YIKILIŞ...

31 22 6
                                    

Hemşire içeri girdi, son kontrolleri yapıyordu artık çıkabilecektim. İki saat iki yıl gibi geçmişti, zaman durmuştu sanki.

Hemşire"Çıkış işlemlerinizi yaptıktan sonra gidebilirsiniz."
"Tamamdır, her şey için teşekkür ederim."
"Fakat bu aralar biraz dikkatli olmak zorundasınız, riskli bir spazmdı bu uzunca bir süre kan sulandırıcı kullanmanız gerekebilir, efor sarfedeceğiniz işlerden kaçının kalp ritminizi bozacak haraketlerde bulunmayın lütfen. Bir hafta sonra kontrole gidin. Onlar size ne yapmanız gerektiğini ayrıntılı bir şekilde söyleyeceklerdir. Buyrun reçeteniz, sağlıklı günler dilerim."

İlgili bölüm sekretine uğramam gerekliydi. Herhangi resmi bir işlem olup olmadığını öğrenmem gerekiyordu. Görevli herhangi bir işlemin olmadığını söyleyip, oda aynı şekilde sağlıklı günler diledi. Artık gitme vaktiydi. Tavşanlarıma gerçek anlamda kavuşacaktım, arabam kapının önünde duruyordu. İyide anahtar nerdeydi? Ceplerimi yokladım üzerimde anahtar filan yoktu. Adamda mıydı anahtar, unutmuştu belkide. Sekreterliğe de bırakmış olabilir di. Geri dönüp bakmam gerekiyordu.

"Merhaba! Benim adıma herhangi bir eşya bırakıldı mı?"
Görevli"İsminiz ve soy isminiz nedir."
" Aslan Akkuş."
Görevli"Evet bayım adınıza bir anahtar bırakılmış."

Kadın elini alttaki çekmeceye uzatarak içinden anahtarımı verdi. Beni büyük bir dertten kurtarmıştı.

" Size ne kadar teşekkür etsem azdır. İyi günler."

Heyecanla kafesin kapısına elimi uzattım, kalp atışlarımı duyabiliyordum, inanılmaz derecede hızlı atıyordu. Umarım iki saat önceki gibi olmazdı, derin derin nefes almaya çalıştım. Yavaş, yavaş ritme giriyordu. Daha fazla sabredemeyip kapıyı açtım, sabretmemde gerekmiyordu zaten artık benimlerdi, istediğim zaman tüylerine dokunup seve bilirdim.

İki tane bembeyaz, tavşan! Erkeği dişiye göre biraz daha büyük, ha bide burnunun ve kulaklarının üzerinde, az da olsa biraz kahve rengilik var. Karmaşık duygular içerisindeydim, birçok şeyi aynı anda yaşıyordum. Coşku, mutluluk ve heyecan. Bu canlıların yeri bagaj değildi, onları ön koltuğa taşıdım ve yola koyulduk.

Yol yarılanmış sayılırdı. İçimde tarifi mümkün olmayan bir mutluluk vardı. O hep arzuladığım canlılar şimdi yanımda, sağ koltuktaydılar. Onlara isim bulmam gerekiyordu. Kendileri gibi, çok güzel isimleri olmalıydı. Ama şimdi değil, şuan eve hızlı bir şekilde gitmem şarttı geceydi zaten yollar bomboştu, en fazla bir saate evde olacaktım. Güzel bir müzik bulma ümidiyle teybi açtım, yayıncılar iyice çığrından çıkmışlardı. Hiçbir tane mi güzel müzik olmaz? İyice kurcaladım.

Ege yöresine ait bir türkü çıkmıştı, bir an kulağıma güzel geldi. İki gün öncesini hatırlayınca, sanırım benim sevdiğim bir müzik yoktu, ya da sevdiğim bir sanatçı. Pek müzik dinlediğim söylenemezdi, dinlediğim zaman ise genelde yabancı dinlerdim. Ama bu türkü kulağıma iyi gelmişti, hatta sevmiştim. İzmir'in kavakları isimli türkü çalıyordu.

Neşem gittikçe artıyordu, acaba bundan daha mutlu bir an yaşayabilir miydim bu hayatta. Sanki hissediyordum önümde daha mutlu günler varmış gibiydi, her şeyin daha iyi olacağına emindim.

Çanakkale il sınırına girmiştim bile, az bir yolum kalmıştı, en fazla yirmi dakika sonra evdeydik. Epey yorulmuştum, güzel bir uyku çekecektim. Tavşanlar bu gece benim odamda kalacaklardı, sabah, gündüz gözüyle yemlerini, sularını hazırlayıp kafese alabilirdim. Şuan tek düşündüğüm şey deliksiz bir uyku uyumaktı.

Sonunda evin önündeydim, tavşanları kucağıma alıp koşar adım içeri girdim, odama çıkıp tavşanları bıraktım. Benim bir duş almam gerekiyordu. Tavşanlar susamış olmalıydılar onlara da bir kap su bıraktım, yarın şu yem işini halletmek şarttı.

İTİLMİŞ DUYGULARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin