3

1.2K 169 134
                                    

(küçük bir hatırlatma, ficde wooyoung minhodan büyük)

"Efendim, toplantı odası burası-"

"HEY! WOOYOUNG!"

Sandalyesi ile döndükten sonra bana o "tiksindirici" bakışını attı.
"Görüyorum da baya bir özlemişsin beni." Bu adam benim baya bir sinirimi bozuyordu. Kendimi sakin tutmam lazımdı bu yüzden sakince cevap verdim."Ne için döndün?" O ise bu dediğime gülümsemişti. "Ne yani, abini özlemedin mi?"

Abi.

Bu kelime bana o kadar yabancı geliyordu ki, sanki ilk kez duymuşum gibi şaşırdım. Ardından sinirim bozulduğu için gülmeye başladım.

"Abi ha? ANNEMİZİN ÖLÜMÜNE KATKISI OLAN BİRİ ABİ OLAMAZ!"

"Ama küçükler böyle konuşamaz."dedi ve sigarasını yaktı.

Bu bardağı taşıran son damla olmuştu. Belimden silahımı çıkardım ve ona doğru uzattım.
"Ve sende yıllar sonra bir anda ortaya çıkamazsın!"

Güldü, hatta kahkaha attı. kahkahasından anlaşılıyordu nefreti.

"Ama ben anlaşma için geldim, biricik beni, abini üzüyorsun."
"Sen," derin bir iç çektim ve devam ettim. "Sen,benim abim değilsin ve olmayacaksın da"
"Öyle düşünme küçük kardeşim, bir gün sana kardeşim demem için yalvaracaksın."

"Hah, ne zaman olacakmış o?"
"Çok yakında." dedi ve odadan çıktı.

Sinirimden çıldırmak üzereydim. Ağzımdan sesli bir küfür çıktığında saate baktım.

"Şirkete gitmeniz gerek efendim."
"Arabayı hazırla, ve sende gel benimle."
"Hemen."

Yaklaşık 5-6 dakika sonra arabayı hazırlamışlardı.

"Efendim bir şey sorabilir miyim?"
"Kafam dağınık, eğer yanlışım olursa düzelt diye getirdim seni."
"Ama daha sormamıştım."
"Sorun bu değil miydi zaten?"
"Evet, siz beni gerçekten iyi tanıyorsunuz."

Hyunjin yalnızca benim asistanım değil, can dostumdu.
Küçüklükten beri tanışıyorduk ve sadece iş yerinde böyle resmi konuşuyorduk. Şuan tek güvenebileceğim kişi oydu.

"Efendim, çok sinirli gözüküyorsunuz Wooyoung bey ne dedi?"
"Boşver Hyunjin, senin de kafana takmanı istemiyorum."
"Efendim geldik." şoförün seslenmesi ile arabadan indim.

Kafamı kaldırıp binaya baktım.

Hiç de hoş şeyler olmayacaktı sanki. Benim hislerim yalan söylemez.

Derin bir iç çekişin ardından şirkete giriş yaptım. Ve asansörü beklemeye başladım.

"Minho, sakin ol."
"Sence nasıl sakin olabilirim Hyunjin? O piç gelmiş,annemizin ölümüne sebep olmuş hem de bilerek ve şimdi ise bana abilik yapmaya çalışıyor."
"Geçecek."
"Geçmeyecek."

Asansörün gelmesi ile asansöre bindik, içimdeki his hala susmuyordu.

Bu asla iyiye işaret değildi.

Bugün klibin çekimi vardı bu yüzden daha da gergindim.

"Hoşgeldiniz Minho Bey."
"Hoşbuldum."

Gözlerim nedensizce Jisungu aramaya başladı.

Neden bu gözlerim, Jisungu arardı ki. Hele son olan olaylardan sonra. Gözlerimde herhalde benim gibi unutkan.

Sonunda gözleri gözlerime değdi. Bana o bakışını gönderdi, ne kadar nefret gözükse de ben ona sevgi ile bakıyordum. Nefrete alışkındım,sorun değil.

Ayaklarım, beni onun yanına götürüyordu. Hızlı adımlarla yanına gittim.

"Şu çekimler bitsin, seninle görüşmek istemiyorum!"
"Sana açıklayacağım demiştim, benimle terasa gel."
"Sadece, sadece merak ettiğimden geliyorum."

Onu, hızlıca kolundan çektim ve terasa doğru ilerledik.

"Evet,anlat bakalım!"
"O, bizi kovalayan kişi benim abim di."
"Sen delirdin mi? Bir insan abisinden neden kaçar!"
"Benim yerimde olsan, böyle bir abin olsa sende kaçardın!"
"Ne yapmış olabilir ki?!"
"ANNEMİN ÖLÜMÜNE SEBEP OLDU!"

Sesim gereğinden fazla yüksek çıkınca,kendimden tiksinmiştim. Tabii, ben buydum. Kendimi tutamayan, birilerini hep kıran biriydim.

"Ben, özür dilerim bağırdığım için."
"Asıl ben özür dilerim, merak etmemem gerekti."

Gelen rüzgar, onun yavaşça yüzünü okşuyordu. Kahverengi saçları bir dalga edası ile süzülüyor, ve üstündeki kıyafeti ile birlikte mükemmel görünüyordu.

"Efendim! Çekim başlıyor gelin!"

Hyunjinin bizi çağırması ile içeri doğru geçtik, ben zaten hazırdım. O da hazırdı.

İlk sahne de bir barda tanışıyormuş gibi yapacaktık.

"1,2,3 kayıt!"

Elimdeki içkiyi hızlıca içtim, o bana kalabalığın içinden süzülerek gelmeye çalışıyordu, bende aynı şekilde ona doğru gitmeye çalışıyordum.

Bedenlerimiz hemen karşılıklı durduğunda ilk sahne bitmişti.

"Herkes, Jisung ve Minho Beyi bir sonraki sahne için hazırlasın!"

Çalışanlar hep bir ağızdan "anlaşıldı" diye bağırınca koltuğa oturdum. Saçımı yapacaklardı.

"Saçların, çok güzel." dedi yanımda oturan Jisung.
"Sence, kızıl yakışır mı?"diye sordum. Şu aralar saçımı kızıla boyatmayı düşünüyordum.

"Sana her renk yakışır güzel bir yüzün var, her rengi taşıyabilecek bir yüz."

Küçük iltifatı ile güldüm. Onun makyajı yapılırken, benim saçım yapılıyordu. O tamamen işine odaklanmışken ben ona aynadan bakıyordum.

Küçük gülümsemesi, aynı küçük bir çocuk gibi bakması ve o güzel saçları beni benden alıyordu.

Zaman hızlı geçmişti, çekimleri bitirmiştik.

"Gayet güzel bir çekim oldu hm?"
"Evet, gayet güzel bir çekimdi. Tabii yanımda bir model olunca." diye yanıt verdi soruma.

"Peki şarkı ne zaman yayınlanacak?"
"Haftaya cuma." diye yanıt verdi.
"O zaman haftaya cuma günü bana ulaşmayı aklından bile geçirme."
"Neden?"
"Hep şarkını dinliyor olacağım çünkü."

Bunu dememle güldü ve bana baktı, akşam olduğu için gözleri karanlığın içinde parlıyordu. Aynı Ay'ın gecenin içinde parlaması gibi.

"Gözlerin" dedim kısık bir sesle.
"Çok güzel." diye devam ettirdim.
"Teşekkür ederim. Benim gitmem gerekiyor yarın şirkette gene görüşmek ister misin?"
"İsterim tabii."
"O zaman görüşürüz." dedi ve bana sarıldı. Karşılık verdim.
"Görüşürüz."

Jisung'un arabasına binip gitmesini izledim.

O giderken, rüzgarın yüzümü okşaması ile kendime geldim.

Onu her şeyden koruyacaktım.




Ulen ben bu bölümü yazarken çok zorlandım umarım hoşunuza gitmiştir 🤍

Görüşelim:)🤍💞

Paparazzi/MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin