•1.5•

4.1K 222 13
                                    


Bir yandan Alparslan'ın attığı mesajları okurken diğer yandan aşağı inmiş ve evden çıkarak Selçuk'un yanına gidiyordum. Selçuk beni görmesiyle selam verip konuştu.

"Günaydın, gecen iyi geçmemiş sanırım," diyerek kendi kendine topuyla oynayan Sirius'u göstermesiyle başımla onaylayıp cevap verdim.

"Beni hırsız sandı sanırım ki, koşarak odaya kaçmak zorunda kaldım. Ne valizi ne telefonu alabildim."

"Alparslan'ın dün ki sinir krizi bu yüzdendi demek ki. Herkesin burnundan getirdi," demesiyle gülümsemek ve şaşırmak arasında kalakaldım. Beni mi merak etmişti?

"Nasıl yani?"

"Bildiğin adamları canından bezdirdi, ki zaten askeriyede çok ciddidir asla gülmez mesela, ama dün daha farklı bir sinir vardı. Telefonu hiç elinden bırakmadı," dedi Selçuk ve devam etti konuşmaya.

"Bugün seni görünce geçer sınırı umarım." Benimde ummaktan başka çarem yoktu.

"Umarım," dedim ve Sirius'u bahçede bırakarak çıkıp arabaya bindik.

Kalbim hızlanmaya başlamıştı.

Yeniden Alparslan'ı görecek olmak o kadar büyük bir heyecana yol açıyordu ki ellerimin titremesini durduramıyordum.

Askeriyenin önünde durduğumuzda derin bir şekilde nefes almaya başlamıştım. Selçuk ellerimin titrediğini görerek konuştu. "Sakin olmaya çalış, zaten daha önce buluşmuşsunuz. Rahatla biraz, istersen su alayım sana."

"Hayır, teşekkürler. Heyecanım var ama üstesinden gelebilirim," dedim ve arabadan çıktık. İçeriye girince Selçuk'a dönüp sordum.

"Alparslan nerededir şuan?"

"Eğitimdedir, arayıp çağırayım." Diyerek cebinden çıkardığı telefonuyla Alparslan'ı arayıp hoparlöre verdi.

"Alparslan bahçeye gel acil, hadi çabuk."

"Ayağına çağırıyorsun lan beni?!" Diyen Alparslan'ın sesini duymamla yüzümde bir gülümseme oldu ama ses çıkarmamak adına gülmemeye çalışıyordum. Selçuk benim halimi gördü ve telefonu kendinden uzaklaştırarak konuştu.

"Gül sen, gül. Olan bize oluyor zaten."

Kendimi tutamadan daha fazla gülmeye başlayınca gülmemi engellemeye çalıştım.

"Önemli olmasa niye çağıracağız gel işte," demesiyle Alparslan, Selçuk'un yüzüne telefonu kapattı. Ben kendimi serbest bırakıp rahatça gülerken bir yandan da konuştum.

"Hep böyle misiniz siz?"

Sanki iki kardeş gibi kavga ediyorlardı.

"Arada oluyor böyle, alıştık birbirimize. Gel bahçeye çıkalım gelir şimdi görmez dahada sinirlenir," dedi ve gülerek yürümeye başladı. Bahçeye çıktık ve beklemeye başladık, beraber karşıdan üç askerin geldiğini görmemle kalp atışlarım yine hızlanmaya başladı.

"Aha geliyor seninki," dedi Selçuk gülerek. Sinirle konuştum.

"Hangisi iyide?"

"Ben nereden bileyim, Hepsi şuan birbirine benziyor," demesiyle ikimizde güldük.

Gelen 3 kişiden biri Alparslan'dı yani..

Yüzümdeki gülümseme dahada büyürken koşup sarılmak istedim ama hangisi olduğunu bilemiyordum ki.

Ellerimin tekrar titremesiyle zorla da olsa birbirine bastırarak durdurmaya çalıştım.

Üç askerinde yanımıza gelmesiyle üçüne de detaylıca bakmaya başladım. Hangisi olabilirdi ki?
Üçünde de hem gözlük hem maske vardı ve üstüne üstlük üçününde boyları yakındı.

"Nefin işin çok zor, sana kolay gelsin." Diyen Selçuk askerlere selam vererek bir anda ortadan kayboldu.

"Nereye gidiyorsun? İki dakikada nasıl kaybolabilirsin ya?!" Dememle askerlerin üçününde güldüğünü fark ettim.

Ortada olan asker eliyle diğer askerlere gidin işareti yapmasıyla Alparslan olduğunu anlamamla hızla boynuna atılıp sıkıca sarıldım, o da o kocaman ellerini belime sarmıştı. Kulağıma doğru "Ne işin var senin burada?" Demesiyle başımı geri çekip gülerek konuştum. "Sürpriz yaptım sana,"

"Hayatımda gördüğüm en güzel sürpriz bu olabilir," diyerek sarılmayı bırakıp bir adım geri çekilerek elimi tuttu ve yürümeye başladı.

"Nereye gidiyoruz acaba asker beyciğim?"

Asker beyciğim lafını duymasıyla kısıkça gülüp konuştu.

"Odama gidiyoruz bebeğim," Yüzüm yine yanmaya başlıyordu, ne yapacağımı bilemeyerek başımı çevirip yürümeye devam ettim.

Askeriyeye tekrar girmemizle askerler binbaşı Soykan'ın elimi tuttuğunu fark etmiş olacakki şaşkınlıkla bakıyorlardı.

Alparslan'ın odasının kapısını açmasıyla odaya girdik. Alparslan kapıyı kilitleyerek bana döndü.

"Çok bunaldım ya!" dedi ve önce gözlüğü daha sonra maskeyi çıkardı.

Bakakaldım,

Alparslan'in yüzü karşımda apaçık duruyordu. Gözlerim şaşkınlıkla açılmış onu izliyordum. Alparslan'ın bu kadar yakışıklı olması hayallerimin bile üstündeydi.

Saçlarını düzeltirken o kadar çekici gözüküyordu ki her an bayılabilirdim.

Hafif bir gülümsemeyle yanıma yaklaşıp elimden tuttu ve "Otur bakalım, bayılacak gibisin," diyip koltuğa oturtturdu.

"Sanırım kalbim en sonunda aşırı hıza dayanamayacak," dedim sakin bir tonda. Söylediklerimle beraber gülmeye başladı. Gerçekten her an bayılma olasılığım vardı şuan.

Siktir, bu adam gerçekten aşırı yakışıklıydı.

Daha fazla dayanamayarak oturduğum yerden kalkıp yanına yaklaştım ve yüzüne dahada yaklaşarak elimi yüzüne koyup okşadım.

"Böyle bir yüzün varken nasıl olur da daha önceden çıkarmazsın maskeni?"

Kendinden geçiyor gibi gözlerini kapatıp yutkunmasıyla adem elmasın hareket edişini gördüm.

Gözlerini tekrar açmasıyla yüzünü dikkatle incelediğimi gördü ve birden belimdeki elinin birini boynuma atarak kendine çekip dudaklarımızı buluşturdu. İlkinin aksine daha sert ve tutkuyla öpüyordu beni, ellerini belimden yavaşça çekerek birden bacaklarıma attı ve beni kucağına alarak ilerledi. Kendi koltuğuna oturarak beni de kucağına iyice yerleştirip tekrar ellerini belime sardı ve yavaşça aşağı doğru hareket ettirmeye başladı.

Kapının bir anda çalınmasıyla istemesemde hızla Alparslan'dan uzaklaşmış ve ayağı kalkarak nefesimi düzenlemeye çalıştım. Alparslan ise koltukta başını geriye atarak kendi kendine güldü ve yavaşça ayağı kalkarak üstünü düzeltti. Kapının yanına vararak kilidi açmadan dönüp bana baktı ve gülümsedi. Kapının kilidini açarak kapıyı açmasıyla kapının önünde kucağında küçük bir kızla gülümseyen genç bir kadın durduğunu gördüm.

Sen Yeter ki Sev •textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin