Keyifli okumalar❤️
"bay Han, şöyle ki. babam baya yaşlı bir adam ve bizim de pek fazla anlasabildigimiz söylenemez. bana da durmadan mürvetini görmeden ölemem diyor. bu yüzden ortak olmak istediği şirketlerin kızlarıyla, beni beğenen kızlar oluyor bu kızlar.. kör randevulara çıkarttırıyo beni. zorla!"
"ah be lee, senin adına üzüldüm-"
dediğim sırada kahkahamı tutuyordum ve bu yüzden kendimi daha fazla tutamayıp gülmeye başladım. o sırada lee bana kelimenin tam anlamıyla "side eye" atıyordu. bu beni daha fazla güldürmüştü. hatta gülerken oturduğum yerden bile düşmüştüm.
"bay han! ben gidiyorum! 1 saat sonra randevum var! ne yazık ki!"
"tamam lee iyi şanslar. düğüne beni de çağır da iki oynarız karşılıklı-"
dedim ve tekrar gülmeye başladım. ben gülerken lee bıkmış şekilde tekrar konuşmaya başladı.
"bay han, ben geç gelirim sen burdan direk eve geçersin. ya da eve gitceğin zaman beni ararsın benim işim bitmiş olursa ben seni alırım beraber geçeriz eve. tamam mı?"
"tamam lee hayırlı işler sana görüşürüz. ben ararım seni."
"görüşürüz bay han."
--
aradan yaklaşık 6 saat geçmiş Lee ile en son konuştuğumda yoldaydı, ama geldiği yer uzakta olduğu için 1 saate varacağını söylemişti. ben de bu yüzden yürüyerek geri dönmüştüm. ama hayla eve varmamıştı bu beni tedirgin etmişti. ve bende lee'yi ikinci kez aradım.
telefon bir kaç kez çaldı ve ardından şunu duydum,
aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor-
bu hiç sevmediğim bir şeydi. çünkü düşüncelerime bu saatten sonra engel olamazdım.
aklımda bir sürü olasılık beliriyordu, ya kaza yaptıysa ya da ya kalp krizi geçirdiyse, ya bayılıp kaldıysa, ya da, ya da. ahh bunları düşünmeyi bırakıp lino'yu bir kez daha aramayı denedim.
ve bir kez daha,
ve bir kere daha.
10'uncu kez aramaya başladım.. yani galiba on belki de daha fazla.
telefonu açmıştı en sonunda açmıştı.
"alo? lee sesim geliyor mu?"
karşı taraftan ağlamaklı bir ses yüklekdi,
"alo.."
"lee nerdesin, ne oldu, konum at yanına geliyorum."
"han, ben ****** hastanesindeyim. babam..."
ona açıklaması için zaman verdim, o sırada burnunu çekti ve sesini düzeltti. bende o sırada yanına gitmek için hazırlanıyordum.
"babam, babama bir şey oldu. beni randevudan sonra yanına çağırmıştı. yanına gittim. hiç birşeyi yoktu. tualete gidiyorum elimi yüzümü yıkayıp gelicem oğlum dedi. aradan 10 dakika geçti..."
o bir kaç saniyeliğine sustu ve iç çekti, bende dışarı çıkmış ve işlek caddeye yani taksilerin ve otobüslerin geçtiği caddeye doğru ilerliyordum. lino tam konuşmaya başladığı sırada ben bir taksi döndürdüm ve hastaneye doğru yol almasını söyledim.
"babamın yanına gittim, ne olduğuna bakmak için. tualetin kapısını da tıklattım bir kaç kez, açmayınca bende kendim içeri girdim. babam yerde uzanıyordu han. ve ben o anın şokuyla etrafa baktım ve lavaboda kan vardı han.."
ağlıyordu. lino benimle telefonda konuşurken ağlıyordu. taksiciye daha hızlı gitmesini söyledim.
"lee biraz soluklan ben şimdi yanına geliyorum. sen ameliyathane katında mısın? nerdesin?"
"ben, galiba ameliyathane katındayım-"
"tamam lee kendini yorma ben şimdi aşşağıdayım şimdi yanına koşuyorum."
lee tekrar burnunu çekti. ben ise dediğim gibi koşuyordum ve hat kesildi. ben buna aldanmayıp yine de koştum. asansör beklemek yerine merdivenleri kullandım.
ameliyathane katına geldiğimde biraz olsun yavaşlamıştım. ve lino'yu aramaya başladım.
2 dakika boyunca lee'yi aradıktan sonra onu yere çökmüş takım elbisesi kırışmış ve ağlar vaziyette yerde otururken buldum ve yanına yaklaştım.
yanına vardığımda onun sırtını sıvazlamaya başladım ve lee o sırada kafasını kaldırıp bana baktı.
"hey lee. ne oldu sana böyle. bak bakayım bana şöyle, gözlerinden anladığım şekilde şu an kocaman bir sarılmaya ihtiyacın var. gel bakalım geniş omuzlarıma doğru bakayım."
ve lino içinde tuttuğu bütün dolmuşluğunu benim boynuma sarılıp ağlarken atmıştı.
ben o sakinleşene kadar tek kelime etmedim. ve hatta çok yorulmuş olsam bile hızlı nefeslerimi kendime sakladım ve onun içini dökmesi için beklemeye başladım. kendini güvende hissedebilmesi için onu kollarıma daha sıkı sardım. bu yaptığım onu biraz daha sakinleşmesi için yoluna ışık tuttu. ve bende bu yolu daha da aydınlatmak için onu çok daha sıkı sardım.
aradan 10 dakika geçti. ben dakikaların nasıl geçtiğini anlamamıştım. ama lee rahatlamış olucak ki omzumdan kalktı. ve biz yine sessizdik. ben konuşmadıkça konuşmamaya yemin etmiş gibi susuyordum. o sırada doktor geldi.
"bay lee,"
"evet doktor babasının durumu ne?"
diye sordum kabaca.
"babanız akciğer kanserine yakalanmış, ne yazik ki."
"yani doktor nasıl çözüceğiz bu durumu?"
"bunun çözümü korede değil. eğer amerikaya giderseniz. orada ki profesyonel doktor arkadaşıma yönlendirebilirim sizi bay lee. fakat biraz uzun süren bir işlem. yaklaşık 2 yıl kadar."
"her ne kadar olursa olsun kurtarıcam babamı doktor. ne zaman gitmemiz gerek onu söyle bana."
"en geç 5 güne gitmelisiniz bay lee."
"tamam 5 gün sonra bir ambulans helikopterle babamı amerikaya yollayın bende ondan iki gün sonra gidicem."
--
selam guzellerim
ay bu gün çok hoş, değil minasilsinizz iyisiniz insallahhh
ben bu ara biraz durgunum bu yüzden önümüzdeki bölümler kaoss.bölüm başındaki şarkıyı tekrara alıp bilumu öyle okuyun çok daha etkili olucaktir.
ha bu arada bölüm niye bu saatte atiyosun yazarım
derseniz. bölümu şimdi bitirdum ve attım.Her neysee
okuduğunuz için teşekkürler ❤️
oy verip, yorumlarda kendinizi belli edersiniz sevinirimm
❤️🩹❤️🩹skz ile kaliinnnn ❤️❤️❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
super board - minsung
Fanfic★ 200323 Minho'nun arabası bozulur ve yol üstündeki bir tamircide arabasını tamir ettirmek ister..