Ruhum o kadar sıcak ki,
Ancak bir jiletin soğukluğu serinletebilir beni.
Kalbim o kadar kırık ki,
Ancak toprak altında onarabilirler beni.
Bakışlarım o kadar nefret dolu ki,
Ancak sonsuz karanlık mutlu edebilir beni.Elimde tuttuğum valizin soğuk demiri ciğerimde derin bir ura sebep oluyordu. Kimsesizliğimi çok sevdiğim bir yaz akşamında yüzüme vurmuşlardı yine. Oturmuş gecenin bir vakti, sokağın sonundaki parkta çaresizliğim ile göz yaşlarımızı yarıştırıyorduk.
Berkin'in belki 20. olan aramasına bakıyordum. Susmayan telefonun sesi bilincime vurulan ağır tokmaklar misaliydi. Sinirlerimi geriyor, kendimi kaybetmeme sebep oluyordu. Gecenin bir vakti oturduğum bankta tüm sessizliğe inat güçlü bir çığlık attım.
Yaz da olsa gecenin soğuğu üşümeme sebep oluyordu. Bu durum daha da sinirlerimi bozarken hızlıca yerimden kalktım. Gidebileceğim tek bir yer vardı. O da Ezgi'nin eviydi.
Yanımda duran valizi çekiştirerek sokağın başına doğru ilerledim. Evin önünden geçip içeri girmemek bende garip duygular uyandırmıştı. Burası benim evimdi. Bizim evimizdi. Berkin, Mahperi ve benim evimizdi.
Gözümden dökülen yaşlara aldırış etmeden Ezgi'nin evinin önüne geldim. Dairesinin ışığı açıktı. Çoğu gece olduğu gibi yine uyumamıştı.
Apartmanın içine doğru ilerledim ve asansöre bindim. Ezgi 4. katta oturuyordu. Kata geldiğimde hızlıca asansörden inip kapısını kapattım. Sola doğru ilerleyip Ezgi'nin kapısına geldim. Zile bastım ve bekledim. Çok geçmeden kapı açılmıştı.
Ezgi beni ilk gördüğünde gülümsemiş ardından şaşırmıştı. Haklıydı. Ben ağlamazdım ya da kimse görmezdi. Dili tutulmuş gibi hiç bir şey söylemeden öylece bakıyordu. Ne halde olduğumu tahmin bile edemiyordum. Yaklaşık 2 saattir ağlıyordum. Çok üşümüştüm ve sinirimi saçlarımdan çıkarmıştım. Kısacası dağılmış bir haldeydim.
- İçeri geç, dedi Ezgi sonunda konuşarak.
Sanki bunu bekliyor gibi ayakkabılarımı çıkarıp valizimi içeri aldım. Valizi koyarken gözüm kapı girişinde duran Ezgi'nin en sevdiği fotoğrafımıza kaydı. Daha fazla tutamadım kendimi. Fotoğrafta ben, Ezgi, Berkin ve Mahperi vardı.Omuzlarım hıçkırıklarımdan sarsılırken görüşüm bulanıklaşıyordu. İlerde duran Ezgi'nin yanıma yaklaştığını gördüm. Hızlıca bana sarıldı.
-Yanındayım bebeğim sakin ol, dedi. Sıkıca sarıldım bende ona. O benim tek arkadaşım, sırdaşımdı.Biraz kendime gelmiş, sonunda salona geçmiştik. Ezgi'nin evindeki L koltuğun bir tarafına Ezgi, bir tarafına ben uzanmıştım. Başlarımız yan yanaydı. Olanları bir bir ona anlatmıştım. O benim Berkin'e olan aşkımı bilen tek kişiydi. Benimle birlikte o da ağladı. Beraber tavanı izleyişimizin 38. dakikasında Ezgi hızlıca yerinden kalkıp karşıma geçti.
- Bana bak kızım, kıçı kırık bir herif için bu hale gelmene izin vermeyeceğim. Kalk eğleneceğiz, kalk kalk, dedi yerinde zıplayarak. Saat gecenin neredeyse 3'ü olmuştu ama bu Ezgi'ye engel değildi. Hızlıca mutfağa koştu ve fazla ses çıkararak bir şeyler yaptı. Doğrulup yanına gittim. Meyve kesiyordu. Kuruyemiş çıkarmıştı. Bir sürü abur cubur masanın üzerindeydi. Kafama dank eden şeyle ne demek isteğini şimdi anlamıştım. Ezgi alkole aşık biri olarak ona eğlence diyordu ve bahsettiği de buydu.
Düşünmeden bende ona yardım ettim. Bir sürü şey çıkarıp masayı donattık. Son olarak Ezgi viski şişesini getirdi. Koca şişeyi öpüp bana göz attı. Bu hareketi küçük bir kahkaha atmama sebep olmuştu. Elime şişeyi tutuşturup salona doğru koştu. Ben viskiyi bardaklara doldururken salondan yükselen şarkı sesi gülümsememe sebep oldu. Dolu Kadehi Ters Tut'un sesi tüm evde yankılanırken şarkıyı mırıldanan Ezgi içeri girdi. Bardaklara ikişer küp buz koyup oturacağı yere doğru uzattım.
Elinde bir mikrofon varmış gibi şarkı söyleyen Ezgi beni görmüyor gibiydi. Onun bu her zaman ki neşesi bana da bulaşıyordu.
Dediler: "Seni sordu yine biri
Kalbi masmavi denizler gibi"
Bunu duyduğumda ben öldüm bi' nevi
İnan ki, inan ki
Sıcacık teni, kıvrımlı beli
Nasıl unuturum ki boynundaki o beni?
