Bölüm Bir: Sargon'a Hoş Geldiniz

593 61 403
                                    

Müzik: Lover's Tears (Are The Holliest Water) - Doruk Doyran
——
Bugün yine biri çatıdan atlıyordu.

Daimi rutin başladı, eylemler birbirini takip etti. Pembe boyası dökülmüş, altı katlı apartmanın çatısında bu sefer bir kadın duruyordu. Esmer teni uzun zamandır silinmeyen bir raf misali kir tutmuştu. Üstünde askılı, göğüs kısmı dantelden oluşan bej bir elbise vardı. Belli, çok önceden alınmıştı. Giyilmekten iyice genişlemişti, askıları omuzlarından aşağıya düşüyordu. Güçlüce esen rüzgar elbisenin eteklerini bacaklarına sarmıştı. Doğa, henüz mezara girmeden kendine ait olanı kefenlemeye başlamıştı.

Çok fazla insan vardı; dükkanların önünde oturup sohbet edenler, işe yetişmek için koşturanlar, eczane sırasında bekleyenler, seyyar satıcılar. Aynı zamanda hiç insan yoktu; ne bağıran, ne polisi arayan, ne de 'Dur!' diyen. Hoş, kadının ruhu ölürken kim "Dur!" demiş de bedeni ölürken desin?

Kadın, ayaklarından birini yosun tutmuş tuğla parapetin dışarısına geçirdi. İlk adım; Benim de ayağım onunla birlikte bir adım ilerledi. Dakikalardır çenemi yaslı tuttuğum viledanın plastik sopası ellerimden kaydı ve duvara yaslandı. Ben olduğum yerde kalmışken kadın titreyen kollarından aldığı güçle diğer ayağını da geçirdi.

İkinci adım; umutsuzlukla cesaretin birleşmesi, kendine düşkünlüğünün ilk kanıtı, ilk haykırış. Aslolan yaşamaya, yaşatmaya bir baş kaldırı. Bağımsızlık ve özgürlük arayışının en son noktası.

Umudun bittiği yerde yaşamanın pek anlamı olmadığı bir gerçektir. Eğer bir kabuksanız, umudunuz göbek bağınız kesildiği an sizden zorla alınır. Neyin içine düştüğünüzden bir haberiniz olmaz, keza kimse size doğmak istediğinizi de sormadı ya!

Umudunu yitirmemek için savaşmalı insan, bağırmalı. Bağıramazsınız, sustururlar. Bağışıkların magazin değeri taşıyan anlarını fotoğraflamak için ortalıkta koşuşturan kameralar, söz konusu sizin sesiniz olduğunda merceklerini örterler.

Belki de biraz cesur olmalı insan. Üçüncü adım; boşluğa atılmasına rağmen topuk tıkırtısı yerine 'Ben bu düzenle başa çıkabilmek uğruna köleleşemem.' diye bağıran bir adım. Ne demiştim? Belki de biraz cesur olmalı insan. Bu ne bir aşk intiharıydı ne de terk edilmiş bir kalbin intiharı. Bu, alışılagelmiş dünya döngüsü ve öldürmenin yasak olduğu düzene, bedenini öldürerek bir başkaldırı ve isyandı.

KÜT!

"Bu hafta dört oldu." dedi Metin sırtına yüklediği berjeri yere bırakırken. Ağır adımlarla mutfağa yaklaşırken erkeksi parfümünün ve terin karışmış kokusu burnuma doldu. "Bakmamaya çalış. Birazdan salgın arabaları gelip cesedi kaldırır."

Gözlerimi, kaldırım taşlarının griliğini silmeye başlayan kandan zorlukla da olsa çektim.

"Bugün yemekte ne var?" Servis masasının üzerindeki sarı bezi aldı ve tozlanmış ellerini sildi, sertçe lavabonun içine bıraktı. Üzerindeki beyaz atlet pislenmişti, sırtı sırılsıklamdı. Kirli sakalları birbirine girmişti.

"Musakka ve pilav." dedim viledayı düştüğü yerden alarak.

"Güzel yap şu yemekleri! Araplar şikayetçi."

Güldü, öyle bir güldü ki arka dişlerindeki çürüklerden küçük diline kadar görebildim. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve yeri silmeye devam ettim.

Sargon: İblis İstilasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin