıkabiliyordum.
Bir şeyler dönüyordu ama eminim anlamam çok uzun sürmeyecekti.
Bugün saymayı bıraktığım bilmem kaçıncı kahvemi hazırlamak için mutfağa yöneldim. Yemek yemek yine çok zor bir aktivite olarak baş kaldırıyordu. Hayatımın belli dönemleri benim için böyle geçiyordu ve açıkçası alışmıştım artık. Geçtiğimiz senelerde Emre yanımdayken böyle bir problemim olmasa da kendimle baş başa kaldığımda yine bu tip sorunlar kendini belli ediyordu. Ama bir insana bu kadar sağlıksız bir şekilde bağlanmak benlik değildi, bu yüzden bu düşünceleri hızlıca kafamdan yolladım.
Sıkıntıdan patlamak üzereydim ki aklıma Ateş'i arayıp Deniz'i görmek istediğimi söylemek geldi. Hızlıca numarayı tuşladım ve bir kaç çalıştan sonra telefon açıldı. Ateş'in buz gibi sesi telefonu doldurdu ama umursamadım.
''Söyle.''
''Deniz'i görmek istiyorum, müsaitseniz geleyim. Patladım evde.''
''Tamam korumalara haber veriyorum biri bırakır seni.''
Telefonu kapatıp günlerdir üstümden çıkarmadığım pijamalarımdan kurtuldum ve kendimi tabiri caizse duşakabinin içine fırlattım. Sıcak bir duştan daha güzel ne vardı ki?
Geçen yaklaşık bir saatin ardından evin kapısının önündeydim. Çalışanlardan biri beni ağırladı ve direkt olarak Ateş'in yanına gittim. Deniz'in kapısının hala kilitli olduğunu düşündüğüm için önce onun kapıyı açması gerekiyordu.
Ama kapının önüne geldiğimizde tahminlerimde yanıldığımı fark ettim. Ateş odanın kapısını açtığında içeride uslu uslu oturan Deniz'i görmek beklediğim en son şey bile değildi sanırım.
Deniz hiçbir zaman itaatkâr olmamıştı; ona yapması söylenen şeyler eğer yeterince uygun bir dille söylenmemişse, onun kârına bile olsa yapmazdı. Kişiliği böyleydi ve onu bu şekilde kabullenmeyen insanlar onun hayatında kısa süreliğine bile olsa kalamazdı. Belli sınırları vardı ve onu geçmeye çalışan kişileri hayatından nasıl silip attığını ve geriye dönüp bakmayı bırakın nasıl hiç düşünmediğini kendi gözlerimle görmüştüm. Onu şimdi bu halde görmek çok şaşırtıcı olsa da ablasının söylediklerini dinliyor diye düşünüp çok konunun üstünde durmadan kendi içimde kapattım.
Beni gördüğünde hızlıca ayaklanan bedenin beline sarıldım ve kollarının boynumla buluşmasına izin verdim. Onunla tekrar görüşüyor olmak içimde uzun zamandır eksikliğini hissettiğim bir şeyi dolduruyordu sanki. Tamamen tamamlanmış hissedemesem de ben kimsenin yanında böyle hissedemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
trouvaille | bxb
Fanfiction"Çok âsi olduğunu düşünüyorsun değil mi?" Ters bakışlarımı mavilerine çevirdim. "Fikrini değiştireceğime emin olabilirsin." --- •Eşcinsel kurgu. trouvaille: Şans eseri, tesadüfen çok güzel bir şey keşfetmek.