"Karam?"Tak tak tak.
"Karam?"
Tak tak tak.
"Karam?"
"İki dakika çeneni kapat." dedim gözlerimi yumarken. "Sadece iki dakika."
Sessizlik.
Sonunda. Bir an hiç susmayacak sandım.
Pekâla, durumu gözden geçirince siki tuttuğumu fark ettim. Ayık kafayla çekemeyeceğim kadar sıçmıştım hatta. Öyle ki cebimdeki şekerler onları kullanmam için beni kışkırtıyordu. İradeymiş, öz disiplinmiş falan, hepsini sikerler. Sonuçta önemsiz bir hayat yaşayan önemsiz bir insandım. Kendime zarar versem ne olurdu vermesem ne olurdu? 17 yaşında olabilirdim ama ne bir isteğim ne de bir hayalim vardı. Öyle boş boş yaşıyordum, akıntıda sürüklenen kâğıt gemiler gibi. Belki de hastaydım. Hiçbir şeyi umursayamamak bir hastalık olsaydı eğer, ben tedavisi olmayan bu illet yüzünden çoktan toprağı boylamıştım.
"Karam!" Kapı tekrar yumruklandı. Lanet! Bu piçi unuttum. "İkiz! Kapıyı açar mısın? Konuşmak istiyorum!"
Cebimdeki şeffaf poşeti avcuma aldım. Şakaklarım sızlıyordu. En son sahilde olduğumu hatırlıyordum, sonra ibnenin biri başımın arkasına bastırarak beni bayıltmıştı. Gözlerimi açtığımda Kayra züppesiyle birlikte dandik bir kafedeydim ve önümde DNA sonuçlarıyla birlikte onlarca fotoğraf vardı. Zengin züppesi bir şeyler söylemişti ama o kadar kafa sikiyordu ki tınlamamıştım. O an ya onu yumruklayacaktım ya da tuvalete kaçacaktım.
İkincisini seçmiştim elbette.
Ama tahmin edemediğim şey, bu çocuğun sakız gibi peşimden gelmesiydi. Tuvalet kabinlerinden birine geçtiğim an kapı yumruklanmıştı, beni bir dakika yalnız bırakmamaya niyetliydi bu orospu çocuğu. Ah. Onu gebertmek istiyordum. Fazla parlak saçlarını tutup kafasını klozete sokmak istiyordum. Ama her şeyden çok uyuşmak istiyordum. Hiçbir şey hissedemeyecek kadar çok uyuşmak.
Şekerlerin şeffaf poşetini açarken kendimden iğrendim. Ölmek istedim. Ama beyaz renkli tozu elimin üstüne döktüğümde tüm ikilemlerim uçup gitti. Parmağımla tozları düz bir hâl alıncaya kadar yaydım. Kayra züppesi kapının ardında yine ötmeye başlamıştı. Elimi yüzüme yaklaştırdım ve çocuğun ikiz diye bağırmasını umursamadan burnumun bir deliğini kapatıp diğeriyle tozları hızlıca içime çektim.
Etkisi manyaktı. Kafama balyoz yemiş gibi sendeledim.
"Karam! Daha ne kadar orada saklanacaksın? Lütfen konuşalım!"
Tozların geri kalanını da çektim. Şimdi etki etmesi için birkaç dakika beklemem gerekecekti, daha sonra buradan çıkıp önümdeki saçmalıkla ilgilenebilirdim. Ona kadar saydım, parmaklarımın eklemlerini çıtlattım, başımı duvara yaslayıp tavanda sallanan boktan ışığa baktım. Tuvalet kabini etrafımda dönmeye başladığında yüzüme bir gülümseme yayıldı. Elimi kaldırıp göğsümü yokladım. Hayır, ağrı falan kalmamıştı. İçimde canlı olan ne varsa uyuşmuştu.
Kapı kulpuna asıldığımda orantısız bir güç uygulamış olacağım ki sertçe açıldı. Kayra piçi kapının tam önünde beklediği için bir anlığına sendeledi, geriye çekildi. Benden dört beş santim daha uzundu, yüz yüze gelince fark etmiştim bunu. Üzülmedim, sinirlenmedim, hiçbir şey hissetmedim. Ya duygularım yoktu benim ya da sikitiğimin uyuşturucuları kaliteli maldandı, çok iyi çalışıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ KARGA
ChickLitKaram, on yedisindeki çoğu veletten farklıydı. Dal gibi zayıftı, dış görünüşünü kıçına takmıyordu, hayatta kalmak için çoğu zaman çalıyordu ve uyuşturucu kullanıyordu. Kısacası boktan bir hayat yaşıyordu. Herkes mutlu olmak zorunda değil, diye düşün...