'227 sefer numaralı bulgaristan-istanbul uçuşumuz sona ermiştir. Tüm yolcularımıza iyi günler dileriz.'
Türkan anonsun ardından kemerini çözdü ve ayağa kalktı. Yanına aldığı bavulunu ve çantasını kapıp uçaktan inmek üzere sıraya girdi. Onlarca insanın ardından merdivenden inerken hostesin 'Bizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz.' sözünü duyarak hostese ufak bir tebessüm etti. pist alanından çıkışta uçaktan inenleri karşılayanları görünce gözleri bi an olsun babasını aramıştı. gelmesini ne çok istemişti türkan fakat babasının yoğun olduğunu biliyordu. omzundan kayıp düşen ceketini almak için eğildi, geriye doğrulurken kağıtta yazan adını görünce duraksadı. genç takım elbiseli bir hanımın elindeki kartonda Türkan Kasabalı yazıyordu. saçlarını düzelterek hanımın yanına ulaştı ve ona hiç bir şey demeden konuşmasını bekledi
' Türkan hanım siz misiniz?'
'evet benim peki ya siz?'
genç hanım giydiği takım elbisesi ve sıkı bağlanmış saçıyla dışarıdan ne kadar ciddi ve deneyimli dursada aslında çok acemi ve çömezdi. Türkan bunu direkt anlamıştı. adının yazılı olduğu kartonu katlayıp çantasına tepmeye çalışırken boynunda asılı olan yaka kartını arıyordu. yeterince dalgın ve tecrübesizdi kartın boynunda olduğunu farkedince onu aradığını türkana belli edip salak konumuna düşmek istemediğinden gülümseyerek elini uzattı.
'Ben betül, betül çoban. Kemal hocanın asistanıyım.'
'memnun oldum betül hanım'
'size kahve aldım içer misiniz?'
'öyle mi? neyli aldın?'
'hangisini sevdiğinizi bilmediğimden 3 tane aldım . sütlü,karamelli ve sade. hangisini içersiniz?'
'ben bir tanesini içersem diğer iki kalanı kim içecek?'
'ben'
'sen neli seversin?'
'farketmez'
'demek farketmez.' bir yandan yürümeye başlamışlardı. hızlı adımlarla yürüyorlar betül Türkanın hızına yetişmeye çalışıyordu.
'önce hastaneye mi gitmek istersiniz yoksa eve mi?'
'babam nerde?'
'o kanalda bi yayını var sonrasında hastaneye gidecek..'
'o zaman önce ev sonra hastane.'
'tamamdır şurdaki kırmızı arabaya geçeceğiz.'
yolun karşısındaki kırmızı son model arabaya vardıklarında başbaşalardı. türkan en azından bi erkeğin olacağını içten içe tahmin etmişti. babası neden bu sakar ve amatör kızı bu işlere koşturuyordu, bunun bi ceza olduğundan şüphelendi.
betül ona bi tık ağır olan bavulu bagaja yerleştirirken türkan arabaya yerleşti. yol boyu etrafı izledi türkan. ah istanbul ne çok değişmiş. kalablık ve yabancıydu bu şehir türkana belkide türkan yabancıydı bu şehire. peki babası o alışmışmıydı buralara? annesi ve babası kasabada yaşarken çok sıkıntılar çekmişti. türkanın annesi kasabada resim öğretmenliği yaparken kurduğu büyük atolyesinin hayaliyle istanbula gelmek için ne çok yalvarmıştı eşine. ama zorunlu olarak kasabada ki hastaneden ayrılamayan kemal ve elena çok tartışmış ve sonunda hayatlarını ayırmışlardı. annesiyle bulgaristanda yaşayan türkan ara sıra babasının yanına gelirdi. bu seferki gelişin uzun süreceği içine doğuyordu. istanbula baktı. uzun uzun inceleyip onu tebrik edercesine gülümsedi. yıllar öncesi annesinin gelemediği istanbulda babasıyla başbaşaydı şimdi.
'türkan hanım eve gitmeden önce uğramak istediğiniz bi yer var mı?'
'hayır betül teşekkürler. ne kadar kaldı'
'geldik sayılır. '
türkanın midesi bulanmış olacak ki camı aralayıp boynundaki şalını çıkardı ardından ise emniyet kemerini çözdü
'türkan hanım bunu yapmazsanız daha iyi'
'neden kötü bir şoför müsün?'
'onu demek istemedim yani tedbir amaçlı'
'biraz acele et yoksa..'
'yoksa ne? türkan hanım iyi misiniz?'
'ne kadar var daha?'
'geldik,sağa çekiyorum.'
arabadan hışımla inen türkan arnavut kaldırımlı sokakta titreyen bacakları nedeniyle topuklu ayakkabıyla yürümekte zorlandı. evin önündeki kaldırıma çömeldi , kafasını ellerinin arasına alıp nefesini düzenlemeye başladı.
'türkan hanım iyi misiniz?'
'iyiyim midem bulandı sadece'
'özür dilerim çok mü kötü kullandım aracı.'
'betül mesleğinin şoförlük olmadığı aşikar ama arabalardan hoşlanmam zaten sorun değil. ben eve giriyorum hemen dönerim.'
'anahtarınız..'
türkan bu cümlenin tamamlanması ihtimalinden bile nefret ederek arkasını dönüp cılız kısa takım elbiseli kızın üstüne yürüdü. yavaş adımlarla ilerlerken her adımında kızın suratı daha da çirkinleşiyor halinden gayet memnuniyetsiz görünüyordu. yanlış bir kelime ettiğinin gayet farkındaydı. kızın şaşkınlığından arayıp bulamadığı farkedince çaktırmamak için kırk takla attığı yaka kartını sıkıca tutup sert bi şekilde kendine çekti türkan. ardından kızı süzerek
'kalp ve damar cerrahisi dalı asistan doktor betül çoban. otele gelmedim ben babamın evine geldim.'
betül epey korkmuştu zaten kemal hocadan ceza aldığı için bugün ondan prenses diye bahsedilen kızına bakıcılık yapıyordu. duyduğuna göre yıllardır görüşmüyolardı buna dayanarak anahtarı olmayacağını düşündü ama belliki pot kırmıştı
'özür dilerim haddimi aştım.'
'doktorluğunda şoförlüğün gibiyse bugün bırakmalısın bu işi, bu da benden sana tavsiye.'
bavulunu da alıp eve giren türkan koltuğa attı kendini, kapalı olan televizyonda yansımasını izledi.duvarlara baktı uzun uzun inceledi evi. en son geçen sene gelmişti. babası yine tek bir çöpün bile yerini değiştirmemişti. mutfağa geçip bir bardak su içti camdan gözünün iliştiği kıza baktı. babasının neden hep böyleleriyle uğraştığını anlamıyordu. türkanın karakterinde kesip atmak varken aksine babası affedici ve daima yeni şanslar veren bir kişilikti. kendisi istememesine rağmen sırf babasıyla yaptığı anlaşma için tıp okuyup genel cerrah olmuştu, işinde çok başarılı olsada sevmiyordu onun hayali bambaşkaydı. babası kemal bu süreç boyunca türkanın mesleği seveceğini ve elbet bir gün doktorluk yapacağından çok umutluydu. ama türkan bunu sadece bir sınav olarak gördü en iyi şekilde tamamlayıp bitirdi. şimdi ise kendi hayalleri için olan sınavlar vardı yalnızca.
açılan kapı sesiyle betül telefonu kapattı kendine çeki düzen verdi ,türkanın oturması için kapıyı açmaya gidiyordu ki türkan şoför koltuğuna yerleşti, anahtarı vermesi için betüle baktı
'türkan hanım ben kullansaydım'
'betül babamın aksine bende 2.şans yoktur .tekte öğrenirim. hastaneye gitmek istiyosan atla ya da dilersen başka araçla gel.'
sesi soğuk ve aşağılayıcıydı. betül iyice kendini küçük hissetti ailesi onu doktorluk yapıyor sanarken nelerle uğraştığını düşündü ve sağ koltuğa yerleşti. yol boyu konuşmadılar. hastaneye vardıklarında anahtarı betüle verdi ve gülümsedi.
'bol şans'
bunu derken neyi kastetmişti türkan. hayattamı bol şans diliyordu hastanede mi? türkana dair hiç bir şey anlamamıştı. gerilmekten kaskatı olan dizlerini rahatlatmak amacıyla hemen yakındaki banka çöküp derin bir oh çekti
..............
merhabalar hikayemi beğendiyseniz bana destek olmak için yorum yapabilir ve yıldız bırakabilirsiniz. yıldızların ışığı daima üstünüzde olsun :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN MİKROFON
Teen Fiction'Sıradaki yarışmacımız Türkan Kasabalı, alkışlar onun için geliyor efendim' salon zifiri karanlığa gömüldüğünde parlayan tek şey herkesin sahip olmak istediği altın mikrofondu. Türkan altın mikrofonu kazanmak için çıktığı bu yolda kalbini attıran t...