Bunlar yine başımı döndürmemeli
Zor ki, inan ki
Dönemem geri, olmalıyım deli
Girmişse kalbine bambaşka biri
Hatırımda gittiğin gün dün gibi
İnan ki, inan ki
Zor, çok zorŞarkının bu kısmı gözlerimi kapatmama sebep olmuştu. Kalbimde yanan bir şeyler vardı. Önümde duran bardağı tek dikişte bitirmiştim. Ağzımdaki yakıcı tat önce boğazıma oradan da mideme uzun bir yolculuğa çıkmıştı. Yakıcılığı öksürmeme sebep olurken Ezgi karşıma oturup gülümsedi. Bardağından bir yudum alıp ağzına bir parça çikolata attı. O bu hisse alışık olduğu için hiç bir tepki göstermedi.
Ben hiç bir şekilde alkol almadığım için içtiğim o bardak bile fazlayken durmadım. O bardağın üzerine 4 bardak daha içmiştim. Başım felaket şekilde dönüyor, midem bulanıyordu. Arkada çalan şarkıya bağırarak eşlik ediyor deli gibi dans ediyorduk.
Orta sehpanın üzerinde duran telefonumun çalması ile durdum. Telefonumu alıp mutfağa ilerledim. Ezgi hala salonda dans ediyordu. Okuyamadığım yazıya daha fazla bakmadan telefonu açtım. Hiç bir şey düşünemiyor, düşündüğüm her şeyi ise yapıyordum.
Karşı taraftaki ses Berkin'e aitti. Bir şeyler diyordu ama anlamıyordum. Evin içindeki müzik sesine bir de benim sarhoşluğum eklenince sanki duyma yetimi kaybetmiş gibiydim.
Bir şey anlamadığım konuşmayı; iyi geceler Berkin, diyerek kapatmıştım. Kelimeler sanki dilimdeki uyuşuklukta eriyordu. Kapattığım anda gelen ard arda gelen mesajları okuyamıyordum. Sarsak adımlarla içeri geçtim. Şarkı susmuş, Ezgi telefonla konuşuyordu.
Koltuğa uzanıp gözlerimi tavana diktim. Tavan bile dönüyordu. Elimi havaya kaldırıp sanki elimde bir kalem varmış gibi onun adını kazıdım içime çektiğim havaya. Bu düşünce beni kahkaha attırmıştı. Bir süre daha tavanı izlemiştim. Ezgi hala biriyle konuşuyordu.
Sıkılmıştım, yan dönüp televizyonu izlemeye başladım. Sıradan bir çizgi film kanalı açıktı sanırım ama televizyon yerinde durmuyordu ki izleyeyim. Nefesimi sesli bir şekilde dışarı verip Ezgi'ye baktım.
-Ezgi! diye neredeyse çığlık attım. Şuan canım onunla uğraşmak istiyordu. Bana dönen bakışları kızgındı. Telefondaki kişiye "peki abi" diyip sonunda telefonu kapattı.
-Aferin Ceyla, aferin. Ben adama elli saat burada olmadığını anlatmaya çalışıyorum ama sen? Arkadan çığlık atıyorsun. Şimdi de buraya geliyor. Ne bok yiyeceğiz? dedi sinirli şekilde.
-Niye bok yiyoruz, dedim kaşlarımı çatarak.
-Sana alkol veren aklıma tüküreyim, dedi o da yan tarafa uzanarak.
-Ezgi; Deniz nasıl? dedim yüzümü ona dönüp dediklerini hiç takmadan.
-O nereden çıktı şimdi Ceyla? Deniz ile ayrıldık biz. Bilmiyorum yani, dedi tavana doğru konuşarak.
Kafamı sallayarak önüme döndüm. Tekrar tavanı izlemeye koyuldum. Ben bir noktaya odaklandıkça başım daha çok dönüyor ve midem daha çok bulanıyordu. Aniden hissettiğim kusma isteği ile hızlıca banyoya koştum. Klozete eğildiğim gibi midemde ne varsa tüm hepsini çıkardım. Kulaklarım uğulduyor, ağlıyordum.Küçüklüğümden beri en çok korktuğum şeylerden birisi kusmaktı. Şuan ise en nefret ettiğim eylemlerin başında geliyordu. İçeri biri girmişti buğulu görüşümden anladığım kadarıyla. Yanıma yaklaştı ve sırtımı sıvazladı. Bir peçete aldı sanırım. Bir şeyle yüzümü sildi. Kafamı kaldırıp baktığımda karşımdaki kişinin Yaman olduğunu gördüm. Şaşırmak ve utanmak arasında duygularla yerimden kalkmaya çalıştım.
Bir klişe daha yaşayıp yere düştüm. Hem de Yaman'ın üzerine. Şaşkınlıkla ona bakarken bir kaç ses daha geldi. Yaman öyle bakıyor ve gülümsüyordu. Saçlarım yüzünün iki yanına dağılmıştı. Ellerim omuzlarının üzerinde duruyordu. Biz bu hale nasıl gelmiştik anasını satayım?
Bilincim ufaktan yerine gelirken kalkmak için kafamı kaldırdım ve Yaman ellerini belime koydu. Yaman ellerini belime koydu... Durmama sebep hareketle tekrar Yaman'a baktım. Derin bakıyordu. Fazlaca. Dışarıdan gelen seslerle bakışlarımı kapıya çevirdim. Ve işte şimdi sıçmıştık...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Derin Yaralar Ve Derine Kazınanlar
Teen FictionHer zaman iyilerin kazanmadığını bildiğimiz bu dünyada, her zaman iyilerin kazanmadığını gösteren bir hikaye bizim ki. Karanlık olan kötü ise, aydınlık yok diye herkes kötü mü ilan edilmeli? Işığı sönmüşlerin, karanlığı sevenlerin hikayesi. Karanlı...