Bir kadın vardı. Üzerinde hiçbir yeminin kapatamayacağı günahlar işlenmişti. Bu da onu temiz olanlardan ayırmıştı. Baştan aşağı günah olan kadın kendini iblisten farklı görmüyordu. Buna inandırılmıştı. Temiz olan her şeyden, herkesten uzak durdu bu yüzden. Hiç arkadaşı olmadı. Hiç sevgilisi olmadı. Hiç bir çocuğun başını okşamadı. Hiç kendini sevmedi. Sevmek istese de tüm o bakışları hatırladı. Her seferinde. Suçluya bakar gibi bakan, acımasız gözleri. Düşündü, 'ben bu muyum sahiden?' Boğazına dizilen sevgiyi erteledi. Önce yüzünden acısını silmesi gerekiyordu. Ellerinde ki günahları, saçlarında ki yalanları, gülüşündeki yaşları. Temizlenmesi gerekiyordu. Ama ellerinde günah olan biri kendini nasıl temizleyebilirdi ki? Temizleyemedi. Ertelediği sevgi gün geçtikçe çoğaldı. Konuşamaz, yaşayamaz oldu. Sonunda anladı.
'yalnızlıkmış ellerime bulaşan'
Öyleydi...
Kadın iblis değildi, sadece yalnız bir ruhtu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sararmış bir kağıt parçasında
Poesíaacı, yüreğimde yetişen bir çiçek. yaşlarım, can suyu. ellerimle diktim onu. mutlulukla aldım saksısını. bilmiyordum, ne yaptığımı. filizlendi. karanlık çökerken izledim. daha da hızlandı büyümesi. karanlıktan aldı boyunu. karanlı...