Beklememi söylemesi üzerinden 3 ay geçmişti. Hiçbir şekilde haber alamıyordum ondan. Hayatım sarpa sarmış, içimdeki o sinir bozucu yanım ortaya çıkmıştı. Ben her zaman olabileceğin en kötüsünü düşünürüm. Bu yüzden hayatım kalp çarpıntılarıyla, umutsuzluk ve heyecan ile geçti. Bu huyumu değiştiremiyorum, ne yapsam olmuyor. Uzun zamandır aklımda olan ama cesaret edemediğim bir şey yapmak geldi içimden. Kanada'daki adresine mektup postalamaya karar vermiştim.
--
Cenk,
Uzun zaman geçti seni son gördüğüm günün üzerinden. Önceleri alışacağımı düşünüp kendimi tutuyordum. Belki bir ayı bulmadan dönersin diye düşünüyordum. Oysa yanılmışım. Neden sana bu kadar yakın hissederken o denli uzaktasın? En çok canımı acıtan seni tanımadan neden bu kadar bağlandığım sorusuna yanıt bulamamak.. Cenk, ben çok aşık olmadım, hatta hiç.. Ta ki o güne kadar, o soğuk Aralık gecesi hayatımı alt üst etti. Neden bu kadar istiyordum seni? Hayatımı karartan o son cümlen, "bekle beni" daha ne kadar beklemem gerekiyor Cenk? Ne yapıyorsun şuan, nerdesin, kiminlesin bilmeden. Neden sonlanmıyor içimdeki sen? Yokluğunda hayatımda hiçbir şey değişmedi. Sadece çok şiir okudum, çok.. Sen değiştin mi? Belki unuttun bile beni. Bekliyorum Cenk. Ne kadar, nereye kadar sürecek bilmeden bekliyorum. Ne olursa olsun, aynı gökyüzüne bakmıyor muyuz?
Yumulu göz kapaklarımın içindesin sevdiceğim,
Yumulu göz kapaklarımın içinde şarkılar..
Şimdi orda herşey seninle başlıyor,
Şimdi orda hiçbir şey yok senden önceme ait.
Ve sana ait olmayan..Nihal.
--
Kağıdı buruşturup atma isteğim çok olsa da, bir cesaret zarfın içine yerleştirdim. Vaz geçmeden önce adresi yazdım hızlıca, evden en yakın postanede buldum kendimi 10 dakika içinde. Yollamıştım, bir umut bir heyecanla yollamıştım. Bir cevap alabilecek miydim, aklımda milyonlarca soru dans ediyordu sanki.
--
10 gün, 10 koca gün her sabah posta kutusunu kontrol ederek geçti. Tam umudu kesmişken bir mektup çarptı gözüme. Severim mektuplaşmayı, insanın el yazısı nasıl da güzel anlatır hislerini.. Heyecanlıysa harfler bir titrer, sinirle yazılmış mektuplar bastırılmış kalemlerle doludur. Dokusu bir pütürlü olur. Aşkla yazılanlarda ise bir hüzün bir melankoli vardır. Terleyen eller kağıdı nemlendirir, bazen gözünden damlayan bir göz yaşı kağıtta iz bırakır. Bu yüzden severim mektuplaşmayı... Bu düşünceler aklımdan geçerken gelen mektubu alıp eve çıktığımı farkettim. Mektup Cenk'ten gelmişti. Heyecanlıydım ama içimde bir korku, bir reddedilme, açıkçası mektupta "bekleme beni Nihal" cümlesi geçmesi endişesi vardı. Kendime bir filtre kahve hazırladım, çekmecemde duran sigaramı çıkardım. Bir yıldır günde 1-2 sigara içiyordum. Bugün bu sınır aşılabilirdi, önemi yoktu.
--
Masaya geçtim, bir elimde kahvem bir elimde mektup. Titrerdi tüm vücudum böyle durumlarda. Mektubu masaya bırakıp "sakin ol Nihal, sen güçlü birisin" telkinimi yaptım. Çocuk gibiydim. Aynı anda kalbim hem çok hızlı, hem çok yavaş çarpıyordu. Mektubu açtım, elime bir sigara alıp eş zamanlı yaktım. İlk nefesimi çektim, hazırdım.
--
Carpe Diem! Nihal,
Hayatımız bizi ayrı yollara resmen fırlatıp atmış olsa da, Carpe diem, yani anı yaşa.. Bak, sana beni bekler misin dediğimde bu kadar bekleyebileceğini tahmin edememiştim. Yazma, düşünme, aramaya kalkma beni.. Bekleme beni, üzülsen de, acı verse de bekleme. Eskisi gibi değilim, hayatım değişti benim. Bıraktığın gibi değilim Nihal, bekleme.. Sevmemi, gelmemi ne olur bekleme. Biliyorum, içinde bir dolu kızgınlık, öfke fışkırıyor gözlerinden bu satırları okurken. Nihal, sen çok saf, çok beyazsın. Lüzumundan fazla beyaz...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Gün Ansızın
Lãng mạnYıllar süren bir aşk, zirvede yaşanan duygular, ruh eşini bulduğunu zanneden ve sonsuz inanan bir genç kız. Tüm bu tutkulu hikayede tek bir eksik vardı. Nihal, genç yaşında yaşamaması gereken üzüntüler ardından hayata tutunmuş saf bir kız, Cenk ise...