"Odaya girdiğimde gördüğüm görüntü cidden insana kafayı yedirtirdi. Jungkook, deli gibi bağırarak ağlıyordu. Sayıklıyordu... bağırışlarını daha eve girmeden aşağıdan duymuştum bile. Odaya girdiğimde ise Taehyung Jungkook'un dizinde yatıyor ve gülümseyerek gözlerine bakıyordu. Jungkook ise sadece bağırıyor, ağlıyordu..."
Ambulans yetişememişti. Bebeğim kurtulamadı....
Kendi ellerimle onu gömmüştüm.
Kendi ellerimle onu gömmüştüm.
Kendi ellerimle onu gömmüştüm
Kendi ellerimle onu gömmüştüm.
Üzerine toprak attım.
Gözlerini ellerimle kapattım.
Gülümsemesini ben bozdum...
Ellerim... avuçlarım... sonun sıcacık teni gibi olan, içinde yattığı toprağını sıktı.
Ben, Kim Taehyung'u gömmüştüm...
Onu o yapışkan kanlardan ben arındırdım...
"Kafasını Taehyung'un mezarının mermerine vurdu defalarca. Herkes zaten kötüydü, ama o daha da kötüydü. Mermerin köşesinden akan kanı hiç unutamadım..."
Öpmeye kıyamadığım bebeğimi artık hiç öpemeyecektim...
Sıkmaya korktuğum yumuşacık elleri artık ellerim arasında olmayacaktı...
Kalbinin sesini bir daha dinlemeyecektim çünkü artık atan bir kalbi yoktu. Onun artık bir kalbi de yoktu çünkü o yoktu! YOKTU
YOKTU
YOKTU
YOKTU
YOKTU O GİTMİŞTİ!
Gitmişti
Hiçbir şey demeden gitmişti...
Dinlemeden gitmişti...
Ona, o kişinin lise arkadaşım olduğunu söyleyemeden gitmişti...
Kaldı.
İçine tanıştığımız konserin tarihini yazdırdığım nişan yüzüklerimiz cebimde kaldı...
Ona veremedim...
Teklif edemedim...
Belki kabul eder diye yetimhaneye gitmiştim...
Bir çocuk evlat edinirdik.
Şehirden uzak bir ev alırdık
Çocuklarımız bahçede oynarken bizse onları izlerdik...
Gitti...
En büyük hayalini gerçekleştiremeden gitti...
Şehirden uzak, içinde çocuklarımızın nefes aldığı evimizin bahçesinde bir sürü tavşan besleyecekti.
Çünkü beni tavşana benzetirdi...
Gitti Jungkook kabullen.
Bebeğin artık yok.
Gitti Jungkook kabullen.
Artık Taehyung yok...
Gitti Jungkook.
Artık sana gülümseyecek bir Taehyung yok.
Artık sana bakacak bir Taehyung da yok Jungkook.
GİTTİ JUNGKOOK KABULLEN
ARTIK YOK O ÖLDÜ JUNGKOOK KOLLARIN ARASINDA ÖLDÜ JUNGKOOK ANLA ŞUNU.
"Her gün evde bağırırdı... kendisine kabul ettirmeye çalışırdı... sanki karşısında bir Jungkook varmış gibi kendisine ismiyle seslenir ve evde ne varsa yoksa kırardı... ağlardı... bağırırdı... sonra da bitkin düşer ve bayılırdı... günde 2 defadan fazla serum alırdı. Çünkü yemek de yemiyordu. Su da içmiyordu. Tek istediği Taehyung'un yanına gitmekti..."
Kurtarılma ihtimali yoktu zaten.
Yoktu yoktu. Hayır kesinlikle yoktu.
Haha. Komik! Çok komik gülmeme engel olamıyorum.
Komik çünkü.
Bu bir şaka.
Birazdan Taehyung odasından gelecek ve bana sarılacak. Sonra kucağıma oturup saçlarimı okşayacak. Ve birlikte yemek yapacağız.
Şaka. Taehyung şakalara bayılır
Bu da bir şaka.
Komik ki. Bak Taehyung! Senin için bu kadar yüksek sesle gülmem yeterli mi? Daha da kahkaha atmamı ister misin Taehyung? Duyuyorsun değil mi beni sevgilim?
"Her ağlamasından ve sayıklamasından sonra gülerdi. Ortada komik bir şey yoktu, ama gülerdi... gözleri ağlamaktan şişer ve kızarırdı ama o gülerdi... Bunun bir şaka olduğunu söylerek Taehyung duysun diye hep yüksek sesle gülerdi."
Az kaldı sevgilim.. buradan kurtulayım geleceğim.
"Komşular şikayet etmişti. Daha sonra Jungkook da Taehyung'un kapatıldıgı tımarhaneye kapatıldı. Ne zaman onu ziyaretr gitsem, Taehyung ile konuştuğunu iddia ederek bana konuştuklarını büyük bir hevesle anlatırdı. Artık ağlamıyor sadece gülüyordu..."
Hayır sevgilim, seni unutmadım korkma. Seni asla unutmam...
Ama bekle beni. Geliyorum çok az kaldı.
"Artık son gitmelerimde ifadeleri düzdü. Beni bile hatırlamıyordu. En azından eskiden gülüyordu da onun hangi ruh halinde olduğunu anlayabiliyordum. Ama artık Taehyung hakkında hiçbir şey hatırlamadığını ve bana onun kim olduğunu sorup duruyordu... benimle konuşurken boşluğa konuşuyordu... bu beni ciddi anlamda endişelendiriyordu. Çünkü artık hiç gülmüyordu..."
Sonunda sevgilim... kavuştuk... hiç ayrılmamak üzere kavuştuk...
Artık bir evimiz var, Bahçesinden çocuk sesleri gelen.
Artık tavşanlarımız var, Birlikte verdiğimiz havuçlarla beslenen.
Artık yanımda bir sen var, gülümsemesi yüzünden hiç silinmeyen...
"Gece yarısı gelen telefonla yatağımdan fırlayıp Jungkook'a gittim. Belliydi... her hâlinden belliydi..."
"Bahçede bir kalabalıklık vardı. Bacaklarım titriyordu... oraya gittiğimde Jungkook, bir elinde silah diğer elinde ise Taehyung ile tanıştığı günden sonra gittikleri konserden bir fotoğraf turuyordu. Ve yerler... kan içindeydi. Anlatabiliyor muyum? Camda otururken kendi kafasından vurmuştu. Ve hemen sonra ise yere düşmüş, kafası patlamıştı... O, Taehyung için intihar bile ederdi, etti de..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
╰☆☆ 𝘋𝘰𝘯'𝘵 𝘗𝘳𝘰𝘱𝘦𝘭 𝘔𝘦 ☆☆╮
FanfictionÜzerindeki kürkten karıştırmıştım seni. Çekip kendime öpmüştüm deli gibi. Ama o gitmişti... O sonsuzluk için bana elveda bile dememişti... Tamam, çok benziyordun belki. Ben ise iyileşmeye çok yaklaşan bir şizofren deliydim. En azından öyle diyorlard...