Geçmişten Gelen Miras

45 7 44
                                    

Bu hikaye 2015 yılından itibaren kurgulanmış ve yalnızca kağıda dökülerek yazılmış, şimdi ise geliştirme ile internette yayınlanan ilk kitabım.

Olabildiğince düzenleyeceğim ancak yazım hataları ya da kurgu hataları gözümden kaçabilir, bu neden ile herhangi bir hata görürseniz bana söylemekten çekinmeyin sevgili okurlarım.

-1562-

Genç adam sinirli bir şekilde evin kapısını yumruklamaya başladı. Karısının kapıyı açması uzun sürmedi.

"Joa nerede Karen?"

Genç kadın arkasını döndü ve şöminenin önüne gidip ellerini alev alev yanan ateşe uzattı. Belki de zihnindeki soğuk düşünceleri ısıtabileceğini düşünüp, onun bilincinde ilerliyordu. 

"Karen, beni dinliyor musun? Joa nerede?"

Genç kadın sessizliğini korumaya devam etti.

"Karen seni lanet olası! Oğlumuza ne yaptın?"

"Onu büyücüye sattım!"

Genç adam elindeki odunları yere düşürdü. Çenesi kasılmıştı. Alev alev yanan gözleri ile kadına sert bir şekilde bakıyordu. Kadının yüzünde tek mimik oynamamıştı. Halinden memnun gibi bir tavrı vardı. Genç adam kapıyı sert bir şekilde çekip dışarı çıktı. Hava alması gerektiğinin farkındaydı. Oğluna sahip çıkması gerektiğinin farkına varması gibi. 

Ama herkesin bildiği gibi. 

Her son sadece bir başlangıçtı.

-2019-

"Hina uyandın mı tatlım?"

Annemin sesi ile hafif olan uykumdan uyandım. Yataktan yavaşça kalkıp ayağıma terliklerimi giydim. Hızlıca aşağı indim ve annemin çoktan sofrayı hazırladığını gördüm. Her klasik genç gibi okula gitmem gerektiğinden hızlıca kahvaltımı bitirdim ve odama çıkıp üstümü giyindim. Okul servisimin sesini duymam ile birlikte hızlıca aşağı koştum ve servise binip okula gittim.

Sanırım bugün şanslı günümdeydim çünkü en sevdiğim şarkı olan ZHIEND - Fallin sanki onu açağımı biliyormuş gibi kendiliğinden açıldı. Genelde sessiz biriyim. Okulda pek arkadaşım olduğu söylenemez. Çocukluk arkadaşım olan Rose ile kantinde yemek yemelerimiz dışında bir eğlencem olduğunu da söyleyemem. Bugün de sıradan bir gün. Ya da ben öyle sanıyordum.

Okul çıkışı eve doğru yürümeye karar verdim. Genelde asla yürümezdim çünkü mesafe gerçekten çok fazla. Ama bugün içim biraz dolu olduğundan yürümeye karar verdim. Yürürken normalde asla kaldırmadığım kafamı kaldırdım ve karşımda beline kadar uzanan bembeyaz saçları olan, masmavi gözlü genç bir kız gördüm. Üzerindeki beyaz elbise dümdüz, ütülü gibiydi. Gözlerini bana dikmiş, asla ayırmıyordu. Bir saniye içerisinde yaşayabileceğim bütün duyguları yaşadım o an. Sanki içimde derin bir duygu patlaması var gibiydi. Gözleri o kadar çok şey anlatıyordu ki... 

Kin, öfke ve en önemlisi intikam.

Gözümü kırpıp tekrar aynı yere baktığımda kızın orada olmadığını gördüm. Paranormal olaylara asla inanmazdım ama o olaydan sonra gerçekten inanmaya başladım.

O günden sonra o kızı bir daha görmedim. Bu güne kadar.

-2023-

"Hina uyan artık! Geç kalacağız!"

Rose'un sesi ile uyandım. 

"Hina hadi ama! Geleceğine söz verdin bak!"

"Tamam kalktım..."

Ailemin evinden ayrıldıktan sonra Rose ile aynı eve çıktık. Şu an birlikte kalıyoruz. Ve bugün Rose'un bir randevusu var. Özellikle kendisi utangaç olduğundan benimde gelmem için günlerce ısrar etti. Pes etmeyeceğini anladığım için sonunda kabul etmek zorunda kaldım. 

Evden çıktıktan sonra kafeye yürüdük. Hava gayet güzeldi, arabaya binmenin bu güzel havaya haksızlık olacağını düşündük. Kafeye vardığımızda, Rose'un takılacağı çocuğu gördüm. Uzun boylu, esmer bir çocuktu. Yanına gittiğimizde, çocuk samimi bir gülümseme ile karşıladı bizi.

"Merhaba hanımlar hoş geldiniz."

***

Sipariş verdikten sonra Rose ve adının Dan olduğunu öğrendiğim çocuğun sohbetini dinlemeye başladım. Tüm sohbet boyunca yalnızca dinleyici rolünde oldum. Zaten ben arkadaşımı yalnız bırakmamak için gelmiştim. 

"Rose ben lavaboya gidiyorum."

Hızlı bir şekilde ayağa kalkıp lavaboya gittim. İhtiyacım olduğundan değildi, yalnızca kendime çeki düzen vermek istedim. Makyajımı tazelerken lavabolardan birinin kapısının açılmasıyla arkamı dönüp kim olduğuna baktım. O kız.

O gün gördüğüm kız.

Aynı gözler. 

Aynı elbise, aynı duruş.

Sakinliğimi korumaya çalışarak sordum.

"Afedersiniz iyi misiniz?"

Cevap yok. Mimik yok. Hareket yok.

Gerginlik bütün vücudumu kaplamaya başladı. Yavaşça arkamı dönüp makyajımı tazelemeye devam ettim. Ama kız gerginliğimi fark etmiş olsa gerek ki -elimin titremesinden bu kolaylıkla anlaşılabiliyordu- bir anda konuşmaya başladı.

"Hina, beni özledin mi?"

Bu ses tonu, bana bir şeyi hatırlattı. Eskilerden, çok derinden. 

LoinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin