Bölüm 2

173 15 4
                                    

Restaurant,

Henric garsonu çağırdı ve siparişlerini sıraladı; ''Biftek, Louisiana sos ve kızarmış patates istiyorum. Yanında da şarap, kırmızı.'' Şef söylenenleri not aldıktan sonra Huseyn'e döndü, ''Siz bayım?'' Huseyn dalmış olduğu yerdeki parlak granit karolardan gözlerini ayırarak kafasını kaldırdı ve ''Evet, evet bende da dana biftek istiyorum. Çok fazla yakmayın ama. Ve şarap bir bardak daha'' dedi elinde ki boş kadehi uzatarak.

Henric saatini kontrol etti, ''Biraz geç kalmış gibiyim, umarım çok bekletmedim seni. Nasılsın dostum?''

''Sorun değil. Bende yeni geldim sayılır. Bu günlerde biraz gerginim. Bilmiyorum sanırım ilk defa bir şeyleri özlüyorum. Düşünebiliyor musun, bir zamanlar benim için hiçbir şey ifade etmeyen mahallemi özlüyorum; Sokağın aşağısında çerezciyi, evimin karşısında ki parkı, köşe başında ot içip kafayı bulan gençleri. Daha önce hiç böyle olmamıştım. Ama bunların önemi yok nasılsa bir daha dönmeyeceğim oraya.''

Henric, ''Aslına bakarsan bu gayet normal. Ülkeni ve yaşadığın şehri özlemen insani bir durum. Diğer taraftan yeni hayatına uyum sağlamanın da aşamalarından biri.'' Dedi ve ceketinin iç cebinden ince uzun kaleme benzer bir cihaz çıkardı. Cihazı Huseyn'e göstererek ''Bu bir ses kayıt cihazı, hafızam eskisi kadar iyi değil. Ama bu cihaz on saate kadar kayıt yapabiliyor. Kullanmamızın senin için sakıncası yoktur umarım.''

''Bakabilir miyim?'' Huseyn cihazı kısaca inceledikten sonra ''Hayır, kullanabilirsin. Teknoloji oldukça ilerlemiş anlaşılan. Bunlar eskiden kasetli küçük teyplere benzerdi.''

''Güzel, o halde şu kaçmasına yardım ettiğin adamdan konuşalım istiyorum biraz. Ne hissettin. Yani demek istediğim; Adamın suçsuz olduğunu mu düşündün, yoksa ölüm cezasının mı ağır olduğunu düşünüyordun?''

''Bilmiyorum. Yani insanlar her zaman hata yapar. Ve hata yaptıkları zaman hatalarıyla yüzleşmeleri için bir fırsat tanınmalıdır. Demek istediğim etrafına bak. Ne kadar çok insan var. Her köşeyi dönmeye çalışan tipler, sınıflar arasına tıkılıp kalmış banliyö kaşarları, proleter bireyler, sermaye sahipleri, politikacılar, apolitikler, göçmenler, sanatçılar, gazeteciler, evsizler, öğrenciler, devrimciler, solcular-sağcılar, teröristler, uyuşturucu satıcıları, hayat kadınları, kaçakçılar... Dünya'nın dört bir yanına dağılmış, her gün yanından geçip gittiğimiz insanlar. Tüm bu kategorileri bir tarafa bırak. Bunlar birer insan. Sen on yaşındayken doktor olmayı hayal ediyor muydun? Peki ya ben, ne sanıyorsun? Sence bütün ergenliğim boyunca infaz memuru olmayı mı hayal ediyordum, insanları boğazlamayı son nefeslerini onlardan almayı ya da bir kaçak olmayı. Bunlar bizim seçimimiz değil. Ne istiyordum biliyor musun? Pilot... Lanet bir pilot olmayı. Gökyüzünde dolaşıp kocaman demir yığınlarını oradan oraya sürüklemeyi düşlerdim hep. Peki ne oldu! Bu aptal restoranda oturmuş kızarmış biftek yiyorum. Telefonlarım dinleniyor, interpol altı ay peşimi bırakmadı. Doğru düzgün yargılanmayan bir sempatizanı öldürmediğim için bütün dünya peşime düşmüş.''

''Hayır dostum. Sen suçlu bir adamın, ki bu adam aynı zamanda bir terörist; kaçmasına yardım ettin. Son derece tehlikeli ve acımasız bir adama yardım ettin. Bunun yüzünden senin peşindeler.''

''Ne fark eder ki? Eğer adam kaçmasaydı ben ve ya bir başkası fark etmez, birileri bu adamın boynuna urganı dolayacaktı. Evet, yanlış bir yola sapmış olabilir. Ama lanet olsun! Bizler insanız... Eğer o adamı öldürürsek ondan ne farkımız kalır?''

''Kanunlar bu yüzden vardır Huseyn. Yasalar, toplumsal sözleşmeler kolektif yaşamın harcıdır. Sorunları onları çiğneyerek değil değiştirerek hallederiz. Parlamentolar bunun için vardır, seçimler bu yüzden düzenli olarak tekrarlanır. Tabii bunu seni yargılamak için söylemiyorum, böyle bir niyetim yok. Sadece bunun üzerine biraz düşünmeni isterim.''

''Ortadoğu'da yasalar yoktur. Krallar ve diktatörler vardır.'' Dedi Huseyn kendi kendine konuşur gibi başını öne eğerek. O sırada servis açıldı. Şefin artistik, aksanlı Fransızca sunumu eşliğinde yemekler, aparatifler bir bir masaya inmeye başladı. Kadehler doldu, çatallar konuşmaya başladı.

''O halde bana biraz Paris'i anlat. Bu şehrin senin için anlamı nedir?''

''Nasıl söylesem bilmiyorum. Bu şehir bazen bana küfür ediyor gibi, aşağılıyor hor görüyor. Sonra hiç bir şey olmamış gibi yüzüme gülüp, neşelendiriyor beni. Bütün metropollerde durum aynı sanırım. Bu kent de çift karakterli, ikili oynuyor. Bazen yüzüme gülüyor, bazen arkamdan iş çeviriyor.''

Henric arkasına yaslandı, kollarını göğsünde düğümleyerek ''İstersen önce negatifleri sırala. En çok canını acıtanlardan başla. Bu şehirde yaşamanın seni yıpratan yanlarını duymak istiyorum.''

''Pekala. Öncelikle soğuk, suratsız insan portreleri görüyorum hava kararana dek. Herkes sürekli bire yerlere yetişmeye çalışıyor. Çocukların bile yüzleri gülmüyor. Aslına bakarsan bu şehirde çocukların yaşadığından da şüpheliyim. Karanlık bastıkça insanların maskeleri de saklanıyor gibi, bu seferde insanları arıyorum. Belli bir saatten sonra bir anda her yer ıssızlaşıyor. Bu kentte yaşayan milyonlarca kişinin nereye saklandığını merak ediyorum. Sürekli yeraltında yolculuk edince kendimi bir madenci gibi hissediyorum. Ülkemde adam yerine konulurken, burada sürekli ikinci sınıf göçmen muamelesi görüyorum. Sonra, Kuzey Afrika'nın yakıcı güneşini özlüyorum. Gömleğimin üst düğmelerini açıp kafamı soğuk suyun altına tutmak istiyorum. Belki biraz daha hoyrat yaşamak istiyorum. Bütün klişelerden uzakta, kaygısız, tedirgin olmadan...''

Henric araya girdi. ''Yalnız olduğunu düşünüyor musun? Ortadoğu toplulukları derin aile bağlarıyla örülüdür. Bunun eksikliğini hissettiğin oldu mu hiç?''

''Sokaklarda dolaşırken yalnız olmak bazen iyi geliyor. Ama ne zaman ki yürümekten yorulup, bir yerlerde durup dikildiğim zaman, ya da tek başına yemek yesem işte o zaman, yalnız olduğumun farkına varıyorum. İştahım kaçıyor...''

''Göçmen toplulukların sık yaşadığı sorunlar vardır. Kişiye ve karaktere göre bunların şiddeti ve oranı değişebilir. Genel olarak aidiyet yoksunluğu, yabancılık, yalnızlık, özlem, boşluk hissi, iki farklı kültürde gelişen ve ayak uydurmaya çalışan kişiliğin iç çatışması gibi. Ya da sürekli şüphecilik ve önyargı, toplumdan kendini soyutlamana...'' diye sıraladı doktor.


''Cenneti Iskalamak''Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin