Yemyeşil gözler...
O gözleri görünce ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Omzuna dokunduğumda, ürkmedi yada irkilmedi sanki bu anı bekliyordu. Yüzünü bana döndü, aynı anda tekrardan yıldırım düştü, gökyüzü yarılmıştı adeta.
Aydınlanan çehresini görebiliyordum gözlerinin tam zıttı kızıl saçları, burnunun ve yanaklarının üzerindeyse çilleri vardı.Yaklaşık bir dakika öylece gözlerimin içine baktı. Sonunda elime tutunarak ayağa kalkmayı denedi ama kalkamadı, destekleyerek ayağa kaldırdım. Hâlâ gözlerimin içine bakıyordu ani bir hareketle arkasını dönüp yürümeye başladı tek söylediği şey
"Sakın arkamdan gelme."
Nasıl bir ses tonuydu böyle? Ne derece acı çekiyordu. Yürüyecek mecali yoktu, ama elimden hiçbir şey gelmiyordu. Öylece gidişini izlemiştim, ara sıra aydınlanan gökyüzünde bedenini kısmen seçebiliyordum 1.70 boylarında zayıf yapılı biriydi. Uzunca bir süre olduğum yerden kıpırdayamadım kilitlenmiş gibiydim, içimde çok farklı hisler vardı. Gözlerime yaşların hücum ettiğini hissedebiliyordum, yaşlar teker teker kendilerine bir yol çizerek yanağımdan damlıyorlardı.
Kimdi bu yabancı? Nolmuştu da bu hâle gelmişti. Ne hissedeceğimi bilmiyordum. Tarifi imkansız bir duyguydu. O gece zar zor eve gelmiştim, dizlerimin bağı çözülmüş gibiydi. Eve yetiştiğimde inanılmaz bir yağmur başladı, nasıl bir yağmurdu anlatamam hayatımda ilk kez böyle bir şey görüyordum, gökte musluk açılmışa benziyordu, bir şeylerin üzerini örtmek istiyor gibiydi.
Uyumam o kadar kolay olmayacağa benziyordu. Bu yabancıyı aklımdan çıkaramıyordum. Nasıl oluyordu da ismini dahi bilmediğim biri hayatımın odak noktası haline gelebiliyordu, hemde dakikalar içerisinde. Uzun zamandır alkol tüketmemiştim ama bu gece gereksinim duyuyordum aksi takdirde uyumam öyle kolay olmayacaktı.
Aşağı kata indim çokça viski vardı, kiminin ismini dahi bilmiyordum. Yanında da shot bardakları. Hızlıca doldurdum, acı bir tadı vardı nasıl oluyordu da insanlar bunu içebiliyor, buna bağımlı yaşayabiliyorlardı?
Bir süre sonra damarlarımda gezinen alkolün etkisiyle az da olsa rahatlayabilmiştim. Saat gece yarısını çoktan geçmişti, normalde bu saatte uyuyor olurdum.
Neydi bu böyle? Bu kadında kim oluyordu, ismini dahi bilmediğim bir yabancı hayatımın odak noktası oluyor uykuları mı kaçırıyordu. Hayat denen şey böyle bir yerdi işte hiçbir zaman ne olacağı belli olmuyordu. Böyle bir şeyin yaşanacağı kimin aklına gelebilirdi ki. İki aydan beridir hiç ağlamamıştım en son ağlayışım tavşanların ölümüyle olmuştu. Bu iki aylık süreç içerisinde daha çok hissizleşmiş duygusuzlaşmıştım. Aslında buna hissizleşme duygusuzlaşma diyemezdik, sadece insanları anlamaya başlamış neye üzülüp neye sevineceğimi kavramıştım o kadar.
Kafam tam anlamıyla dağılmıştı, yürüyecek mecalim yoktu. Ayaklarımı yan yan basıyor duvara tutunarak odama çıkıyordum. Kafamı yastığa koyduğumda uyumam pekte uzun sürmedi. Sabaha karşı boğazımda garip bir tatla kendime geldim, yanıyordu, acımsı bir tat vardı. Sanırım rüya görmüştüm çünkü sıçrayarak uyanmıştım ne gördüğümü pek hatırlayamıyordum tek hatırladığım heryerin bembeyaz olduğuydu. Bir şeyden düşmüş gibiydim, havadaymışım hissine kapılmıştım, belki de bu yüzden sıçrayarak uyanmıştım. Bu tür rüyalar genelde uykuya dalarken görülürdü düşme hissi, şaşkınlık hissi ve ağlama hissi. Buna parasomni denirdi beynin kasları harakete geçirmek amacıyla gönderdiği sinyaller sonucu kasılmaya verilen isimdi.
Her yerim tutulmuştu, gün ışımaya başlamıştı bile normalde her gün bu saatte uyanır yürüyüşümü yapardım. Su şişe mi alıp orman yoluna doğru ilerledim sabah ormanda akşam sahilde yürüyüş yapıyordum. Ormandan gelen kuş sesleri çok hoşuma gidiyordu. Bol bol çam ağacı vardı, karaçam ve kızılçam buranın inanılmaz derece de temiz bir havası vardı. Buradayken derin derin nefesler alırdım, günlük enerjim ve neşem yerine gelmiş olurdu.
Ama bugün öyle olmuyordu, içimde bir huzursuzluk vardı dün akşam yaşananlar aklımdan çıkmıyordu, aslında o kadar sıra dışı bir olay değildi, lakin nasıl oluyordu da beni bu derece etkiliyordu. İki ayda çok değişmiştim insanlara olan tavrım yaklaşımım değişmişti. Genelde soğuk davranırdım soğuktan kastım laubalileşmezdim hatta samimi olduğum tek insan Aynur hanımdı 35-40 lı yaşlardaydı, ev işlerinin yetişmediğini görünce çalışan olarak başlamıştı, kimi kimsesi yoktu yaklaşık iki aydır aynı evde yaşıyorduk bu güne kadar herhangi yanlış bir harakette bulunmamıştı. Pek konuştuğumuz yoktu zaten, yemek masasında biraz sohbet ederdik o kadar. Bu kadın işinde bir numaraydı. Bu sabah bana neyin var diye sorduğunda cevap vermemiştim sanırım biraz ayıp olmuştu, neyse artık sonra özür diler gönlünü alırdım. Benim için gerçektende değerli bir insandı.
Ormandan çıkmış evin yolunu tutmuştum, gölün kenarına gidip elimi yüzümü yıkayacaktım. Daralıyor nefes alamıyormuş gibi hissediyordum, göğsüme bir şey oturmuş gibiydi, öyle bir ağırlık vardı. Göle bakınca tavşanları düşündüm, neden bu kadar sorumsuz davranmıştım, dışarda yaşayabilecek canlılar değillerdi ama ben dışarda daha rahat olacaklarını düşünmüştüm.
Her şey üst üste geliyor gibiydi, evin kapısından girdiğimde. "Merhaba, hoşgeldin."
Birde şu Aynur hanımın tınısı bu kadın bana gerçekten güç kazandırıyordu ona tam anlamıyla hayranlık duyuyordum. Yaşamı ne kadar zorlu geçmiş olsa da asla yılmamış gücü elinden bırakmamıştı. Küçücük yaşta ailesini kaybetmiş yıllarca amcası ve yengesi olacak o iğrenç insanların yanında yaşamını sürdürmüştü.
"Merhabalar Aynur hanım. Günaydın!"
Kıkırdayarak "Günaydınlar Aslan bey, nasılsınız?" Birden ciddileşti "Yada şöyle mi sormalıydım iyimisin neyin var."
"İyiyim ya bir şeyim yok."
Kaygılı bir ifadeyle "Eminmisin, sabahta pek dalgındın."
Konuyu değiştirmek amacıyla "Ee kahvaltı da ne yiyoruz."
"Menemeeeen!"
"Ohh bayılırım, hemen geçelim öyleyse."Sofra da tek kelime konuşmadık, hiçbir şey yiyememiştim zaten. Ekmeği kopardığımda iştahım kaçmıştı. Odama çıkarken Aynur hanımın seslenişlerine aldırış dahi etmedim.
Yine aynı daralma, nefes alamıyordum göğsüm sıkışıyordu.
Sakın arkamdan gelme
Bu kelimeler, o ses beynimde, kulağımda yankılanıyordu. Tek söylediği bunlardı sonra arkasına bile bakmadan çekip gitmişti, onun bu tavrı karşısında ben nasıl bu kadar önemser olmuştum anlam veremiyorum, hayatımın odak noktası haline getirmiştim. Yemek dahi yiyemiyordum iştahım kesilmişti. Kimin içindi bunların hepsi? İsmini bilmediğim bir yabancı için mi.
Artık bu durumdan gerçekten sıkılmıştım. Kim olduğunu bilmediğim bir yabancı için kendi mi neden bu kadar harap edeyim ki, ben böyle biri değildim. İnsanları bu kadar kafaya takan bir yapım yoktu, babamın ölümünde bile ağlamamıştım.
Zihnimde böyle düşünsemde öyle olmuyordu, o yeşil gözleri, sallanan bedeni bir saniye olsun gözlerimin önünden gitmiyordu. Nasıl bir gaflete düşmüştüm böyle?
Günler bu şekilde geçer olmuştu aslında geçmez olmuştu desek daha doğru olacak. Akşamları alkollenmeden uyuyamaz olmuştum, böylelikle bir haftalık süreç bitmişti az çok alışmaya başlamıştım. İyiye gidiyordu ha birde son günlerde her gece beyaz atı rüyamda görüyordum. Artık şaşırmak yerine kaygılanmaya başlamıştım. Neler oluyordu bana?
Her akşam aynı güzergahta yürüyüşümü yapar orda birileri varmı diye bakardım. İlk bakışta gözüme bir karartı çarpsa da yanılsama dan başka bir şey değildi.
Dokuzuncu günün sonuna gelmiştik o gece her şey normaldi. Aynur hanımla akşam yemeğimizi yedikten sonra yürüyüş falan derken uyuma vaktim gelmişti, diğer geceler gibi olmamıştı, kolayca uyumuştum. Hiçbir şey hissetmemiştim, sadece kocaman bir boşluk.
Uyandığımda gün çoktan aymıştı saat 06:15 i gösteriyordu. Her sabah uyandığımda ilk iş elimi yüzümü yıkar, kıyafetleri mi giyer yürüyüş yapardım bu sabahta öyle yapacaktım. Epey uyumama rağmen hâlâ çok uykulu hissediyordum, nede olsa günlerdir doğru dürüst bir uyku çekmemiştim. Esneye esneye dış kapıya gittim. Kulpuna eli mi attığımda içi mi garip bir his kapladı. Nasıl bir his olduğunu tanımlayamıyorum, doğrusu ne hissettiğimi bende bilmiyorum. Anlık bir şeydi.
O bembeyaz at, rüyalarımın sahibi! Olduğu gibi karşımda duruyordu.
Upuzun boyu, kar gibi bembeyaz uzunca tüyleri vardı.
Bembeyaz at...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İTİLMİŞ DUYGULAR
Non-Fiction8 temmuz 1998 O günden bir kişiye bile bahsetmedim. Şimdi eski defterler kutumu karıştırırken ki günlüğüm de rastlıyorum. Öte yandan ben bu sayfaların hayal ürünü olduğuna inanmıyorum. Nasıl bir ruh haliyle yazdığımı bugün bile tanımlayamıyorum...