"Yavrum mu?"

2.2K 104 20
                                    

"Sen nereden çıktın?"

"Ufuk abi bir tek seninle konuşmamış demek ki." sarışın oğlan yüzüne histerik bir tebessüm yerleştirdi.

"Neyse, buraya seninle konuşmaya gelmedim. Deniz'i görmeliyim." dedi ve gözlerini devirdi.

"Yukarıda, soldan 2. kapı." dedi bıkkın bir sesle.

Ateş istemeye istemeye de olsa kapının pervazından çekildi ve kısa boylu çocuğa yol verdi. Çocuk hızlı adımlarla yukarı kata çıkarken Ateş arkasından yürüyordu.

"Bu kapı niye kilitli?" dedi çocuk gözlerinden ateş fışkırtarak ve kapının önünden çekilip uzun boylu adama izin verdi.

"Sence Deniz bana boyun eğer mi? Burada tutmak için kilitlemek zorundaydım." sakin sesi koridoru doldururken diğer yandan kapının kilidini açıyordu.

"İyi yapmışsın." Deniz eğer bu adamın yanında kalmasa kötü yola düşeceğini biliyordu. Herhangi bir yerde onun ölüsünü bulmaktansa, istemediği bir yerde zorla kalmasını yeğlerdi.

Kapı yavaşça açıldı ve duştan yeni çıkmış, beyaz göğsünün bir kısmını gözler önüne seren krem rengi bornozuyla Deniz, dünya üzerinde en çok sevdiği insan ile uzun zaman sonra tekrar karşılaştı.

"Hassiktir Akın?!"  Deniz'in gözleri kocaman açıldı. 3 yıldır hiç bu kadar mutlu olmamıştı.

Deniz koşarak gidip çocuğun kucağına atladı ve bacaklarını yapılı çocuğun beline doladı. Akın ise kollarıyla Deniz'in beline sarıldı.

"Oğlum öleceğim şimdi, sakin olsana." Akın nefes nefese zoraki konuştu.

"Nerdesin sen şerefsiz?! Kaç yıl oldu?"

Akın arkasını dönüp Ateş'e ters bir bakış attı.

"Nasıl buldun lan beni?" Deniz'in şaşkınlığı hala üzerindeydi. Bir daha Akın'ı göremeyeceğini düşünüyordu.

"Ufuk abi vefat etmeden önce Ateş abi hakkında konuşmuştu benimle. Ablanın öldüğünü de öğrenince burada olduğunu tahmin ettim. Siz ablanla 2. kez taşınınca seni kaybettim."

"Ateş? Güzel isimmiş." dedi Deniz ve konuşurken gözlerini Ateş'e çevirip yavaşça Akın'ın kucağından indi.

"Bize izin verir misin Ateş?" diyerek konuşmasına devam etti.

Ateş gözlerindeki siniri bastırmaya çalışarak kapının pervazından ayrıldı ve kapıyı kapatıp aşağı kata indi.

"Ee, nasıl geçiyor bebeğim?" dedi Akın ve parmaklarını Deniz'in parmaklarına kenetleyerek yatağa oturttu.

"Ne nasıl geçiyor?" dedi Deniz.

"Günlerin nasıl geçiyor Deniz, hala malsın." dedi ve Deniz'in kafasına yavaşça vurdu.

"Buradaki günlerim berbat geçiyor. 1 haftadır göt kadar odadayım. İlk başta yemek de yemiyordum inat olsun diye. Ama baktım olmuyor yemeye başladım, ne yapayım. İnat karın doyurmuyormuş."

"Niye titriyorsun sen?"

Deniz kafasını öne eğdi.

"Deniz.. Ağzına sıçayım senin." Akın'ın korktuğu başına gelmişti.

"8 gündür hiçbir şey almadım, yemin ederim!"dedi Deniz ve kendini savunmak için ellerini yukarıya kaldırarak hayır der gibi salladı.

"Ne zamandan beri kullanıyorsun?"

"4 senedir."

"Yuh!"

Ortamda kısa bir sessizlik oluştu.

"Yavrum, bak 8 gündür almamışsın, krizlerin hafiflemiştir. Bir daha sürme ağzına. Söz ver bana." diyerek lafına devam etti.

Akın yalvaran gözlerle karşısındaki ela gözlere bakıyordu.

"Tamam ya, ne abarttın."

"Söz ver lan bana." Akın elini Deniz'in kafasına geçirdi.

"Ah! Acıttın, hayvan!"

Birbirlerine 5 saniye kadar bakıp gülmeye başladılar. Akın yine kollarını Deniz'in omuzlarına doladı. Uzun süre sarıldılar.

Deniz'in boyu Akın'dan biraz kısaydı. İkisi de birbirine benzer şekilde zayıftı ve kasları belirgin değildi. Yakışıklıdan çok tatlıydılar.

Akın ve Deniz kardeş gibiydiler. Doğduklarından beri arkadaştılar ve aileleri birbirleri için çalışırdı, tabii Deniz'in ailesi ölmeden önce. Akın'ın ailesi Deniz ve ablasını evlatlık almayı düşünmüştü ama ablası buna gerek olmadığını söylemişti. Yine de ne zaman paraya sıkışsalar Akın'ın ailesi Deniz ve ablasına yardım etti.

Ama Deniz Akın'ı 7 yıldır görmemişti. Annesiyle babası öldükten sonra başka bir yere taşınmışlardı ve gerisinde ne bir telefon numarası, ne de bir e-mail adresi kalmıştı.

Yaşı büyüdükçe babasıyla bu konuları konuşan Akın, tüm konuyu öğrenince, Deniz'in ablasının öldüğünü öğrendiği gibi soluğu burada almıştı. Yine de Deniz'e bunlardan bahsedemezdi.

''Sen ne yaptın güzelim? Var mı bir yenge?'' dedi Deniz göz kırptı.

''Yok oğlum be, ne sevgilisi? Sende ne var ne yok?''

''Aynı.''

''Aman boşver, iyi böyle.''

İkisi de yatağa sırt üstü yan bir şekilde yattılar ve bacaklarını yataktan sallandırdılar. Bu sırada birbirlerine anlatmak istedikleri şeyleri anlatıyorlardı.

Bu şekilde geçen 1 saatin sonunda Ateş kapalı kapıyı tıklayarak Deniz'in odasına girdi.

"Saat de geç oldu, sen git artık ailen merak eder." dedi Ateş kovar bir ses tonuyla.

"Evet kalkayım ben artık." dedi Akın.

"Nereye yavrum ya?" dedi Deniz. Onun burada onunla yaşamasını istiyordu. İmkansız olduğunu bilse de yanında kalsın istiyordı.

Ateş'in kaşları havalandı. Yavrum mu? dedi kendi kendine. Sonra ise karışmasının aptallık olduğunu düşünerek yüz ifadesini değiştirdi.

Deniz uzun zaman sonra ilk defa odasından çıkarak Akın'ı kapıya kadar geçirdi ve son kez kokusunu içine çekerek sarıldı.

Ateş çocuğun arkasından kapıyı kapattı ve kilitledi. Bu sırada Deniz büyük koltuklardan birine oturdu ve masanın üstündeki dergilerden birini eline alarak incelemeye başladı.

"Odana geç."

"O oda pislendi artık. Duvarlar kokmaya başladı, zahmet olacak ama bir temizlet."

"Eski evin okyanus esintileri mi kokuyordu?"

"Eski evim ablam gibi kokuyordu. Ama sen beni her şeyimden uzaklaştırdın. Ömrüm boyunca senden nefret edeceğim." dedi Deniz. Sesi hem sinirli hem de kırgın çıkıyordu.

Deniz ayağa kalkıp Ateş'in üstüne yürüdü ve işaret parmağını havada salladı. Gözleri istemsizce dolmuştu.

"Eski evindeki eşyalarını buraya getirirsin, yeni bir odayı düzenlersin kendi isteğine göre."

"Anlamıyorsun değil mi? Nasıl anlamanı bekledim ki zaten? Daha önce hiçkimseyi sevmediğine adım gibi eminim."

Sevmemişti. Ateş kimseyi gerçekten sevmemişti.

"Kendi eşyalarımı istemiyorum. Ama ablamın eşyaları arasında seçmek istediklerim var. Beni evime götür."

🍃🍃🍃🍃🍃

trouvaille | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin