-6-

153 15 5
                                    


Karşımda yıllardır alışık olduğum gibi sadece yaş almış bir erkek çocuğu yoktu. Dünyayı elindeki telefonun ekranında gördüğü kadar yorumlayan, olduğu mevkiyi olmadığı kadar yüceleştirmiş, statüye tapınan kişi yoktu. Karşımdaki adam cümlelere gerek duymadan oturuşuyla, beden diliyle, bakışlarındaki keskinlikle odaya hükmediyordu. Onu ilk gördüğüm gün fark ettiğim o aura beni yanıltmamıştı. Varlığı güç kelimesinin karşılığı gibiydi ve bunun ne parayla, ne statüyle ne de kasla alakası vardı. O bir insanın başını omzuna koyup ağlayabileceği ve ''Geçti.'' dediğinde inanabileceği kadar güçlüydü.

Bakışlarını önündeki porselen tabaktan kaldırıp bana baktı, sanki ne düşündüğümü anlamaya çalışıyor gibiydi. Hafifçe gülümseyip gözlerinin işgalinden kurtardım gözlerimi. Fatih garip bir şekilde o gün ayıla bayıla yediği keki geri çevirmiş ve Mirhan'la bizi yalnız bırakmıştı. Mirhan uslu bir şekilde onun için yaptığım keki yiyor ve ben de benim için hazırlanmış bu piyesi izliyordum. Ellerini biten tabağa doğru silkeleyip ''Berfu.'' Dedi. Az önce kaçırdığım bakışlarımı ona çevirdiğimde aklımda adımın ne kadar güzel olduğu vardı.

''Bugün şu tanışma işine sıfırdan başlayalım. Kötü günler geçirdiğini sanıyorum, bazen bir yabancıya anlatmak başka bir perspektif sunar insana. Gidelim, bir masaya birbirini hiç tanımayan iki insan olarak oturalım ve anlatarak başlayalım. Olur mu?'' dedi, yumuşacık bir sesle. Olmaz demek hangi dünyada mümkündü, bilemiyordum. Kara gözleri sesindeki yumuşaklığın aksine hala keskindi. Başımı ağır ağır sallayıp ''Olur.'' Dedim. Memnuniyetle salladı başını. Yerinden doğrulurken ''Bana iki dakika ver.'' Dedi. Hızla masasının başına geçip önce bilgisayarında bir iki şey yaptı, sonra telefonuna uzandı. Telefonu kulağına götürdüğünde birini aradığını fark etmiştim. Birkaç saniye içerinde telefonu açılmıştı.

''Fatih, Alex'i ara benim masayı hazırlatsın bir saate geçeceğiz. Sonra da Hilal'i de al odama gelin.'' Yerinden kalkıp masasının yanında duran askılıktan ceketini aldı ve ağır ağır üzerine giydi. Gözü benim meraklı yüz ifademe takıldığında ''Galata'da bir restoran, sakin olur bu saatlerde.'' Dedi.

''Benim yüzümden zaten işin aksadı, istersen akşama da bırakabiliriz.'' Dedim mahcubiyetle. Kafasını olumsuzca salladı. Cevap vermesine fırsat kalmadan kapı çalınmış ve Fatih'le birlikte çıtı pıtı bir kız içeri girmişti. Telefonda bahsettiği Hilal bu kızdı anlaşılan. Kız bana güzel bir gülümsemeyle baş selamı verip elindeki not defterini araladı. Bakışları ve odağı an itibariyle Mirhan'daydı.

''Hilal bu günkü tüm planı önümüzdeki günlere bölüştür. Planlamayla görüş tedarikçiyle toplantıyı ertelememizin işleri aksatmasına izin vermesinler. Muhtemel oranlar üzerinden bir teklif hazırlamaya başlasınlar.'' Dedi, patron olduğunu ortaya koyan bir tonda. Hilal deftere birkaç şey yazdıktan sonra Mirhan' a bakıp ''Siz öğlenden sonra gelmeyecek misiniz?'' diye sorduğunda Mirhan kıstığı gözlerini Hilal'e yöneltmişti. Hilal bu bakışlardan ne anladıysa boğazını temizleyip ''Başka bir şey yoksa masama döneyim.'' Dedi. Mirhan başıyla onu onaylayıp Fatih'e döndü.

''Arabayı al arka çıkışta getir orada buluşuruz.''

Fatih ''Tamam abi.'' Deyip arkasını döndüğünde ben de ayaklandım.

''Benim arabam ön tarafta, sizi takip mi edeyim konum mu atarsınız?'' diye sordum ortaya. Fatih gülüşünü gizleyen bir ifadeyle yüzünü bize dönüp Mirhan'a baktı. Mirhan derin bir nefes alıp kaşlarını yukarı kaldırdı ve büktüğü işaret parmağının yanıyla burnunun ucuna iki defa defa dokundu.

''Berfu tek araba gitsek daha iyi olmaz mı? Hani ne gerek var iki arabaya, karbon salınımı, doğa filan..'' dediğinde beni bir gülme almıştı. Onunla gitmeye itiraz edeceğimi biliyordu, benim reddedemeyeceğimi düşündüğü bir bahaneyi bulmuştu ve gerçekten ikna edici bir ciddiyette söylemişti. Bu kıvrak zekasına karşın hayır demek haksızlıktı. Kabul edip onlarla birlikte aşağı indim ve konuştuklarının aksine son anda otoparka inip arabaya oradan bindik. Bu iki adamın kendi aralarında bir anlaşma metodu vardı. Birbirlerinin bakışlarından ya da ettikleri tek kelimesinden eylem değişikliğine gidebiliyorlardı. Uzun cümlelere, anlatımlara gerek duymuyorlardı.

ZANIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin