Bölüme başlamadan önce demek istediğim bir kaç şey var. Karakterleri hayal etmek ile alakalı bir sorun olduğunu düşünüyorum. Sizlere bölümün başından beri yalnızca Loina ve Bella'nın fiziksel özelliklerinden bahsettim. Şimdi akıllarda Hina'nın fiziksel özelliklerinin ne olduğu sorusu var.
Hina annesi gibi kızıl saçlara sahip. Kahverengi gözleri var.
Babası Joa Siyah saçlara ve Kahverengi gözlere sahip.
Umarım akıldaki bu basit sorun halledilmiştir. Sizlere karakterler ile alakalı resimler göstermeyeceğim. Özellikleri benden, hayal etmesi sizden!
Loina arkasını döner dönmez bir anda gözden kayboldu. Anne ve babam beni kollarımdan tutarak ayağa kaldırdılar ve içeri girdik. Annem koltuğa uzanmama yardım etti ve ayak ucuma oturup gergin bir şekilde babama bakmaya başladı. Babam ise odanın içerisinde daireler çiziyordu. Yüzündeki ifade onun bir şey düşündüğünü kanıtlar nitelikteydi. Biraz daha kendime geldikten sonra, mutfağa gitmek için ayağa kalktım. O sırada babam bir anda konuşmaya başladı.
"Loina'nın sana yaklaşmasını engelleyemeyiz artık."
Bunu artık daha iyi anlıyordum ama ne yapmam gerektiği hakkında en ufak fikrim yoktu. Nasıl davranmalıydım? Bundan sonra dışarı bile çıkmam tehlikeli gözüküyor gibiydi. Evime dönemeyecek miydim? Rose'a bir şeyler anlatmam gerekir miydi? Aklımı kaçırmak üzereydim! Düşünecek ve üstlenecek çok fazla sorumluluk var. Babam sanki içimdeki savaşı görmüş gibi anında konuştu.
"Bence odana çık. Biraz dinlenmeye ihtiyacın var gibi."
"İlk önce bir şeyler içmem gerek. Boğazım felaket halde."
Annem elini omzuma koydu ve gülümsedi.
"Biraz bekle burada, hemen geleceğim Hina."
Yukarı çıktı ve bir kaç dakika sonra mavi bir şişe ile geldi.
"Bu nedir anne?"
"Azu. İçersen boğazına iyi geleceğine eminim."
Şişeyi alıp odama çıktım. Üstümü değiştirdikten sonra, şişenin yarısını içtim. Tadı biraz tuhaf olduğundan hepsini içemedim. Annem odama geldi ve kalan şişeyi alıp odadan çıktı. Bende yatağıma yattım ve uykuya daldım.
"Senin için geliyorum Hina..."
***
Sabah boğazımdaki acının neredeyse tamamen gittiğini fark ettim. En önemlisi, sesim kısılmamıştı. Birden içimde bir his belirdi. Sanki, anne ve babam aşağıda beni bekliyor gibiydi. Hazırlanıp aşağı indim ve hislerimin beni yanıltmadığını anlamış oldum. Annem tatlı tatlı gülümsedi. Babam ise yalnızca yüzüme baktı ve ayağa kalktı.
"Sana göstermem gereken bir yer var."
Yukarı çıktı ve sonrasında elinde küçük bir anahtar ile döndü. Bodrum kapısına doğru ilerledi. Bir dakika. Ne? Bodrum kapısı mı?
Çocukluğumdan beri girmenin yasak olduğu tek yer. Ve bugün ilk defa göreceğim için içimde bilinmedik bir heyecan oluştu. Acaba anne ve babam yıllardır orada ne saklıyorlardı? Babam anahtar ile kapıyı açtı ve eski tahta merdivenlerden aşağı inmeye başladık. Sonrasında gördüklerim beni şok etti.
Kocaman bir kütüphaneydi resmen burası!
Bir sürü kitap vardı ve hepsi aşırı eski gözüküyordu. Yan tarafta kocaman iki dolap vardı ve şişeler, bitkiler ile doluydu. Babam elini çırptı ve bir anda ışıklar yandı. Oda şimdi daha iyi görünüyordu. Muhtemelen çok eski bir yerdi. Annem peşimizden geldi ve kitaplıklardan birinin önünde kitap aramaya başladı. Aradığı kitabı buldu ve sonrasında babama verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Loina
FantasyGenç adam sinirli bir şekilde evin kapısını yumruklamaya başladı. Karısının kapıyı açması uzun sürmedi. "Joa nerede Karen?" Genç kadın arkasını döndü ve şöminenin önüne gidip ellerini alev alev yanan ateşe uzattı. Belki de zihnindeki soğuk düşüncele...