and life was never worse but never better
-
eğer şu an okulun kıçı kırık mezuniyet balosunda, herkesin eline tutturulmuş ucuz içkileri içmek yerine taehyung'un ultra havalı, son model arabasında oturmuş, şehrin en lüks otellerinden birine gidiyorsak, bunun sebebi kesinlikle bir gece önceden yalan atmış olmam değildi."yani hyung bunu aslında sana söylemeyecektim ama kendimi çok kötü hissediyorum," dedim abartı bir iç çekmeyle. "benden duymuş olma, çünkü ben de yugyeom'dan duydum çünkü, yarın akşamki balo..."
"gideceğimiz balodan mı bahsediyorsun?"
"ah evet, o. şöyle anlatayım sana, senin liseden mezun olduğun kaç sene olmuştu? dört falan. işte, o zamandan beri gençlik çok değişti." kafamı onaylamıyormuş gibi iki yana salladım ve devam ettim. "mekana uyuşturucu sokacaklarmış."
"ne?"
"ne? inanmadın mı? bana yalancı diyorsun yani? tamam hyung, gidelim-"
"şunu düzgün anlatır mısın?" oturduğu yerde dikleşip beni dikkatle dinlemeye koyuldu. az önce uydurduğum senaryoya inanmasına mı yoksa ciddiyetle kaşlarını çatmasına mı gülsem bilemedim.
"yugyeom'dan duydum. mezuniyet ayağına kafa yapalım, bir şeyler çekelim falan diyordu şeye," isim düşün. isim düşün. "eunwoo'ya!" heyecanla öne atıldım.
taehyung baloya gerçekten gitmek istiyordu ama bunun tek sebebi benim yaşıtlarımdan geri kalmamamı istemesiydi fakat, dürüst olmak gerekirse, bu umurumda bile değildi. dediğim gibi, kıçı kırık bir mezuniyet balosunda vakit öldürmektense, sevdiğim adamın kolları arasında hiçbir şey yapmamayı tercih ederdim.
"neyse artık hyung, boş ver. biz kenarda takılırız öyle."
"hayır," dedi baş parmağıyla çenesini kaşırken. "başka bir şeyler planlarız."
dizlerimi göğsüme çekmiş, sırtımı cama dönmüş ve bütün dikkatimi araba süren taehyung'a vermişsem, bunun sebebi kesinlikle taehyung istediği içindi.
"hyung şimdiden söyleyeyim, bu araba yolculuğu çok hoşuma gitti benim. araban olmadığını düşündüğüm için daha önce seni araba sürerken hayal etmemiştim ama şimdi fark ediyorum ki, gerçekten her zaman olduğu gibi çok seksi duruyorsun." yolun uzun olacağını söylediği için kravatımı çıkarıp olabildiğince oturduğum yere yayılmıştım, hafifçe de uykum gelmişti.
"eğer yolculuk yapmak hoşuna gittiyse tatilde bir yerlere gidebiliriz istersen, ne dersin?"
"daha önce tatil yapmadım hiç, bilmem ki." dedim sakince. geçtiğimiz otobandaki ışıklar gecenin karanlığına gömülmüş suratını aydınlatıyordu. o an, yolculuk yapmayı sevdiğimi fark ettim. sadece ikimiz vardık. arka planda kısık sesli bir şarkı çalıyordu ve öylesine, konudan konuya atlayıp sohbet ediyorduk. yarın yokmuşcasına dertsiz gibiydik ama yolun sonu için de heyecanlıydık.
"bir şeyler planlayabiliriz. şehir dışında bildiğim güzel yerler var."
"denize de gider miyiz?"
"gideriz. sen nereye istersen gideriz." binaların ve arabaların fazlalaştığı bir sokağa girdiğimizde yanan kırmızı ışıkla arabayı durdurdu ve bana döndü. yüzünde huzurlu bir gülümse vardı. gözleri gözlerime kilitlenmişken, dudakları keyifle iki yana kıvrılmışken, içinde hissettiği huzurun sakinliğini tam kalbimde hissediyordum ve bu, mükemmel bir şeydi. direksiyona tutunan sağ eli yavaşça yüzüme yaklaşıp gözümün önüne gelen uzun tutamı kulağımın arkasına sıkıştırdı ve ardından çenemden tutup dudaklarıma bir öpücük kondurdu.