0.2"TESADÜF"

50 11 2
                                    

Şarkı bana hep yaz akşamlarını hatırlatır ve yazarken dinlemekte hoş oluyor. Dinlemenizi tavsiye ederim.

"İstemeden varım, istemeden öleceğim. Olduğum şey ile olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum." demiş Fernando Pessoa.

İstemeden var olup, istemediğim ölümü beklemek arasında bir yerlerde oturmuş kim olmam gerektiğini düşünüyordum. Hayal ettiğim şey mi olacaktım yoksa hayatın beni getirdiği noktadan beni dönüştürdüğü şeyle devam mı edecektim?

Her şeye rağmen onun yanında mutlu olacağımı sandığım bir hayat mı sürmeliydim yoksa yaptığı seçimlere saygı gösterip yoluma mı gitmeliydim?

Yüzsüz bir kadın gibi dibinde mi durmalıyım yoksa gururlu bir kadın gibi kendime yeni bir hayat mı kurmalıydım?

Sıkıntıyla verdiğim nefes bile kararsızdı. Tıpkı benim gibi karar veremiyordu. Cevabı belli olan bir soru vardı aslında ortada lakin ben ondan uzak kalma ihtimaliyle hiç karşı karşıya kalmamıştım. Şimdi ise bırak ihtimal olmayı nerdeyse gerçek olacaktı.

Kapı çaldığında içeri giren kişiyle kocaman gülümsedim. Mahperi'm gelmişti. Uzun sarı saçları beline kadar dökülüyordu. Beyaz teni kusursuzdu. Yüzünde minik minik, sevimli çilleri vardı. Kocaman kahve gözleri aynı babasına benziyordu. Düşmüş iki dişinin yerine yenileri çıkmak üzereydi. Kocaman güldü. Gülünce çiçek bahçelerini andıran bir kızdı. Benim Mahperi'm, benim karanfilimdi . Ondan da mı ayrı kalacaktım? Nefesimi kesen bu ihtimal, kalbimin bile burkulduğunu hissettirdi. Kalp bile burkulurmuş albayım.

Daha fazla kapıda durmayıp yanıma koştu miniğim. Kocaman sarıldı sıkıca. Gözlerimin dolmasını aldırmadan bende sarıldım. Mis kokulu saçlarına gömdüm başımı.

"Nasılsınız küçük hanım? dedim ayrılıp. Bacağıma oturup ellerini boynuma doladı.

"İyiyim Ceyla abla, pizza yaparsak daha iyi olacağım ama." dedi cimcime.

"Bak sen, cadı hanım menfaati olmadan gelmez olmuş yanımıza." dedim saçlarını karıştırarak.

"Ya Ceyla abla olur mu öyle şey? Sadece bir şeyleri seninle yapmak bana çok iyi hissettiriyor." dedi kısık sesle. Utanmıştı.

"Yerim kız seni." dedim bir yandan da karnını gıdıklarken. Hızlıca kucağımdan inip gülerek mutfağa koştu.

"Mahperi dikkat et." diye seslendim duymasa da. Sürekli düşen bir çocuktu. Dizlerinden yara eksik olmazdı. Mutfağa geldiğimde buzdolabının yanına sakladığını ucu görünen ayakkabılarından anladım.

" Nerde bu kız yahu? Kaçtı gitti iki dakika da. Çok hızlı koşuyor, yakalayamıyorum da." dedim hafif sesimi yüksekterek. Sonra gördüğümü anlamasın diye masanın altına, tezgahın yanına baktım. Sahte hayıflanmama bir de hoşnutsuz homurtular eklemiştim. En sonunda yavaşça buzdolabına gidip kendine bir çilekli süt alırken;
"Hazır Mahperi yokken şu çilekli sütü içeyim de, ona yakalanmamayım" dedim. Ayaklarının hareketlendiğini görüp dolabın diğer tarafına saklandım ve ortaya çıktığında kucağıma alıp yanağına bir öpücük kondurdum.

"Ya Ceyla abla ya!" diye çemkirmesini yok sayarak bir kere daha öptüm.

" Cadı seni." diye fısıldadım yere bırakırken.

Somurtup köşedeki yemek masasına oturmuştu. Öpülmekten hoşlanmıyordu ama ben onu öpmeden duramıyordum. Gönlünü almak için hemen buzdolabının alt kısmındaki hazır pizzayı çıkardım. Havaya kaldırıp elimde salladım. Anında gülen yüzüne bakıp tebessüm ettim. Onu çok seviyordum.

" E hadi bunları yapalım." dedim tezgaha doğru ilerlerken. Hızlıca yanıma gelen Mahperi'yi alıp tezgahın biraz uzak kısmına oturttum. Fırını açıp dolaptan kesilmiş peynir, salam gibi şeyleri çıkarıp tekrar tezgaha koydum. Birlikte hamurların üzerine biraz daha malzeme koyup fırın tepsisine yerleştirdik. Fırına atıp olmasını beklerken internetten film bulmaya çalışıyorduk. Sonunda yine 50. kez izleyeceğimiz Moana'yı seçmişti.

Pizzanın yanına sos ve içecek çıkarıp bir tepsiye koymuştuk. Ben onları salona götürürken, Mahperi de elinde pizza tabağı ile arkamdan geliyordu. Hızlıca masayı hazırlayıp filmi açmıştık. Hava kararmaya başladığı için ortam daha güzel bir hal alırken pizzalarımız bitmişti. Ellerini silip içeceğini de bitiren miniğim bacağıma uzanıp kaldığı yerden izlemeye devam ediyordu.

15 dakika sonra biz kahkahalarla gülerken kapının açılma sesi geldi ve içeri giren onu gördüm. " Hoş geldin Berkin Abi." dedim sessizce.

"Hoş buldum bebeklerim." dedi gülerek. Hızlıca gelip yanımıza oturdu ve Mahperi'ye sıkıca sarıldı.

"Amca lütfen durur musun, çizgi film izliyorum." diyip kızgınca amcasına bakan miniğime ufak bir kahkaha attım. "Git, çalış, özle; 50 kez izlediği film için posta koysun. Vay arkadaş." dedi sistemle Berkin de.

Trip atarak odasına giden Berkin'in arkasından bakakalmıştım. Onu son görüşlerimdi ve onun da beni son görüşleriydi. Ama onun bundan haberi yoktu.

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyordum ama film bitmiş, Mahperi uyuyakalmıştı. Uyanmasın diye odasına taşımadan başının altına yastık koyup üzerini örttüm. Nefes alamadığımı hissediyorken biraz dolaşmanın iyi geleceğini düşünerek odama gidip üzerimi değiştirmiştim. Pijamalarımı çıkarıp yerine kare yaka, çiçekli, şifon bir elbise giymiştim. Ayağıma beyaz snikers giyerek saçlarımı tepede toplayıp at kuyruğu yapmıştım. Komidinin üzerinde duran çantamı alarak ses çıkarmamaya özen göstererek evden çıktım. Salonda uyuyan bebeğimin uyanmasını istemiyordum.

Hep gittiğim bir kafeye doğru yürümeye koyuldum. Sıcak bir yaz akşamının tatlı serinliği tenimi okşuyordu. Bu hissin verdiği haz beni adeta kendimden geçiriyordu. Yaz akşamlarına olan zaafım küçüklüğümden beri benimle birlikteydi.

Kafeden içeri girip en köşedeki masaya oturdum. Genelde kimsenin oturmadığı bir masaydı. Kafenin arka kısmında kalan ormana bakıyordu. Kendime bir white mocha sipariş edip çantamın içinden okumakta olduğum kitabı çıkardım. Kürk Mantolu Madonna.

Mahperi'nin bana yaptığı kedili ayracı kitabın arasından çıkarıp kaldığım yeri açtım. Bir süre öylece okudum. Kitabın uyandırdığı hislerle bulunduğum ortamdan sıyrılıp gerçekliğimi kaybetmiştim. Sanki kitabın içinde onları bir yerden izliyor gibi bir his veriyordu betimlemeler.

"Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana, dünyada başka türlü bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin. Bunu sonuna kadar götüremediysen, kabahat senin değil... Bana hakikaten yaşamak imkânını verdiğin birkaç ay için sana teşekkür ederim. Böyle birkaç ay, birkaç ömür kıymetinde değil midir?.."

Okuduğum bu paragraf tüm tüylerimi diken diken ederken içimden bende ona teşekkür ettim. En azından bizim tesadüfümüz de aylar söz konusu değildi. Yılları devirmiştik. Ayları ömürler saymaksa aşk; ben kaç ömür vermiştim bu karanlık sokaklarımın güneşi olan adama?

Biten ikinci kahve ile kalkmam gerektiğini anlamıştım. Saat de zaten epey geç olmuştu. Çantamı toparken kasaya doğru ilerledim. Kitabımı çantama koymaya çalışırken aniden kafamın bir şeye çarptığını hissetmiştim.

Hızlıca iki adım geri çekilip karşımdaki adama baktım. Tanıdık bir yüz görmemin şokuyla öylece kalakaldım.

"Ceyla?" dedi şaşkınlıkla.

Derin Yaralar Ve Derine KazınanlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin