BONCUK

69 2 5
                                    

İyi ve keyifli okumalarrr.

__________________________________________________________________________________

Gözüme vuran güneş ışığı yüzünden göz kapaklarımı zar zor araladım. Kolumu hareket ettiremiyordum. Kafamı yavaşça kaldırıp etrafa bakındım. Leyla yatağında uyuyordu. Önüme geri dönünce kolum üstünde yatan küçük kızı gördüm. Arkasını dönmüş kolumun üstünde yatıyordu.

Kolumu yavaşça çekip ayağa kalktım. Yine başım ağrıyordu. Kızın üstünü örtüp, üstümü değiştirmek için hareketlendim. Eşofman takımlarımdan birini giydim ve saçımı hafif at kuyruğu yaptım. Odanın içine geri döndüğümde kızı yavaş adımlarla Leyla'nın yatağına giderken buldum.

"Boncuk, gel uyandırma ablanı." Diye seslendim. Aniden durdu ve yavaşça bana doğru döndü. Paytak paytak yürüyerek yanıma geldi. "Acıktım." Kaç yaşındaydı? Adı neydi? Kimin kızıydı? Tahminen 5 veya 7 yaşındaydı. Elinden tutup onunla beraber kapıya doğru ilerledim. "Tamam yemek yiyelim o zaman." Kapıyı yavaşça açtım ve onunla beraber çıktım.

Elimi fazlasıyla ürkek tutuyordu. Çekindiği her halinden belliydi. Otelin yemek katına inerken konuşmak istedim. "kaç yaşındasın sen?" Omuz silkti ve kafasını kaldırıp bana baktı. "7 yaşındayım." Bende kafamı salladım. Sormak istiyordum ama böyle bir cengaverden çıkan küçük bir kıza nasıl sorabilirimki? Cümleye başlamak biraz düşündürücüydü.

"Sen kaç yaşındasın?" Yürürken bende ona baktım. Yüzünde meraklı bir ifade vardı. "26 yaşındayım ben." Şaşkın şaşkın suratıma baktı. "Sen çok büyüksün." Bu tepkisine hafifçe güldüm. "Adın ne senin boncuk?" Boncuk gibi gözleri olduğu için böyle seslenmek daha hoşuma gidiyordu.

"Derin. Senin adın ne?" Derin güzel bir isimdi. Bu kız ya melezdi, yada anne ve babasının ikiside Türktü. "Alya, Alya Arjin." Gülümseyerek konuştum. Açık büfeden Derin'in tabağına bir şeyler attım. Oturmak içi. Masalara yöneleceğim sırada elimden çekiştirdi. "Şey portatal suyu alabilirmiyim?" Gülüşüm iyice büyümüştü. O portakal diyemiyormuydu? Yoksa benmi yanlış duymuştum.

"Ne alalım?" Dedim emin olmak için. İşaret parmağıyla portakalların olduğu yeri gösterip "portatal suyu." Bundan sonra en sevdiğim içecek kesinlikle portatal suyuydu. Hâla gülerken başımla onayladım ve hem ona hemde kendime portakal suyu alıp masaya geçtik. Hevesle yanıma oturdu.

Tabağı önüne koydum ve çatalıda yanına bıraktım. "Annem ne zaman gelicek? Hep o yedirirdi bana." Bardağımı dudaklarıma götüreceğim sırada durdum. Yavaşça masaya geri bırakıp, sandalyemle beraber hafifçe ona döndüm. Dürüst olmak istiyordum. Çünkü bu hayatta olabilecek en kötü şeylerden biri, küçük bir çocuğa umut verip, umudunu yitirmesine sebep olmaktır.

"Bilmiyorum. Anne veya babanı şuan tanımıyorum." Yüzü düşmüştü. Boncuk gibi gözleri fazla hüzünlü bakıyordu. Daha önce hiç yapmadım lakin bu hüzünden kurtulacaksa denicektim. "İstersen ben yedirebilirim." Hüzünlü gözleri, gözlerimi buldu. Hevesle başını salladı. Çatalını aldım ve kahvaltısını yedirmeye başladım.

Uğraşmam gereken tonla iş varken ben burda, bu boncuğa yemek yediriyordum. Ne yalan söyleyim keyifliydi. Tabi her şeyin bir sonu olduğu gibi bu keyfinde bi sonu vardı. Karşımdaki sandalyenin çekilmesiyle yemek yedirmeyi durdurdum. Karşıma oturan kişiye baktıktan sonra. Derin'i sandalyeden kaldırdım ve kulağına eğilerek "Boncuk sen geldiğimiz yolu geri dön. Ben gelicem hemen." Kafasını olumlu anlamda sallayıp yanımızdan ayrıldı.

Karşıma oturan Kemal'e geri döndüm. "Hoş geldin." Saçı başı birbirine girmiş bir şekilde karşımdaydı. "Beni niye çağırdın?" Kemal biraz salaktı ama işe yarayan bir parçaydı. "Omzundaki üç kurşun duruyor dimi hâla?" Kafasını kısa bir omzuna yatırsada geri toparlandı.

ARJİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin