and time is taking its sweet time erasing you
-
marketten aldığım yiyecekleri doldurduğum poşetleri işimi kolaylaştırsın diye koluma asarken cebimin altlarına inen anahtarı almaya çalışıyordum ve oldukça heyecanlıydım.çünkü bugün taehyung'la birinci ayımızdı!
gerçekten de sevgili olmuştuk ve bu her ne kadar inanılmaz gibi gelse de kalbimi pır pır edip her seferinde mutluluktan elimi ayağıma dolaştıran bir gerçekti. beni yatağımızda öpüp, küçük sevgilim demesi üzerinden tamı tamına bir ay geçmişti. her günüm ayrı bayram, ayrı bir aşk günüydü sanki. bu bir rutin haline gelmiş gibi geceleri yatmadan önce dakikalarca birbimizi izlerdik. artık suratında zihnime kazınmamış tek bir detay bile yoktu. sırasıyla önce alt dudağındaki beni parmağımla okşar, sonra burnunun ucuna ufak bir öpücük kondurup çiçekleri bile kıskandıracak mis kokulu boynuna sokuluverirdim. bu his bambaşkaydı. taehyung'un sıcaklığına ortak olmak, teninin muazzam kokusunu ciğerlerime çekmek, saç tellerimizin birbirine geçmesi ve parmak uçlarımızın sürekli birbirine dolanması bambaşkaydı.
taehyung da aynıydı. beni sevdiğini gerçekten hissedebiliyordum. hatta sokaktan geçen öylesine birine sorsam bile bakışlarından anlardı. sabahları erken kalkıp çantama atmam için bir şeyler hazırlıyor, işi olmasa bile sırf eve birlikte dönelim diye kütüphaneye geliyor, fırsat bulduğu her an dudaklarımdan bir öpücük çalıyordu.
ben-ben gerçekten çok aşıktım.
önceleri ona olan aşkım yüzünden perişan olurdum. yatağımda uyumayı beklerken, zihnime çizilmiş esmer yüzü saatlerce gitmezi gözlerimin önünden. her rüyayı, her hayali baştan yaşardım ve her seferinde de kalbim aynı hissi yaşardı. sırf hayaliyle bu hale gelen aciz kalbim gerçeğini yaşayınca neye uğradığını ne olduğunu anlamamıştı tabii ki. onunla aynı yatağı paylaştığım her gece huzuru göğüs kafesimin içinde, kalbimde hissederdim. doyamazdım; öperdim güzel kiraz dudaklarını defalarca kez, sarhoş olana kadar, zihnim aşktan yönünü şaşırana kadar öperdim hem de.
ve bugün de birinci ayımızdı. özel günler bir kenarda dursun, asıl sevdiğim şeyler özel anlar yaratmaktı. o yüzden bugün okula ve işe gitmek yerine kenara koyduğum paranın birazıyla bir akşam yemeği bütçesi oluşturmuş, sevdiğini bildiğim için de bir şişe kırmızı şarap almıştım.
fakat içimi kıpır kıpır eden bu heyecanı boğazından sıkıp öldüren bir şey oldu o an.
evden çıkmadan önce iki kere kilitleyip çıktığım kapı kilitli değildi. bir anlığına acaba unuttum mu diye düşündüm ama çok kısa sürede kurtulmuştum bu düşünceden. kilitledikten sonra emin olamayıp üç kere daha kontrol edip öyle ayrılmıştım evden. yani bu, kapının kilitli olmamasını imkansız hale getiriyordu. korka korka kapıyı açarken aklımdan eve hırsız girmiş olabileceği, taehyung'un sınavını bırakıp eve gelmiş olması bile geçiyordu ama açar açmaz karşıma çıkan bir çift topuklu ayakkabı başımdan aşağıya bir kova kaynar su dökülmüş gibi hissettirdi.
bu ayakkabılar taehyung'un değildi.
ağır poşeti öylece kapının yanına bırakırken arkamdan kapatıp içeriye doğru adımladım. korkuyordum. belirsizlik beni korkutuyordu.
uzun koridoru aşıp oturma odasına girdiğimde üzerindeki kabanı ile oturan eunbi'yi görünce gerçek anlamda birinin kalbime bıçak sapladığını sandım. canım yanmıştı. onu tanıyordum. yemin ederim bunu hiç istemezdim ama onu tanıyordum ve hemen fark etmiştim. hangi ara kore'ye dönmüştü ki?
"merhaba?" eve birinin girdiğini fark etmemiş olacak ki güçsüz çıkan sesimle oturduğu yerde korkuyla zıpladı.
hiçbir şeye anlam veremiyordum. bu evin anahtarını onda ne arıyordu? taehyung'la ayrıldıkları aylar olmuştu, üstelik okulu için yurt dışına gitmişti. tanrım-bu kadının bu evde ne işi vardı?
"ah, merhaba?" bana karşı kullandığı sorgulayıcı ses tonu. evet bu ses tonunu biliyordum. o da bana karşı aynı şeyleri düşünüyordu.
"ne işiniz var burada?" üstüme giydiğim yağmurluğun fermuarını açarken ona doğru bir adım daha attım. simsiyah saçları neredeyse omuzlarına kadar geliyordu ve bembeyaz teni tertemizdi. hafif bir makyajla renklendiriği yüzü de çok güzeldi. zaten büyük olan gözlerini daha da belirginleştiren uzun kirpiklerini kırpıştırdı. "anlamadım?" gerçekten anlamamıştı.
"dedim ki," sertçe yutkundum. akıp giden her saniye daha da sinirlendiğimi hissediyordum. "bu evde, taehyung hyung'un evinde, ne işiniz var?" kıskançlık bütün bedenimi ele geçirmişti. ses tonumu kontrol edememekten ya da yanlış bir şey söylemekten çok korkuyordum.
"taehyung hyung'unu görmeye geldim. anahtarım vardı, ona sürpriz yaparsam hoşuna gidebileceğini düşündüm." ojeli tırnaklarını kolyelerle doldurduğu boynunda gezdirdi. "aslında onunla geçen gün konuşmuştuk. bana bir ev arkadaşı olduğunu söylememişti."
"ben onun se-"
"kuzen! junghyun? kuzenisin değil mi? sanırım senden bahsetmişti." her ne kadar samimi bir şekilde gülümseyio birbirine girmiş saçlarımı parmaklarıyla dağıtsa da hiçbir şey hissetmedim. "dediği kadar tatlıymışsın. merhaba junghyun, ben taehyung'un arkadaşı eunbi," sıkmam için uzattığı eline baktım birkaç saniye. karşısında bir çocuk varmış gibi konuşması sinirimi bozdu. ona beklediği şeyi vermek gibi bir niyetim yoktu.
"jungkook," hissettiğim sinir yüzünden çatılmış kaşlarım ve kızaran yanaklarımla onun gülümsemekten küçücük olmuş gözlerine baktım. çenemi kırılacak kadar sıkmıştım ve buna engel olmak elimde bile değildi. "adım jungkook." kendimi çok kötü hissediyordum. onun buraya geleceğinden haberi vardı ve bana bunu söylememişti. tıpkı ona bir erkek arkadaşı, hatta ev arkadaşı olduğunu söylememesi gibi. "bugün sınavı vardı. birkaç saate gelir. eve gelirken yemek için bir şeyler almıştım eğer acıktıysan ye."
başka bir şey demedim. boğazıma oturmuş o koca yumru canımı öyle yakıyordu ki, biraz daha konuşacak olsaydım hüngür hüngür ağlardım. kalbim kırılmıştı. eğer ona sorsaydım mantıklı bir açıklama yapacağına emindim ama kalbim çok fazla kırılmıştı. ne düşüncelerle girdiğim kapıdan tutmakta zorlandığım yaşlarla ayrılırken her an yere yığılacak gibi hissediyordum. bu tanıdık olduğum bir his değildi, dolayısıyla nasıl bir tepki vermem, bir sonraki adımımda nasıl bir karar vermem gerektiğimi bilmiyordum. merdivenleri tek tek inerken bu saatten sonra ne yapacağım da belirsizdi. apartmanın dışına çıkıp cebime sıkıştırdığım telefonumu çıkardım.
-
jungkook
merhaba hyung
sınavın olduğunu biliyorum
umarım iyi geçmiştir
ben bugün okula gitmedim
işe de gitmeyeceğim merak etme diye söylüyorum
eunbi gelmiş
dönmüş yani
gerçi sen zaten bunu biliyorsun değil mi
evde seni bekliyor
anahtarı bile duruyor hala girmiş içeriyebu akşam ikimize yemek hazırlamak için aldığım malzemeleri kapının önüne bıraktım
istersen ikiniz için bir şeyler hazırlayabilirsin
ya da belki sen eve gidene kadar o yapar bile
kuzenin olarak biraz kaba davranmış olabilirim ona
benim adıma özür dile lütfen
pek iyi bir gün geçirmediğimi falan söyle
görüşürüz-