~7~

45 7 2
                                    

Bu hastanedeki 3. günümüz.

Ben Seungmin.

Sessizce oturup, elimdeki ekmeği yiyordum. O sırada Chan yanıma geldi.

"Çok yorgun gözüküyorsun, uyumak ister misin?"
"Evet, ama yapamam."
"Hayır, yapabilirsin." dedi kollarını açtı.

Buna karşı koyamadım, gerçi koymayada hakkım yoktu. Zaman nasıl geçti anlamadım ama ikimizde orada birbirimize sarılarak uyuduk.

Büyük bir gürültüyle uyandım. Herkes camdan dışarıya bakıyordu.

"Ne sesiydi o? Korkuyorum." dedi Felix.
"Korkma." diyip sarıldı Hyunjin.
"Harbiden, ne sesiydi o?" diye sordu Lisa.
"Bilmiyorum, ama hastaların sesi olmasa iyi olur." diye yanıt verdi Sana.
"Galiba, başka bir sesti. Herkes uyumaya devam etsin. Yarın enerjiye ihtiyacımız olacak." diyerek, herkesin uyumasını sağladı Chan.
"Bir lider gibisin." diye fısıldadım.
"Ama bu liderliğim tek senin için değil, küçük bey." diye karşılık verdi.

Yüzümde aptal bir sırıtma vardı. Sahi, bu sırıtmanın sebebi neydi?
Chan mıydı? Belki, ama sanmam.

Hepimiz geri uyumaya dönmüştük.

-sabah-
Saat 06.45'i gösteriyordu. Herkes uyuyordu, ben baya erken uyanmıştım.

Fakat bir şey fark etmiştim, yanımda Chan yoktu. Diğerleri uyanmasın diye sessiz bir şekilde kalktım.

Küçücük odada nereye gidebilirdi? Yaklaşık 10 dakikadır onu arıyordum, artık endişelenmeye başlamıştım. Göz yaşlarımı daha fazla tutamayacağım sanırım.

Yaklaşık bir 5 dakika sonra ise Chan gelmişti, ona sımsıkı sarıldım.

"Seni..." burnumu çektim ve konuşmaya devam ettim. "Seni.. pislik nereye gittin çok korktum!"

Gülmüştü. "Yiyecek için yemekhaneye inmiştim bebeğim, korkma."

"Ya sana bir şey olsaydı aptal!"

Göz yaşlarımı eli ile sildi ve şu kelimeleri fısıldadı "Sen benim için mi endişelendin? Seviyorsun değil mi beni?"

"Tabii ki endişelendim! Hem.... Sende beni seviyorsun bir kere!"

Bana daha da yaklaştı ve alnımdan beni öptü.

"Evet, hem de çok seviyorum."

Benim ağlamam biraz daha azalmıştı, fakat bu sefer ona bir şey olma düşüncesi beni daha fazla ağlatmıştı.

"Şhhhh, ağlama bebeğim. Diğerlerini uyandırmak istemezsin."

"O zaman korkutmayacaktın beni!" dedim ve bu sefer onu ben yanağından öptüm.

"Aynı bir bebek gibisin. Diğerleri bizim biricik güvenliğimizin böyle olduğunu ögrenselerdi inan bana seninle dalga geçerlerdi."

"Bende insanım bende ağlayabilirim."

Bana daha da sımsıkı sarıldı ve tekrardan uyuduğumuz yere geçtik.

"Bunu göz yaşlarının telafisi saysan olmaz mı?" dedi ve dün olduğu gibi tekrardan sarılarak uyuduk.

Sana Pov
Herkes hala uyuyordu, fakat ben Dahyunun gidişinden sonra hiç uyuyamadım.

Unutamıyorum.

Aklıma Dahyunun dediği kağıtlar geldi, onları okuyup kendimi biraz daha olsa da iyi hissetmek istiyordum.

"Ben nasıl başlayacağımı bilmiyorum fakat nasıl olacağını biliyorum. Çok uzun yazacağım çünkü kötü şeyler olacakmış gibi hissediyorum. Bilirsin, ben ne zaman kötü bir şey hissetsem kötü şeyler oluyor. Bunu da en iyi sen biliyorsun zaten. Ben ilk başta özür dilemek istiyorum Sana. Babanın cinayetinde yemin ederim ki görgü tanığı değildim. Bana inanır mısın? Tamam, içimdeki bu kötü his yüzünden bunları yazıyorum ama senin de kötü hissetmeni istemiyorum. Peki, sana hiç bahsetmediğim hayatımdan bahsetsem? O zaman iyi hisseder misin? Ben daha küçükken babam bizi terk etmiş. Annem de buna dayanamayıp intihar etmiş. Ben çok iyi hatırlıyorum, çok yoksulduk babam olmadığı için. Annem de engelinden dolayı çalışamıyordu. Eve ben bakıyordum. Daha 6 yaşında. Bu benim için çok zordu. Şimdi soracaksın ama şimdi annen var diye, evet annem var ama öz annem değil. Beni 13 yaşında evlat edindiler. Belki Minho hiç söylememiştir diye düşünebilirsin çünkü bunu ben istedim. Her neyse, ben hep bu yüzden iş odaklı oldum. Benim bir kardeşim de vardı fakat onu kaybettim. Trafik kazasında hemde. O arabada bende vardım, işte bu yüzden belimde o iz var. Hatta o arabada Minho da vardı. Minhoya sorsan o anları saniyesine kadar anlatır. O kadar iyi hatırlıyor. Zaten annem kardeşimin ölümüne dayanamadı, babamın bizi terk etmesini de düşünürsek, haklıydı. Ve zaten sonra olanları biliyorsun. Ben hep okulda 1. olurdum. Önceliğim dersim olurdu. Okulda hep zorbalığa uğrardım. Hep gülme şeklim ile dalga geçilirdi. Belki fark etmişsindir, işte bu yüzden gülerken ellerimle gülüşümü saklıyordum. Hatta bir keresinde bana zorbalık yapan çocuklar beni tuvalet kabinine kilitlemişlerdi. Sonra ise üzerime su döktüler. Onun üstüne ise sabun attılar. Bu da yetmiyormuş gibi defterlerimi alıp atmışlardı. Halbuki ben o defterleri almak için çok çalışmıştım. Ama hepsi bir kaç zorbanın elinde kaldığı için çöp oldu. Aradan yıllar geçti 16 yaşına geldim. Bu sefer ise üvey babamın ölüm haberi ile yıkıldım. O çok iyi biriydi, hep bana şeker alır, nasıl olduğumu sorar, benimle oynar, sinemaya götürürdü. Hatta bir keresinde şöyle olmuştu, çok iyi hatırlıyorum, ben sınavlar yüzünden biraz stresliydim ve o bunu fark etmişti. Bana bir sürprizi olduğunu söyleyerek beni çok istediğim bir yere götürmüştü. Lunaparka. Hayatımda ilk defa o zaman lunaparka gitmiştim. O da , ilk ve sondu zaten. Aradan bir kaç yıl geçti, bu hastanede çalışmaya başladım. Hastane yaşadığım yerden uzak olduğu için üvey annem beni hep arardı. Tam 22 yaşımda, üvey annemin hasta olduğunu öğrendim. Kanser olmuştu. Bunu bana sonradan söyledi. Ve izin aldım, onun yanına gitmek için. Onun yanına gittim ve bana şunları söyledi. Sen çok iyi, güzel ve güçlü bir kızsın. Ben ölünce sana bütün mirasımı bırakacağım. Fakat bir ev hariç onu Sana diye bir tanıdığıma vereceğim, dedi. Sonra seni, bana anlattı. İlk o zaman tanıdım seni. Sonra seninde benim çalıştığım hastanede çalıştığını söyledi. İlk başta pek umursamadım ama, senin yaptığın iyilikleri anlatınca, işler değişti. Hoşuma gitmeye başlamıştın. Aradan baya bir zaman geçti ve biz bir kaç yıllık arkadaşlar oldu. Sonra sen bana benim senin babanın cinayetinde görgü tanığı olduğumu iddia ettin ve benimle küstün. O an neler hissettim biliyor musun? Sana anlatayım hemen. İlk başta fazla ağlamamıştım. Ama sen benden uzaklaşıp Winter ile yakın arkadaş olunca çok ağladım. Kendimi sana fark ettirmeye çalıştım ama sen beni hep görmezden geldin. Sonra 1 ay sonra benim görgü tanığı olmadığım ispatlandı ve Winter ile küstün. Artık umrumda değildi. Sonra benden özür dileyip benim ile barışmaya çalıştın ama beni o kadar kırmıştın ki, ben her gece ben görgü tanığı değildim, diyerek ağladım. Hatta bu ağlayışlarımı ilk defa Momo duydu. Evet, Momo ile aramız iyi değildi ama bana yardım etti. Belki o zamanlar senin uzatmadığın eli o uzatınca biraz kıskandın. Neyse, 1 haftalık iznimde gene annemin yanına gittim 3 gün. 4 gün ise kafa dinledim. Çünkü her şey üstüme geliyordu. Emeğim boşuna gidiyordu. Annemin durumu daha da kötüye gidiyordu, ve ben hiçbir şey yapamıyorum. Bu o kadar üzdü ki beni, sanki bütün duvarlar üstüme geliyordu, bütün gözler bana bakıyordu, bunlar çok kötü hislerdi. Evet, belki pek iyi bir hayatım yok, yok zaten. Ama sana anlatmak istedim çünkü hep merak ettin hayatımı. Umarım merakını gidermişimdir. Sana, sana bir kaç bilgi daha vereceğim. Ben tam tamına 5 kez intihara kalkıştım. Ve ilkinde 7, ikincisinde 10, üçüncüsünde 13, dördüncüsünde 18, ve sonuncusunda 21 yaşındaydım. Kimse bunu bilmiyor. Her bir yerim kanadığında öleceğimi sanıyordum, sadece sanıyordum. Galiba bu kadar yeterliydi. Bu sadece hayatımı anlattığım notlar, eğer kötü hissedersen üstüne,  Ben İyiyim Sen de İyi Olacak Mısın? yazan kağıdı oku. Galiba burada bitireceğim.
Görüşürüz sevgili Sana...."

Bu yazıyı bitirdiğimde gözlerim doldu, onu nasıl suçlamıştım. Hep onu darlıyordum " Bana hayatını anlat"diye.

Keşke demeseydim, keşke yapmasaydım, keşke sinirlenip ona bağıramasaydım, keşke onu ağlatmasaydım, keşke o ölmeseydi. Keşke ona bir şey olmadan önce küçük bir "özür dilerim" lafı çıksaydı ağzımdan.
Ama sadece bu dediklerim, ufak bir "Keşke" ile aklımda ve sözlerimde kalıyor.

Ben bu düşüncelere dalmışken bir kaç kişinin uyandığını görünce göz yaşlarımı sildim ve düşünmeye başladım.

Az sonra gene plan yapacaktık, kendimi hazır hissetmem lazımdı.

Hell İn Hospital Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin