"Evet, evet efendim haklısınız. Ama bizim açımızdan da düşünmeniz gerek. Bu iş için yıllardır uğraşıyoruz ve bu şekilde iptal olması hakettiğimiz davranış biçimi değil."
Beynim sanki en yüksek seviyede çalışıyordu. Bu da söylediğim yalanları daha inandırıcı kılıyordu. Yoksa ben hiçbir iş için "yıllarca" uğraşmazdım.
"Ben sevkiyat günümü bile bilmeyen bir avuç işe yaramazla bu denli büyük bir işe girmem."
Adam soğuk ve boş gözleriyle bana bakıyordu.
Almam gereken siyah, çok büyük olmayan, suni deri bir kutu vardı ama adam önce onu inandırmamı istiyordu.
"Bu sevkiyat için yaptığınız bütün planı bildiğimi söylesem, kutuyu alabilir miyim?"
Ağzımdan çıkan şey ile ben bile şaşırmıştım. Nasıl tahmin edeceğimi bilmesem de adamın tek kaşını kaldırıp şaşırmış bir şekilde bakması beni gaza getirmişti.
Eliyle içeriye buyur etti.
Siyah suni deri koltuklardan birine oturdum.Adam konuşmamı bekler gibi yüzüme bakıyordu. Kısa çaplı sessizlikten sonra konuştum.
"Aralık 26, 2021."
Adam hala gözlerimin içine bakarken göz bebeklerinin büyüdüğünü hissettim. Bir açıklama bekliyor gibiydi.
"Son sevkiyat günü."
Devam etmek için sürekli kuruyup yanan dudaklarımı dilimle ıslattım.
"Elinizde 944.000 dolarlık mal var. Bu sizin de bildiğiniz üzere açık bir bilgi değil."
Beni gönderen kişilerin verdiği ufak bilgilerden herhangi biriydi.
"Bu da elinizde 4000 kilo mal var demek. Bu malı direkt olarak yurtdışına götüreceğiniz 100 ayrı kaçak kamyonunuz var. Kamyonların tamamını bir anda göndermenin akıl kârı olmadığını bilecek kadar zekisiniz. Bu yüzden kamyonları 10'ar posta halinde göndereceksiniz. Kamyonların her birinde 40 kilo mal olacak. Az tutmanızın sebebi ise eğer bir kamyonunuz yakalanırsa diğerlerinin sorunsuz bir şekilde yerlerine ulaşması."
Kısa bir nefes alıp kuruyan dudaklarımı tekrar ıslattım.
"Önce 15 bin kilo kadar malı 20 eyaletteki işi büyütmüş sokak torbacılarına dağıtacaksınız. Aranızda bir "bağlantı" olacak ve bu kişi tüm işleriniz bittikten sonra temizlenecek. Kalan 25 bin kilo malı ise sizin gibi "büyük şirket" adı altında perakende satış yapan kişilere vereceksiniz."
Tüm planı gözler önüne serilmiş olan adam, şaşkınlığını gizlemekte zorlanıyordu. Ben ise devam etmek istedim.
"Satışlarınızdan edeceğiniz kazançları belirlemek oldukça zor olsa da sokak torbacılarına yaklaşık 2 katından, şirketlere ise %25 daha pahalı satacağınız bilgileri de elimizde. Tüm bu işlemlerin ise Haziranın 12'sinde başlayıp aralığın 26'sında bitmesini umuyorsunuz. İlk yarı kısa bitecek ve sorunsuz olacak, diğer yarı ise daha uzun sürecek ve kaybetmeyi beklediğiniz 1 kamyon var."
Bazı bilgiler elimdeydi evet, ama tüm parçaları şuan doğaçlama olarak yerleştiriyordum. Eğer bir yer atlarsam veya yanlış söylersem, yanardım.
"En zekice kısım yapacağınız hiçbir işte sizin adınızın geçmemesi. Yıllar süren sevkiyatlarda bile yakalanmamayı başaran bir iş adamı, böyle kısa bir sevkiyatta da yakalanamaz değil mi?"
Sözlerim bittiğinde adamın gözlerinin içine bakıyordum.
Adamın ela gözleri benden kurtuldu ve yanındaki korumaya dönüp gözleriyle işaret etti. Şaşırmamıştım çünkü söylediğim şeylerden sonra kutuyu vermezse kendi salaklığıydı.
Gelen kutuya gözlerimi diktim. Adamın ayağa kalkmasıyla birlikte ayağa kalktım ve kapıya vardığımızda kutu elime tutuşturuldu. Alıp hızlı adımlarla buraya geldiğim arabaya bindim.
Bu sefer şile tarafındaki bir dağ evine çağırılmıştım. Eve girmek istemediğimden kapının önünde paramı alıp kutuyu verdim. İş verenim tam kapıdan içeri girmek üzereydi ki kolunu tuttum.
"Afedersiniz, satış yapıyor musunuz?"
Yaptıklarından emindim ama bana vermek isteyip istemediklerini bilmediğim için soru olarak sordum. Bir nevi kibarlıktan.
Adamın dudakları yukarı kıvrıldı. Bir sinsilik sezmek üzereydim ama şuan istediğim tek şey uyuşturucuydu.
"Parası ne ise vereceğim, sadece mala ihtiyacım var."
Adam her gün görmekten sıkıldığım siyah kas yığınlarından birine kafasıyla içeriyi işaret etti. 5 dakika sonra içeriden dönen koruma elinde 3000 hatta belki 4000 lira edecek mal taşıyordu.
"Bu seferki bizden olsun."
Adam soğuk sesiyle konuşup kapıyı suratıma kapattı.
Tamam çok fazla değildi verdiği doz. Hatta ilk başta pinti herif diye düşünmüş bile olabilirim. Ama hiç yoktan iyidir diye düşünmek zorundaydım. Çünkü alışveriş yapabileceğim Onur'dan başka kimse yoktu ve şimdi o da bana satmayı kesmişti.
Geri dönüş yolunda her zaman gittiğim bara gittim. Kapıda buluştuğum arkadaşlarımla içeri geçtik. Tek isteğim birkaç kadeh bedava içkiydi. Yoksa kimse benim hakkımda ismimden fazlasını bilmezdi, arkadaşlarım dediğime bakmayın.
Barda geçirdiğim gecenin sonunda bir yakışıklıyı otele atmayı başarmıştım. Ya da belki de o beni atmıştır, muamma.
Sabah otel odasında uyandığımda yüzünü ilk defa görmüşüm gibi tepki verdiğim adam mışıl nışıl uyuyordu. İsmini hatırlamak için yüzüne baktım ama nafile.
Sert yüz hatları ve kirli sakalıyla kimin altta olduğunu anlamam uzun sürmedi.
Yavaş adımlarla ayağa kalktığımda belime saplanan ağrıyla yine altta olduğumdan emin oldum.
Belimdeki acıya aldırmadan kıyafetlerimi üstüme geçirip odadan çıktım. Koşar adımlarla koridoru geçip alt kata indim ve oteli terkettim. Çevirdiğim ilk taksiye atlayıp eve doğru yol aldım.
Kapımın önüne vardığımda ise gördüğüm post-it'le iç çektim. Kim ulan bu sapık diye sinirlenirken kağıdı koparırcasına elime aldım. Kağıdın üstünde yazan şeyi okuduğumda ise çıldırmak üzereydim.
🍃🍃🍃🍃🍃
ŞİMDİ OKUDUĞUN
trouvaille | bxb
Fanfiction"Çok âsi olduğunu düşünüyorsun değil mi?" Ters bakışlarımı mavilerine çevirdim. "Fikrini değiştireceğime emin olabilirsin." --- •Eşcinsel kurgu. trouvaille: Şans eseri, tesadüfen çok güzel bir şey keşfetmek.