1

1K 94 18
                                    




Dip'te kimi çevirip sorarsanız sorun benim bir serseri olduğumu söyler.

Gündüz vakti güneşin ve gece vakti de ayın göğe çıkışı nasıl sabit bir şey ise benim serseri oluşum da bu insanların gözünde değişmez bir gerçek. Aynen de öyle, serserinin tekiyim. Kokudan yanıma yaklaşamaz, zayıflığımdan iğrenirsiniz. Ama sakın bana acımaya kalkmayın. Çünkü zayıflığınızı fark edersem cüzdanınızı direkt cebe indiririm. Ve bundan zerre pişmanlık duymam. Sonuçta bu dünya, kurtların ve kuzuların dünyası. Hangisi olacağınız size kalmış.

Hayatta kalmak için uzun zaman önce kurt olmayı seçtim ben.

Buna mecburdum yoksa 17 yaşıma kadar hayatta kalamazdım. Bu şehir beni çiğneyip tükürür, sonra bir de üstüme işerdi.

Dip'in en favori mekanlarından biri olan Karga'ya geldiğimde kapının önünde sızan gruba selam verdim. Eğilip ceplerini kontrol etsem de barmen hesabını görmek için onları ters yüz etmiş olmalıydı, tek metelikleri bile yoktu.

Karga, eskiden şehrin itfaiye şebekesi tam anlamıyla gelişmemişken su depolamak için kullanılan iki katlı bir binaydı. Buranın müdavimleri su depolarının yer altına kadar uzandığını söylese de çok inanmıştım. Eski hali umrumda değildi. Şimdi fazla parası olup harcamak için yol bulamayanların ve keşlerin uğrak noktası olan bir bardı ve eh, söylemeden geçemeyeceğim, benim ekmek teknemdi. Buradaki çoğu kişiyi tanıyordum, dilsiz barmen de dahil. Çocuğun gerçekten dili yoktu, bir keresinde tutup ağzını açmışlardı ve ön sıradan izlerken buna tanık olmuştum. Sivri bir şeyle dili kesilmiş gibiydi, ne olduğuna dair tahminler havada uçuşsa da Karga'nın IQ seviyesi pek yüksek olmadığından gerçekle uzaktan yakından alakası yoktu teorilerin. Barmen çocuğun adını bilmiyordum, kimse bilmiyordu, sorsak söyler miydi emin değildim. Herkes ona Dilsiz derdi. Evet, kaba bir lakap ama en azından gerçek.

"Dilsiz, naber lan?" Kirli bar tezgahına yaslanabilmek için bir tabure çektim.

Dilsiz ya benimle yaşıt ya da benden küçüktü. Ama size bir bardak hazırlardı var ya...üf. Sırf onun içkileri için buraya gelen kodamanlar tanıyordum ben. Yetenekliydi ve tek dileğim, bir gün olur da kafası bozulup herkesi zehirlemeye karar verirse burada olmamaktı.

Başını eğip bana selam verdi ve kirli bir bardağı, kirden kararmış bir bezle temizlemeye başladı. Benim için. Çok düşünceli amına koyayım, şimdi ağlayacağım. Tezgahın altında hazırladığı şeyleri içmeyeceğimi bildiğinden benim için dolaptan bir bira çıkardı ve içine birkaç dilim portakal attı.

"Eyvallah." dedim bardağı alırken. Dilsiz'in kanlanmış gözlerine baktım. "Hiç uyumadın mı?"

Gözlerini devirip barı ve kendisini gösterdi, sonra da hayali bir saat işareti ile kolunu kaldırdı. "Ha, anladım. Çok kalabalıktı ve bakacak kimse yoktu. Sen de geceden beri ayaktasın?"

Sırıttı ve başını salladı. Dilsiz'le konuşmak kolaydı, anlaşmak da. Sanırım Dip'te yakınım diyebileceğim tek kişi oydu. Yani ortak ilgi alanlarımız falan yoktu. Dilsiz çalışmadığı zamanlarda uyurdu bense çalıp çırpardım. Dilsiz'e yakınım diyordum çünkü açlıktan gebereceğimi düşündüğüm zamanlar karnımı doyurmuştu. Bazen bayat bir ekmek, bazen müşterilerin geride bıraktığı meyve ve çerezler, bazen de kasabın kesip verdiği ne idüğü belirsiz etler. Dilsiz arkadaşım sayılırdı, götümü az kurtarmamıştı.

Portakal dilimlerini dişleyip kabuklarına kadar yuttum. Dilsiz'in ev yapımı birasını da kafaya diktikten sonra barın içini şöyle bir kolaçan ettim. Kodamanlar kendini direkt belli ediyordu, bayılıyordum sazan avına çıkmaya.

BEYAZ KARGA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin