TANIŞMA

104 5 1
                                    

Gözümü yavaş yavaş aralamaya çalışıyorum. Kafam çatlıyor, yemin ederim beyin fıtığı geçiricem.

Gözlerimi araladım ama etrafım hâla karanlıktı. Kafamı sağ sola çevirdim lakin aynı siyahlık devam edince kafamda bir çuval olduğunu anladım.

En son neler yaşadığımı hatırlamaya çalışıyorum ve evet az bişiler geliyor aklıma. En son saati çalıcağım sırada arkamda kilitlediğim kasa patlamıştı.

"Çıkarın şunu!" Diye söylendim ana dönerek. Bir kaç adım sesi duyuldu, ellerimi ve ayaklarımı zorladım lakin bağlı olduğunu anlayınca vazgeçtim.

"Çıkarın şunu" diye sert bir ses duydum. Duymamla beraber kafamdaki çuvalda çıktı. Önüme gelen saçımı üfleyince önümdeki adamı gördüm. Yaklaşık 1.90 boyunda. Hayır yaklaşık filan değil baya baya 1.90. Kalıplı kasları siyah gömleğinden belli oluyor. Dirseklerine kadar kıvırmış gömleğin kollarını. Altında mat siyah kumaş pantolonu var. Yüzüne baktığımda ise, saçları hafif dağınık kaşlarına geliyor neredeyse siyah gözleri var. Hatta baya baya siyah. Uzun kirpikleri kemikli yüzü. Ne büyük nede küçük dudakları, sakalı daha yeni çıkmaya başlamış. Esmer.

Bana doğru yavaş adımlarla yaklaştı, bunu yaparken gözlerini bir an olsun benden ayırmadı. İki yanımda duran adamlara başıyla işaret verince ikiside bu bodrum gibi yerden çıktı.

"Beni kaçırmak zeki bir insanın yapacağı şey değil. Hayırdır?" Dedim. Üzerime doğru eğildi, bir elini sırtıma doğru tam sandalyenin ucuna koyup üstüme doğru eğildi. Yüzlerimizin arasında bir karış kaldı. Kokusu okyanus gibiydi. Yaklaşınca ister istemez ciğerlerimi doldurdu.

"Benden bişi çalmakta zeki bir insanın yapacağı iş değil" sesi otoriter lakin hafif alaylıydı. Güldüm dişlerim gözükecek şekilde, aynı şekilde karşılık verdi. Çenesinde güzel bir gamzesi vardı.

"Genelde kimden çaldığım pek umrumda olmuyor." Hâla gülerken diğer elinide sandalyenin ucuna yasladı ve beni tamamen kollarının arasında bıraktı. Neredeyse siyah olan gözleri bir saniye ayrılmıyordu gözlerimden.

"Genelde? İstisna yaptığın var yani?" Oo zeki bir bey. Lakin ben Hâla ne çaldığımı anlamadım. "Malını çaldıracak aptallıkta olan insanlar fazla." Önce benim gülüşüm soldu ve ciddiyete yer verdi. Hemen ardından onunda gülüşü soldu.

"Sadede geliyorum çünkü yeterince sabrettim. Kabul zor insansın seni yakalamak hiç kolay değildi, hemde hiç." Çok milim daha yaklaştı burunlarımız değmiyordu ama değmesi için santimler vardı. "Ama sen beni burda tuttuğun sürece arkadaşlarım beni gayet kolay bulabilir" dedim, kafasını çok yavaş iki yana salladı.

"Bulamazlar. Seninle işim bittiğinde bulacaklari tek şey cesedin olucak, tabi oda uslu bir kız olursan" sıcak nefesi yüzüme çarpıyordu. "Pekala bu kadar oyunun sebebini söylicekmisin, yoksa böyle devam mı?" Diye sordum, zira sabrımı zorluyordu.

Birden ellerini sandalyenin uçların çekti ve doğruldu. Arkama doğru yavaşça geçti ve sol elimi serbest bıraktı. Daha sonra kenardan bir sandalye alıp ters çevirdi ve bacaklarını iki yana açarak oturdu. "Kolyem nerde?" Dedi gözüyle kolumdaki yarayı göstererek.

Demek kolyenin sahibi bu arkadaş he, helal olsun bana. Kısık sesle kahkaha atmaya başladım, bu sırada kollarını kendi sandalyesinin üstünde bağlayıp çenesini kollarına yerleştirdi.

"Demek kolyenin sahibi sensin. Sahi sen kimsin?" Dudakları iki yana kıvrıldı sorumla. "Ölüm." Hadi be. Şu ünlü seri katil olan ölüm. Vay anasını sayın seyirciler. "Eee yani napabilirim seri katilsen. Bu arada koluma ekmek bıçağı atan sendin dimi."  Dudaklarındaki gülümseme gitti, kısa bir süre gözlerini kapattı. Geri açtığındayse gözlerindeki öfkenin büyüdüğüne şahit oldum.

ARJİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin