Alperen orada mı bilmiyorum ama mekandan içeri girerken yüzüme vuran pide kokusu şahaneydi. Fırının başında genç bir adam vardı, daha önce görmemiştim hiç. Alperen'in babası beni görünce kasanın arkasından çıkıp yanıma geldi.
Bugün daha normal giyinmiştim, bana göre normaldi en azından. Amca beni görünce sevinmişe benziyordu, oğlunu sorunca gülümsedi.
"Gelir birazdan, annesi çarşıya sürükledi yine onu. İşleri bitmişti, aradılar az önce. Sen otur, ben sana çay getireyim."
Gerek yok desem bile önüme çayı koyup müşterilerle ilgilenmeye döndü. Ufak ama işlek bir mekandı, lezzetine diyecek yoktu zaten. Çayımın bitmesine yakın annesiyle birlikte söylene söylene kapıdan girerken beni gördü.
Beni gördüğünde yüzünde oluşan ufak tebessümü yıkacak olmam çok yazıktı. Annesini bir masaya yerleştirip elindeki poşetleri sandalyeye astı, kıvrılan dudaklarıyla yanıma gelirken yutkunmak zorunda kaldım.
Bu adama bakarken ateş basıyordu beni, bunu yeni fark ediyordum. Yüzümün kızardığını tahmin edebiliyordum.
"Hoşgeldin Asil bey, ne alırdın acaba?"
Bana takılmasını görmezden gelip doğrudan konuya girmeye karar verdim. Böyle konuları yumuşatmaya gerek yoktu bence.
"Buraya seninle konuşmak için geldim. Konu can sıkıcı biraz, arkadaşın Ercüment beni rahatsız ediyor. Saçma sapan mesajlar atmış, terbiyesizce hatta. Sana sormadan bir şey yapmak istemedim, sonuçta arkadaşın."
Kararan gözlerini gözlerime dikerken elini masaya koydu, avcu yukarı bakıyordu. Telefonumu açıp mesajları açtım ve eline bıraktım. Her okuduğu mesajda çenesini o kadar sıkıyordu ki, dişlerinin kırılmasından korktum.
Telefonu elime tutuşturup sandalyeden ok gibi fırladı, bende peşinden tabi. Koşar adım yürüyordu ama sanki adımlarıyla yolu döver gibi bir hali vardı. Peşinden koşarken o gece takıldığımız gruptan birisi bize selam verecekken Alperen'i görünce vazgeçti.
Ne dükkanı olduğunu göremesem de kapıdan içeri girip Ercüment olduğunu tahmin ettiğim adamı tutup yandaki ayna kaplı duvara vurdu. Koluna yapıştım anında, ayırmaya çalışsam bile fayda etmiyordu. Adamda öküz kuvveti vardı sanki.
"Seni o gün de uyardım, ona karşı hareketlerine dikkat edeceksin dedim. O mesaj attığın telefonu sana yediririm lan." Kükrer gibi konuşurken artık morarmaya başlayan adamı çöp poşeti gibi yere fırlattı.
"Henüz senin değil, istediğimi yaparım Alpi. Gerek güzellikle gerek zorla benimle ilgilenecek, seninle bir gece geçirse zaten hemen benim kollarıma koşar çocuk." Piç piç gülerek konuşurken ayağa kalktı.
Tavrı şımarık zengin piçleri gibiydi, ama bende annemin oğluydum. Kullanmasam bile tüm bildiği yakın dövüş sanatlarını öğretmişti bana, bir daha savunmasız olmamı istemiyordu.
Yüzümü avcunun içine almak için uzandığında bileğini tutup sırtına doğru çevirdim ve dizinin arkasına vurup diz çökmesini sağladım. Hayrete düşmüş gibi kalakalmıştı, cılız olabilirdim ama bunu yapmak için çok kuvvetli olmama gerek yoktu.
Kulağına yaklaşıp sadece onun duyabileceği şekilde fısıldarken gözlerim Alperen'de idi.
"Bir daha bana herhangi bir saygısızlık etmeye kalkarsan, seni ömür boyu sıçamayacak hale getiririm. Ben Alperen gibi insaflı birisi de değilim, o telefonu sana yedirmem. Kolumun uzandığı yere kadar götüne sokarım."
Kolundan sertçe itip suratının üstüne düşmesini sağlayıp Alperen'i kolundan sürükleyerek dışarı çıkarttım. Tüm vücudu sinirden titriyordu, sakinleşmesi için zamana ihtiyacı vardı.
Benim gibi ikizler burcu olmadığı için bir an ağlarken, bir dakika sonra intikam için hazır hale gelemiyordu. Fark etmeden kapımın önüne kadar gelmiştik, gözleri kolundaki elime kaydığında elimi diğer eliyle kolundan ayırıp parmaklarımızı birbirine geçirdi.
Sağ elimle kapıyı açarken sol elimle onu içeri çekiyordum. Salonu es geçip mutfağa ilerledim ve onu mutfaktaki sandalyeye resmen iterek oturttum. Sanki aramızdaki cinsel çekim şu ufak mutfakta elektrik gibi cızırdıyordu.
Büyük bir bardağa dolaptan su doldurup eline tutuşturdum, gözlerini üstümden çekmeden bir kaç yudum alıp masaya geri bıraktı. Nefes alışverişleriyle hızla inip kalkan geniş göğsünden gözlerimi alamıyordum.
Nefesi yavaş yavaş derinleşirken kararan gözlerine bakmak yaptığım en büyük yanlıştı. Sanki o gözler beni ateşlemiş gibi bir anda üstüne yürüyüp dudaklarına yapıştım, kısa süren şaşkınlıktan sonra bana delirten bir uyumla karşılık vermeye başladı.
Daha öpüşürken bile 'işte bu' diye bağırmak istememe sebep olacak kadar sertti öpüşü. Ayağa kalkıp beni duvarla arasına aldı ve kollarımı tutup başımın üstünde tek eliyle sabitledi. Diğer eli boynuma inip, ufak bir baskıyla çenemin kemikli bölgesini sıkarken kendimi inlemekten alıkoyamadım.
Diziyle bacaklarımı aralayıp bir bacağını araya soktu, kasıklarıma kadar ilerlettiği diziyle vücudum anında tepki vermeye başladı. Dizini hafifçe toplarıma bastırdığında ağzının içine doğru inledim, birden geri çekildi.
Ben dağılmış halde orada kalakalmışken ellerini saçlarına sokup hafifçe çekiştirdi. Bana kısa bir bakış atıp 'özür dilerim' dedi ve kapıyı çarpıp çıktığını duyana kadar orada öylece kalakaldım.
O duvarda kaç dakika öyle durduğumu bilmiyorum ama annem mutfağa girip beni gördüğünde 'sırtını duvara yaslamasana, üşüteceksin sonra' diye azarlayıp gitmişti.
Kendime gelmek için Alperen'in içtiği sudan kalanı kafama diktim. Soğuk su zihnimi biraz açarken olanlar beynimde film kesiti gibi dönüp duruyordu. Vücudum hala istekle kasılıyordu ve yanıyordu. Bir daha bunları yaşamak için dakikaları sayabilirdim.
Beni ilk kez birisi böyle öpmüştü, tam ihtiyacım olduğu gibi öpülmüştüm sonunda. Hırpalanarak, arzumu damarlarımda coşturarak. İlk kez birisinin peşinden gidecektim, bugüne kadar ilk kez birisini bu kadar istiyordum.
Onu benim yapmaya karar verdikten sonra önümde kimsenin durmasına izin vermeyecektim. Kim olursa olsun...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ufaklık
Roman pour Adolescents26 yaşında olduğu halde 17 görünmek onun suçu değildi ki....