Ter içinde hızla yatakta doğrulurken nerede olduğumun farkına varamamıştım tam olarak. Lanet olasıca kabuslar yine başlamıştı ve nefesim kesiliyordu. Panik kaynaklı astımım nefes almamı zorlaştırırken inhealerımı bulamıyordum.
Telefonumu alıp acil durumlarda anneme alarm gönderen uygulamaya ardı ardına bastım, bir dakika bile geçmeden merdivenlerden koşarak çıktığını belirten sesler geldi. Annem panikle odama girip ilacımı ağzıma dayayıp püskürttüğünde alabildiğimce derin nefes almaya ve ciğerlerimi rahatlatmaya çalıştım.
Annemin gözleri dolmuş, yeşil gözleri parıldarken saçlarımı okşuyordu bir eliyle. Gözlüğü gözlerinde değildi ve beni net görmek için sürekli gözlerini kısmasından lenslerini de takmadığını anlamıştım.
Nefesimi toparlarken elini tutup kuvvet almak istercesine sıktım. Elimi sıkı sıkı tutarken, gözünden bir damla yaş birleşen ellerimize damladı. Her geçen dakikayla daha rahat nefes alıyordum artık.
Bu ataklar beş yıl önce askerden geldikten sonra, katıldığım ilk onur yürüyüşünden sonra yediğim dayak sayesinde hayatıma girmişti. Ellerimizde pankartlar, üstümüzde mini eteklerimiz ve topuklu ayakkabılarımız, yüzümüzde makyajımızla yürüyüşe katılmıştık arkadaşlarımla.
Bir kaç ahlak bekçisi de bizi yürüyüşten sonra takip etmiş, iki arkadaşımın birinin kolunu iki yerinden kırmış, diğerinin sağ kulak zarını patlatmış ve kafatasında çatlak olana kadar dövmüşlerdi.
Ben mi? Benim sol kolum kırılmış, sol kaşımda parmak girecek kadar bir yarık açılmış, sağ ayak bileğim çatlamıştı. Boğazımda parmak izleri ve kaburgalarımda tekmelenmekten oluşan ezilmeler vardı. O günü tekrar tekrar yaşadığım kabusu kafamdan atmaya çalışarak annemin elini daha sıkı tutup yataktan kalktım.
Bu halde evde duramazdım, sahile inmek istediğimi söyleyip üzerime bir hırka geçirdim. Sarsak adımlarla gecenin bir yarısı sahilde yürürken arkamda adım sesleri duydum. Bol gelen pijamamın belini yukarı çekip ilerideki sokak lambasına doğru ilerledim. Genelde bu kadar ürkek olmazdım ama yeni kriz geçirmiştim ve vücudum pelte gibiydi.
"Asil, ufaklık.. sen misin?" Arkamdan gelen tanıdıklaşan sesle rahat bir nefes aldım. İçimden şansıma küfrederken bir yandan da sapık yada başka türlü bana zarar verebilecek birisi olmadığı için şükrediyordum.
"Benim." Söylediğim tek kelimeyle yanıma geldi yavaşça.
"İyi misin, uzaktan çok bitkin duruyordun. Bir sorun yoktur umarım." Gözleri yüzümü incelerken samimiyetle konuştuğu belli oluyordu.
"Sadece biraz nefes almaya ihtiyacım vardı. Astımım beni rahat bırakmıyor."
Kafasını sallayıp yanıma oturdu, denizden esen rüzgar üstümdeki hırkaya rağmen tüylerimi ürpertecek kadar üşütmüştü beni.
"Hava çok serinmiş, sen donmuyor musun bu halde?" Üstündeki ince siyah tişörte bakıp kaşlarımı çattığımda cıksladı.
"Cıkss, gün boyu fırının önünde olduğum için yanıyorum zaten. Serin hava iyi geliyor şimdi, tabi biraz da alkolün etkisi var." Söyledikleriyle birlikte hafifçe güldü ve yanıma oturdu.
"Anladım." Tek kelime sonrası gözlerimi önümde kapkara uzanan denize dikip derin nefesler alarak rahatlamaya çalıştım.
"İyi geliyor mu astımına deniz havası peki? Daha kötü olma sonra." Kafamı iki yana salladım, sorun astım değildi. Sorun panik ataktı aslında, her yeni yere taşındığımızda bir kaç ay bu aptal kabusu görüyordum. Sanki benim yönelimimi öğrendikleri an, o adamlar gibi darp edeceklermiş korkusuna kapılıyordum istemsizce.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ufaklık
Ficção Adolescente26 yaşında olduğu halde 17 görünmek onun suçu değildi ki....