"Beni bırakma, lütfen."
Onu bekledi, karısı Elysia'yı.
2 saattir onu bekliyordu. Ameliyathaneden gelen sesler onu tedirgin ederken bir yandan da ona birşey olmaması için dua ediyordu. Belkide hiç böyle bir şey yapmamalıydı, ama artık çok geçti. Elysia, ameliyathanedeydi. Eden şimdiden onu çok özlemişti. Ona sarılmanın nasıl bir nimet olduğunu anlamıştı.Saat 11.02'ydi. Neyseki yanlız değildi. Yanında onun ve Elysia'nın arkadaşı Kevin vardı.(kısaca,Kiana'nın amcası.) Kevin onun arkasına yavaşça ovuyordu, bu sırada Eden'da endişeli şekilde elleriyle oynuyordu. Çok endişeliydi. Belkide Kevin yerine Su gelmeliydi.(Su, kısaca Kevin'in kocası)
Beklemediği biranda bir ses yükseldi. Sesin geldiği taraf ameliyathaneydi. Elysia'nın ameliyat olduğu -olacağı- odaydı. Birkaç hemşire de oraya doğru koştu. Eden'in stresi daha da yükseldi. Ağlamaya başladı. Üzüntü ve suçluluk hissi onu öldürüyordu. Kevin bir peçete çıkardı ve ona uzattı. Eden peçeteyi aldı. Yavaşça ellerini buruşturup avucunda ağladı. Peçetenin faydası yoktu. Ağzından izinsiz şekilde kaçan hıçkırıklar, gözünden kaçan gözyaşları onu yormuştu. Çok yorulmuştu.
Dayanamadı ve biranda ameliyathaneye daldı-çalıştı-. Ama Kevin izin vermedi. Onu kolundan tuttu ve geri çekmeye çalıştı.
"Eden, bunu yaparsan hiç kimseye faydan dokunmayacak."
"Onu son kez görmek istiyorum!"
Eden bağırdı, çıldırdı. Hem Kevin'i zor durumda bıraktı hem de hastanedeki hastaları ve doktorları."Otur şuraya Diva. Elysia bu halini görse sana ne der biliyor musun?"
"Umurumda değil! Elysia'yı görmem lazım!Yeniden hayatımda olan birini kaybetmek istemiyorum!"
Kuduruyordu, Kevin dayanamadı ve onu sert bir hareketle geri çekti.
"Eden, bu yaptığın Elysia'yı kurtarmıyor. Daha çok içerdekilerin işini zorlaştırıyorsun. Bunu anlayamacak kadar kıt beyinli misin?"Eden biranda yere düştü. Ağladı,elindeki peçeteye gözündeki gözyaşlarını sildi. Peçete o kadarda önemsiz değilmiş, değil mi? Eden birşeylet mırmırladı. Sakinleşiyordu. Yavaşça yerine yeniden oturdu. Bir doktor yaklaştı. Dedi ki;
"Eden Diva siz misiniz hanımefendi?"
Hıçkırıklar arasından zar zor nefes alan Eden, cevap verdi.
"Evet. Durumu nasıl? Yaşayacak değil mi doktor? " Söylerken titriyordu.
Doktoru soru yağmuruna tuttu. Doktor ise sakince iç çekti ve tekrar konuştu.
"Karınız iyi, hayati durumu geçti ama ..."
"Ama ney? Çok önemli birşey değil, değil mi?"
Konforsuz bir sessizlik yaşanıyordu. Golden Diva'nın yanaklarında yeni gözyaşları doğuyor ve akıyordu. Hayat acımasızdı.
"... Her yerinde kırık var. Sol elinde bir kırık, sağ kolunda büyük bir çatlak, belide hafif incinmiş. Onun dışında sorun yok."Diva, uzun bir şekilde iç çekti. En azından yaşıyordu. Kevin araya girdi.
"Sana demedim mi birşey olmayacağını?"
"Dedin."
Kevin cümleye başlayamadan telefony çaldı. Su'ydu. Kevin müsade isteyip konuşmaya gitti.
"Pardon, bu önemli bir arama. Hemen gelirim."Eden kafasını onaylayan şekilde salladı ve peçeteye ağlamaya devam etti. Ama hüzünlü değildi, mutluydu. Elysia yaşıyordu. Bu bile onun umut kaynağıdı.
Kevin'in sesini duydu ve kafasını oraya çevirdi.
"Su! Onu burda bırakamam!"
"Peki ya.... nolu...-"
Su'nun sesi zar zor duyuluyordu. Ama kızgın olduğu kesindi.
"Su, sen oradasın. Onlarla baş edebilirsin. Eden'in şuan kimsesi yok ve çok stresli-"
Eden doktorun ona seslenmesi ile yüzünü ve odak kaynağını Kevin'den hemşireye çevirdi."Eden hanım?"
"Buyurun hanımefendi."
"Karınız Elysia hanım şuan odada. Ziyarete açık. Kat numarası 3 oda numarası 811."
"Teşekkür ederim hanımefendi."Sonra yazarim