Rüya olduğunun farkında olsam bile beni bu kadar etkileyebilen çok az şey vardı.
Rüyamda Alperen gri eski bir kot giymiş, üstü çıplak bir şekilde karşımda dikiliyordu. Elinde beyaz bir kase vardı ama içindekini göremiyordum, beni sıkıca bağladığı sandalyeye adım adım yaklaşırken kalkık aleti ince pantolondan belli oluyordu.
Yanıma ulaştığında tek dizinin üstüne çöküp benim hizama eğildi, kasede bir sürü çilek vardı. İki parmağıyla çenemi aşağıya çekip ağzımın aralanmasını sağladı, ben ağzım öylece açık halde onu izlerken irice bir çilek alıp sertçe ısırdı.
Suları dudaklarından çenesine akarken o sadece ağzındakini çiğniyordu, ısırdığı çileği duduklarımın arasına ittiğinde resmen tadını almıştım. Çiğneyip yuttuğum parçadan sonra bir diğer çileği direk dudaklarıma yaklaştırdı.
Bu şekilde tüm kaseyi yedikten sonra dudaklarıma kapandı, uzun soluklu bir öpücükten sonra geri çekildi.
"Dudakların çilek tadında, artık her çilek gördüğümde yada tadını aldığımda seni yatağa atmak isteyeceğim." Dedikleri kalbimi hızlandırıyordu.
"Asill..." annemin muzip sesiyle uyandığımda her delikanlının yaşadığı şeyi yaşadığımı fark ettim. Çarşaftan bile belli olan kabarıklık oldukça utanç verici duruyordu.
"Ne oldu?" Tripli çıkan sesimle kıkırdayan anneme baktım sinirle.
"Pardon böldüğüm için ama pidecin aşağıda." Oflayıp anneme baktım.
"Anne, adının Alperen olduğunu söylemiştim." Omuz silkerek merdivenlere yöneldi. Bende kalkık aletimi hafifçe düzeltip peşinden kapıya indim.
Alperen gri eşofman ve beyaz tişörtle kapıdaydı. Spor tarzından ödün vermiyordu paşam, benim ay yıldız desenli kırmızı beyaz, şort tişört pijamam gayet sevimliyken onunki etkileyici duruyordu.
Beni her gördüğünde yaptığı gibi baştan aşağıya süzerken kalkık aletimde gözleri bir süre takılı kaldı. Hızla yüzüme çıkan bakışları utanmazca sırıttığımı gördüğünde hafifçe tebessüm etti.
"Hayırdır paşam, sabah sabah kahvaltıya mı geldin?" Elindeki araba anahtarlarını havaya kaldırıp salladı.
"Üstünü giyinip gel hadi, seni deniz kenarında piknik yapmaya götüreyim. Benim kafa dinleme yerim normalde ama birlikte başbaşa kalmak için güzel bir yer."
Tek kaşımı kaldırıp yüzüne bakarken kafasıyla üst katı gösterdi. Kafa sallayıp merdivenlere yöneldim. Üstüme dizimde biten yeşil bir şort ve beyaz bir tişört giyinip aşağıya indim.
"Anne biz Alperen ile dışarı çıkıyoruz, geç kalırsam merak etme." Kafasını mutfaktan çıkartıp konuştuğunda göz devirmeden duramadım.
"Anneyim ben merak ederim, geç kalma." Derin bir of çekip dışarı çıktığımda yakama astığım gözlüğümü gözüme taktım hemen.
Bana centilmence kapıyı açan adama ufak bir bakış atıp ilk kez gördüğüm arabanın ön koltuğuna oturdum. Kapımı kapatıp sürücü koltuğuna yerleştiğinde rüyamın etkisiyle yutkundum.
Uzun süren yolculuktan sonra, ağaç dallarının denize kadar uzandığı, gölgesinde ahşap piknik masası olan kayalıklı bir sahile geldik. Etrafta kimsecikler yoktu, arabadan indikten sonra yola baktım. Bulunduğumuz yer yoldan bile görünmüyordu, saklı bir cennetti adeta.
Bagajdan piknik sepeti ve ufak minderler alan Alperen'i dikkatle izledim. Her hareketi incelikle düşünülmüş bu sürpriz kalbimde bir yere dokunmuştu.
"Senin sevdiğin çikolatalı şeyden de aldım, yiyecek seçmediğini biliyorum. Bol bol hazırladım herşeyi tazmanya canavarım için." Beni kolunun altına çekip yürütürken dediklerine gülüyordum.
"Ben tazmanya canavarı gibi yemiyorum, sadece çok yiyorum. O her şeyi döke saça yiyordu." İkimiz de gülüşerek masayı serdik.
Kahvaltımızı ettikten sonra elimizde çaylarımızla denizi izledik bir süre, beni kendisine çekip sırtımı göğsüne yaslamıştı. Bu şey gibiydi..... huzurlu gibi.
Bu anın tadını çıkarttım bir süre, denizin o tuzlu kokusu, Alperen'in kendine has kokusu ve ağaçların kokusu bir araya gelip içimde hiç bilmediğim bir noktaya dokunuyorlardı.
İşte burası, burada bu adamın kollarında huzuru buldum diyebiliyordum şuan. Ben şuan sevildiğimi ve tüm dünyadan soyutlandığımı hissediyordum. Bunu sadace varlığıyla başaran kişi, beni sarıp sarmalıyor, sıcaklığıyla mest ediyordu.
"Burası hayal gibi." Dudaklarımdan dökülen kelimelerle boynuma ufak bir öpücük kondurdu.
"Kendime sözüm vardı, gerçekten hayatıma almak istediğim kişiden başka kimseyi getirmeyecektim buraya. Getirmedim de... Sen artık tamamen hayatımda ol istiyorum Asil, benimle ol. Bir ömür, hatta daha fazlasında."
Aldığım itiraf ve teklifle öylece kalmıştım, ilk kez bu kadar samimi bir şekilde ve gerçekten hissettirerek bunu soruyordu birisi bana. Kollarında dönüp yüzüne baktım, masum bir bekleyişle yüzümü inceliyordu.
Uzanıp dudaklarını öptüm, sakince, arzu değil sevgiyle. Nazik öpücüğümden sonra kafamı salladım olumlu anlamda. Gözleri sevinçle büyürken beni tekrar kollarına çekti, sımsıkı sarıp boynumun heryerine öpücükler konduruyordu.
"Peki ailen ne diyor Alperen, biliyorlar mı seni? Bir kaç yıl sonra gelin, torun diye tutturmayacaklar mı?"
Kısık sesle güldü söylediklerime, kafasını iki yana sallayıp omzuma masum bir öpücük kondurdu. Beni uzaklaştırıp gözlerime bakarken gayet hoşnuttu halinden.
"Ailemden hiç saklamadım ne hissettiğimi, onlar da beni hiç yargılamadan kabul ettiler. Babamı gördün zaten, şeker gibi adam. Annem erkek kardeşimden ümitli, o evlendi zaten. Eşiyle hem okuyup hem çalışıyorlar, torun haberini de alırlar bence yakında. Çünkü kardeşim benden beter."
Gülerek konuşurken yüzümü de inceliyordu bir yandan, kafamı iki yana sallayıp boynuna sarıldım. Her anlamda rahatlamıştım.
"Babam seni her gördüğünde bana ses kaydı atıyor hatta, bak dinleteyim."
Cebinden telefonunu çıkartıp mesajlara girdi, babasının sohbetini açıp ortalarda bir kayda bastığında şaşırmıştım.
'Len sıpa, dükkanı açmaya sen gelmedin ama damadım kaldırdı kepenkleri. İyi birini bulmuşsun nihayet, aferin.' Sonunda büyük bir kahkaha patlatıp bitiriyordu kaydı.
"O günü hatırlıyorum, alem adammış baban gerçekten." Beni yine ters çevirip sırtımı göğsüne yasladı, boynumu sımsıkı öpüp hımmmladı.
"Beni mutlu görmek istiyor, kadın yada erkek fark etmiyor onun için. Sevgili bulmam için başımın etini yiyordu ne zamandır."
"Annem de öyle, daha korumacı hali sadece." Bir süre daha denizi izledik, güneş batana kadar da o huzurlu ortamdan ayrılmadık...