Dünyadaki Araf

36 8 3
                                    

Kim Seokjin

Hiç sevdiğiniz ve en yakın arkadaşınız arasında kaldınız mı? Ben kaldım ve bu aradan nasıl çıkacağımı bilmiyorum. Bir yanda uğruna yanıp tutuştuğum adam, diğer yanda her anımda yanımda olan, tırnağım kırılsa benim için endişelenen en yakın arkadaşım. Tabi hâlâ en yakın arkadaşım mıydı bilmiyordum. Benden hoşlanacağı aklımın ucundan geçmemişti, şu ana kadar yaptığımız şakaları hiç ciddiye almamıştım ki ben.

Ondan hoşlanmak bana aykırı geliyordu, en yakın arkadaşımdı sonuçta. En yakın arkadaş bir bakıma kardeş demek değil miydi? Ama yine de onu kırmak isteyeceğim son şey bile değildi. O benim canımdan bir parçaydı, kardeşten öteydi benim için. Her anımda yanımda olsun istiyordum, yine benim için endişelensin beni herkesten sakınsın istiyordum. En çokta hiçbir şey olmamış gibi hayatımıza devam etmeyi istiyordum. Elimde zaman makinesi olsaydı geçmişe gider ve benden hoşlanmamasını sağlardım.

Şu an bir yandan da Joon'u düşünüyordum, onunla ilk anımı böyle hayal etmemiştim. Ben bunu anlatırken en yakın arkadaşımın benim için mutlu olacağını, birlikte mutlu olacağımızı düşünüyordum. Namjoon ile sonunda istediğim birlikteliği yaşayacaktım ve en yakın arkadaşım yanımda olacaktı. Düğünümüz olduğu zaman yanımda en yakın arkadaşımı istiyordum, damat olmak için yarışan iki canımdan çok sevdiğim insanı değil.

Geleceğimizi bile planlamıştım. Namjoon ile evlendikten sonra bir kedi bir köpek sahiplenirdik, bir de çocuk evlat edinirdik. Onun mükemmel bir baba olacağına şüphem yoktu, belki bir kızımız olurdu belki bir oğlumuz. Mangal partileri yapar Young Joon'u davet ederdik, o da çok severdi yeğenini. Hem kedileri ne kadar sevmediğini söylese de aşıktı kedilere, kucağına tırmanan bir kediyi asla kucağından fırlatmazdı. Oturur uzun uzun izlerdi her seferinde.

Young Joon'u çok seviyordum ve onu kırmak yapmak isteyeceğim son şey bile değildi.

Young Joon

İmkansızı nasıl başarmıştı? Nasıl öğretmenini kendine aşık etmişti? Ve son olarak nasıl tam olarak ona açılacağım güne denk getirebilmişti? Hâlâ anlayamıyordum, belki de dünyadaki en şanssız adam bendim. Artık imkansıza da inanmıyordum, o bunu başarabilmişse ben hayli hayli başarırdım. En yakın arkadaşımı kendime aşık etmek ne kadar zor olabilirdi ki?

Anlaşılan kalbinde biri varken bu pek mümkün olmayacaktı, iki kişiyi aynı anda sevmek nasıl mümkün değilse. Mecnun Leyla'sını bulmuşken Elif'i arar mıydı hiç? Ya da Şirin Ferhat onun için dağı delmişken Burak'a bakar mıydı? Benimki de o kadar imkansızdı şuan. İmkansıza inanmadığımı söylemiştim değil mi? Unutun o söylediğimi.

Onları gördükten sonra evden apar topar çıktığımda Jin arkamdan koşmuştu -Evet ona bazen böyle sesleniyordum ve buna bayılıyordu- ama yetişememişti. Belki de ben çok hızlı koşmuştum, acı çektiğimi insanların görmesine katlanamıyordum.

Peki size bir şey daha soracağım. Kalp ağrısını bilir misiniz? Kalbiniz hiç sanki bıçaklanıyormuşçasına ağırdı mı? En nefret ettiğim ağrıdır kalp ağrısı, diğer ağrıların bir tedavisi vardır ama kalp ağrısının yoktur. Hem ne yapabilirdin ki zaten, kalbine ağrımayı durdurmasını falan mı söyleyecektin? Yok canım başka isteğin? Tedavisi olsaydı bu kadar çok insan depresyonda olur muydu, hepsi bir iğne olup iyileşirdi.

Ha ille bir çözüm istiyorsanız kalbinizi alın karşınıza konuşun biraz, ona ne olduğunu sorun, yatıştırın biraz. Belki onunda biri tarafından dinlenilmeye ihtiyacı vardır, bir psikolog arıyordur ama bulamıyordur. İşte o yüzden siz kalbinizin psikoloğu olun, yazık sonra çok üzülüyor çok kırılıyor. Kendinize de iyi davranmayı unutmayın ha, sonra kalbinize kızıyorsunuz iyice kırıyorsunuz çocuğu.

Nerde kalmıştık, Seokjin'e olan hislerimden bahsediyordum sanırım. Tabi ki ondan hoşlanmayı planlamıyordum, zamanla anlamlandıramadığım bazı hisler uyanmaya başladı kalbimde. Anlamlandırabilseydim durdururdum zaten, insan hiç en yakın arkadaşına aşık olur muymuş hiç? Sonra insanlar kimseye güvenemiyorlar. Siz siz olun en yakın arkadaşınızdan hoşlanmayın, sonra da bana ağlamayın. Neyse Seokjin diyordum, işte ondan sonra yavaş yavaş aklıma gelmeye başladı. Daha doğrusu durup dururken aklıma gelmeye başladı, bir yere çağırdığı zaman buluşma saatini iple çekmeye başladım. Sonra da izlemeler başladı işte, sizde en az bir kez birinden hoşlanmışsınızdır diye umuyorum ve beni anlamanızı bekliyorum.

Kim Namjoon

Yaşananları bir türlü anlamlandıramıyordum, sevgili olmamızın ilk dakikasına beni bırakıp ondan hoşlanan(?) en yakın arkadaşının arkasından koşmuştu. Ona defalarca aralarında bir şey olup olmadığını sormuştum ve her seferinde hayır demişti. Bu ne oluyordu o zaman? Bana yalan mı söylemişti? Belki de hiçbir şeyden haberi yoktu? Ama bu nasıl mümkün oluyordu?

Ha bu arada ondan hoşlandığını düşünmem bir varsayım -bence- değildi. Biz öpüşürken bakışlarını görmüştüm, sevmeyen biri böyle bakamazdı. Hem ne diye kaçıp gitmişti o zaman? Kaçması her şeyi açıklıyordu zaten.

Öncelikle söylemek istiyorum ki bu hikayenin kötü karakteri ben değilim, ben hiçbir şey yapmadım. Her şey bir anda gelişti, bir baktım Seokjinle dudak dudağayım sonra yine bakıyorum ki bizi gören en yakın arkadaşı depar atarak uzaklaşıyor.

Bir yandan da beni biraz endişelendiren bir şey vardı, o da okuldakilerin bizi öğrenmesiydi. Öğrenirlerse hem hapse girer hem de kariyerimi bitirmiş olurdum. İşimi çok sevdiğimi söylemiş miydim? Hey tabi ki hapse girmekten daha fazla korkuyorum, psikopat mıyım ben. Acaba Seokjin ile ilişkimizi gizlemeyi nasıl başaracaktık? Bu konuda derslerde olduğu kadar iyi miydi? Ekstra puan istediğinde veya sınav sorularını istediğinde verecek miydim? Tabi ki vermeyecektim, sorumlu biriydim ben.

Düşüncelerin beynimi daha fazla meşgul etmesine izin vermeyip, iki adımda yatağıma uzandım. Sonuçta yarın bizi bekleyen yoğun bir okul günü vardı

Vivi e lascia vivere //-// NamjinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin