10; the way the mountains looked

309 25 6
                                    




Prenses elinden geldiğince hızlı adımlar atarak peşinden gittiği adama yetişmeye çalıştı. Yanlarından geçtiği şövalye ve hizmetçilerin hiçbiri kafalarını kaldırıp bir kez olsun bakmamıştı. Kahvaltıda yaşananları duymuş olmalılar, diye düşündü genç kız. Gerçi duymamaları imkansızdı.

Nefes nefese kalmış bedeni kendi kendini itmeye devam ederken seslendi. "Rhaegar bekle!"

Aslında amcasına yetişebilirdi ancak o ilerlerken prenses, peşinden gelmeyi sürdüren ve itirazını kabul etmeyen muhafızını geride bırakmakla uğramıştı. Lian Roy kızın ısrarını dikkate alana kadar Rhaegar çoktan koridorun diğer ucuna ulaşmıştı bile. Adamın her adımıyla devasa bedenine asılı kılıcı kınında sallanıyordu. Alicent ve evlatlarının ardından gidip gerekeni yapmak ister gibi bir hali vardı, en başta yapılması gerekeni.

"Odana git prenses," dedi Alys'i uzaklaştırmak için ama kızın onu dinlemeyeceğini biliyordu. Gelmesine izin vermekten başka çaresi ve onu kovacak kadar kibri yoktu, kalmamıştı.

"Gitmeyeceğimi biliyorsun," diye yanıtladı Alysanne. "Biraz olsun duramaz mısın? Nefes nefeseyim."

Sesi gerçekten de sıklıkla alıp verdiği nefeslerinin arasından solgunca geliyordu. Rhaegar kendini hızını artırmak için teşvik etse de bir parçası onu dinlemeyerek yavaşladı. Koyu kırmızı, altın işlemelerle bezeli etek görüş açısına girdiğinde başını yerden hafifçe kaldırdı. Yanakları elbisesinin rengini aratmayan kız bir elini karnına koyunca avucundaki ıslak kumaş elbisesinin ortasını ıslatmaya başladı. Muhtemelen farkında bile değildi. Amcası lavanta gözlerini devirip peçeteyi alırken Alys'in tek yaptığı boş boş bakmak oldu. Peçete yeri boylarken ona kızmaya hazırlanıyordu ama bunun yerine bileğinden tutup çekilmesiyle söylenmeyi yakın bir zamana erteledi.

"Nereye gidiyoruz?" diye sordu. "Odana mı?"

"Madem biliyorsun o zaman neden soruyorsun ki?" şeklinde bir cevap alınca amcasıyla tartışmamak için kendini tuttu. Biraz önce kendi isteğiyle şimdi de Rhaegar'ın gücüyle sürükleniyordu, pek bir fark yoktu. Amcasını tek bırakıp odasına gitmeyi seçmediği için kendine biraz kızdı ama onunla gitmekten başka türlüsünü de yapamayacağının farkındaydı. Deanora Meagon'la ilgilenirken o da Rhaegar'a göz kulak olmalıydı ancak nedeninden pek emin değildi. Ufak tefek yaralarını gözden geçirmek için mi yoksa kendine hakim olamayıp üzerine fazlasıyla gittiği Aegon'u öldürmesini engellemek için mi takipteydi bilmiyordu. Ama her iki neden sonucunda da Rhaegar'ın yanındaydı, belki de önemli olan buydu.

Kaledeki diğer odalara nazaran kapısında veya çevresinde bir tek muhafız bulunmayan odaya giriş yaptıklarında Alys etrafı incelemekle bir yere geçip sessizce oturmak arasında kaldı. Tabii ki önceleri buraya gelmişti ama bu seferde olduğu gibi asla adam akıllı göz gezdirme fırsatı bulamamıştı. Eteğini düzeltirken yatağın karşısındaki döşeğe geçip oturdu. Gözlerini özellikle tam önündeki çarşafları dağınık bırakılmış karyoladan uzak tutmaya çalışıyordu. Başarabilmek için içeride adımlamaya başlayan amcasına döndü.

"Neden hepiniz olup bitenleri öğrenmeme bu kadar karşısınız?"

"Öğrendin ya işte. Kavga ediyorduk, sen de oradaydın.

Prenses sıkıntıyla iç çekti. "Bahsettiğim şey bu değildi Rhaegar. Kavganın neden çıktığını soruyorum, bildiğin üzere annem cevaplamadı."

"O halde bir bildiği vardır diyerek konuyu kapatmalısın." Adam bıkkınca yeniden yanıtladı. "Sürekli insanları sorgulamak hoşuna mı gidiyor?"

"Aslına bakarsan evet, amca. Sanırım sen de kavga çıkarmayı seviyorsun. Bana geliş şekline bakılırsa bir gün içinde, birincisinin üzerinden henüz dakikalar geçmişken ikinci kavganı etmeye hazırsın."

mine to rule' alysanne targaryenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin