-5-

179 20 3
                                    

Kapıda görünen heybetli adama ikimizde şaşkınca bakarken o, sanki kırk yıldır geldiği yermiş ve Melih şu an kolumu hiç sıkmıyormuş gibi rahatça içeri girip bizim önünde dikildiğimiz tekli koltuğa oturdu. Oturduğu koyu yeşil koltukta arkaya yaslanıp sağ bacağını sol dizinin üzerine attı ve bizi izlemeye koyuldu. Melih'in koluma uyguladığı baskı azalmış olsa bile bitmemişti. Kolumu ondan kurtarma çabam ise Mirhan'ı gördüğümden beri durmuştu.

Mirhan kıstığı gözleriyle koluma bakıp 'O elini çek ''' dedi. Ne yapmaya çalıştığını, ne olduğunu ya da bu rahat tavırlarının dayanağını asla anlamıyordum. Melih ise gram kıpırdamamıştı bile. Bu hareketsizliğe ithafen ''Cıkcıkcık.'' Diye bir ses çıkararak konuşmaya devam etti.

''Duymadığını varsayıyorum, bir daha tekrarlamam.'' Sesindeki tehditkâr tınıyı anlamamak imkansızdı. Melih elini kolumdan çektiğinde kolumu istemsizce ovuşturmaya başlamıştım zira canım gerçekten yanıyordu.

''Dışarı alalım sizi.'' Diyen sesi duymamla kapıda bizi izleyen Fatih'le buluştu gözlerim. Onun varlığını sesini duyana kadar fark etmemiştim bile. Melih ''Şimdi anlaşıldı senin bu özgüveninin nerden geldiği.'' Dediğinde duraksamadan ''Çık.'' Dedim. Sadece bunu diyebilmiştim. Şu an içine düştüğüm bu durum benim için utanç vericiydi. Beş yılımı böyle bir adama vermiş olmak beni başlı başına utandırıyordu. Melih bana son bir bakış atıp kapıya yöneldi. Fatih hafifçe kenara çekip onun geçebileceği kadar yer açtı ve tam Melih önünden geçerken eğilip kulağına bir şeyler fısıldadı. Ne dediğini asla duymamıştım. Söylediği her neyse Melih dehşet dolu bir ifadeyle arkasını dönüp Mirhan'a baktı. Mirhan tehditkar ifadesiyle ona bakmaya devam ederken Melih kafasını olumsuzca sallayıp tek kelime etmeden dışarı çıkmıştı.

Odanın ortasında dikilmiş, az önce yaşadığım iğrenç anın öfkesiyle yanıyordum. Melih'in sözleri, kolumu sıkması ve sanki düşkün biriymişim gibi bir erkeğin gelip beni kurtarması... Buna ihtiyacım var gibi mi duruyordum? Bir kurtarıcı aramayı bıraktığımda küçük bir kız çocuğuydum. Kurtarıcıya ihtiyacı olan savunmasız biri değildim ben artık. Bir erkeğin ellerinden bir erkek tarafından alınmış olmak özgüvenimi fena halde sarsmıştı. Bunun içimde yarattığı öfke ise ruhumda bir köz gibi harlanıyordu.

''Mirhan bey lütfen dışarı çıkar mısınız?'' dedim kendimden emin bir sesle. Asla yüzüne bakamıyordum ve içimden cevap vermeden çıkması için dua ediyordum. Kendimi nasıl hala sakin tutabildiğimi ben bile bilmiyordum. Derin derin nefes alıp içimden saniyeleri saymaya çalışırken hala bir kıpırtı olmamasıyla bakışlarımı hızlıca ona çevirdim.

''Dışarı çıkın dedim size.'' Diye tane tane söylediğimde Mirhan hala ifadesiz bir şekilde koluma bakıyordu. Elim istemsizde koluma gitmişti, sanki kolumu kapattığımda az önce yaşananlar yok olacakmış gibi... O çaresiz anıma hiç tanık olmamış gibi...

Ne kadar süre geçtiğinin farkında değildim ama hala bu anlamsız bakışma devam ediyordu. Mirhan ağır hareketlerle doğrulup bana doğru adımlamaya başladığında nefesimi tuttum. Ne yapmayı planladığını anlayamıyordum. Birkaç adımdan sonra tam karşımdaydı işte. Yüzüne bakamıyor, sadece göz hizamdaki gömlek yakasını görüyordum. Sanki göz göze gelirsek kafamdaki düşünceleri, çaresizliğimi, utancımı ve kırılan gururumu görecekmiş gibiydi. Bitsin istiyordum artık, gitsin. 

Tabi ki istediğim olmamıştı. Mirhan sağ eliyle koluma uzanmış yavaş ve temkinli hareketlerle bileğimden tutup görebileceği şekilde havaya kaldırmıştı. Gömleğimin manşetindeki düğmeyi iliğinden bir çırpıda kurtarıp ipek kumaşı birkaç santim yukarı çektiğinde duraksadı. Adeta hipnoz olmuş gibiydim, bu yabancı adamın yaptıklarını sadece izlemekle yetiniyor tepki veremiyordum. Keza hep tetikte olan savunma mekanizmam şu an en güvende olduğum anki kadar benden uzaktaydı.

ZANIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin