dieciocho¹⁸

2.2K 238 72
                                    

kampüse gelmiştim uzun bir aradan sonra, evet.

aslında bugün dersim yoktu ama chan pratik yapacağımızı söylemişti ve ısrar etmesi sonucu gelmiştim işte.

birlikte uyuduğumuz o günün üstünden bir ya da iki hafta geçti sanırım. chan her gün bana yazdı, benimle sohbet etti ve ben de onunla sohbet ettim. aramız iyiydi.

şimdi de bu yüzden pratik yapmaya gelmiştim, evde kendim çalışıyordum da.

kampüse girdiğim gibi etraftaki bakışları umursamadan üst kata çıkmaya çalıştım. neredeyse üç haftadır ortalarda olmayaşımın dedikodusunun döneceğini ben de biliyordum.

kulüp odasının olduğu yere çıktığımda bizim odanın önünde duran chan’ı gördüm, onun da bakışları anında benimle buluştu ve dudaklarına hemen bir gülümseme kondurdu.

“gelmişsin.” ben de hafif tebessüm edip “geleceğim dedim ya.” dedim. o da ağzının içinde bir “doğru...” mırıldandı ve “gel hadi.” diyerek odanın kapısını açtı.

ikimizin içeri girdiğini gören çocuklar beni görünce “oo...” tarzı sesler çıkarınca dayanamayıp güldüm.

aslında bir arada iyiydik.

“ay gelmiş buraların en iyi dansçısı!” felix gelip bana sarılınca ben de ona sarıldım “abartma be.” diyerek. felix kollarımın arasından ayrılıp gülmeye devam ederken “selam.” dedim salona.

“hoşgeldin.” dedi changbin’de ve hepimiz biraz oturup şarkı ve kareografi hakkında konuştuk.

kareografiyi sekiz kişiye uyarladığımızdan beri çalışıyorduk aslında hepimiz de. bugün de hep birlikte pratik yapacaktık işte, sonra da çıkıp bir şeyler yemeyi planlıyorduk.

biz konuşurken bakışlarım jisung ve hyunjin ikilisine takıldı. sürekli birbirlerine dokunuyorlardı ve etkileşim halindelerdi. bunu bir ara soracaktım hyunjin’e, ne ara samimi oldukları hakkında bir fikrim yoktu.

“yapalım artik pratiği, bir şeyler yeriz sonra da.” seungmin’in söylediğini hepimiz onayladıktan sonra pratik için ayağa kalktık.

ben üyelere geçeceği yerleri gösterirken jeongin şarkıyı açmış, hepimiz pratik yapmaya başlamıştık.

grubun dansçıları olarak üçümüzün olduğu yere geldiğimizde sesli bir nefes verdim önce, yanlış bir harekette kendimize zarar verebileceğimiz türden bir hareketti ve ben bu zamana kadar çalışsam da kendime pek güvenmiyordum.

hyunjin ve felix’i kontrol etmek için aynaya bakmıştım hareketi yaparken. tabii, kocaman bir hata da yapmıştım sanırım.

ayağımın burkulduğunu bileğimdeki felaket acıyla anlamış ama aptallığıma kızdığım için aynı şekilde devam etmeye çalışmıştım.

nasıl böyle aptalca bir hatayı yapabilirdim ki?

gözlerimin dolmasına ya da diğer şeylere aldırmadan dans etmeye devam ettim, sonuçta farkeden de yoktu beni şuanlık. işime geliyordu.

ama chan bir anda jeongin’e “müziği durdur.” deyince hepimiz chan’a baktık. felix “ne oldu?” diye sorarken chan bana yaklaştı.

“iyi misin?” hiçbir şey demeden başımı salladım. yaptığım aptalca hataya ağlamak istiyordum, çok.

“emin misin? gözlerin dolmuş.”

“iyiyim ben, niye ısrar ediyorsun?” ve kendime kızdığım için gözümden düşen bir yaş, harika. “minho... bileğin acıyor değil mi?”

dudaklarımı birbirine bastırıp başımı salladım. “gel bir bakalım oraya, basma ayağının üstüne.”

“basmadan nasıl yürüyeceğim? ayrıca, devam edelim geçer o.” çok utanıyordum. sanki hata yapmak bana müstahak değilmiş gibi hissediyordum, hata yapmayı sevmiyordum. küçük düşüyormuş gibi hissediyordum, en azından iyi olduğum şeyde hiçbir hata yapmamalıydım.

“gel bir müzik odasına geçelim, bakayım bileğine. geçmez o öyle dediğin gibi.” felix başını sallayıp “gitsene hyung.” dediğinde iç çektim, ağlamak istiyordum.

ben kocaman bir hayal kırıklığının tekiyim.

“kucağıma alayım mı?” chan’ın sorusu ile başımı sağa sola salladım. “hayır, bu çok utanç verici.” chan başını sallayıp kolunu bana uzattı. “tutun o halde, odaya götüreyim seni.”

chan’a elimi uzatmam ile birlikte elimi omzuna atmış ve “ağırlığını ver tamam mı, çekinme.” demişti. ben ağlamamak için kendimi zor tuttuğum için de, başımı sallamıştım sadece.

zaten çok uzak olmayan odaya ulaştığımızda chan beni koltuğa oturtmuş ve etrafına bakınmıştı. “hah, burada.” odadaki ilk yardım çantasını eline alıp bana baktı, bense gözlerim dolu bir şekilde ona bakıyordum.

“o kadar mı acıyor?” başımı salladım. kendimi küçük görmemi söylemekten iyi bir seçenekti, biliyordum. “geçecek güzelim, söz veriyorum.”

o ağzından kaçırdığı iltifat için bana endişe ile bakarken ben de başımı salladım. “tamam, geçir o hâlde.”

chan da bakışları şaşkın bir biçime dönerken başını sallamış ve bir ağrı kesici krem çıkarmıştı. onu bileğime doğru sürerken çok dikkatliydi, tüy kadar hafif bir şekilde dokunuyordu ve bu yüzden canım en az şekilde acıyordu.

“bir doktora ya da revire gitsek iyi olur gibi, sardıralım bunu.”

“nasıl dans edeceğim?” dedim mutsuz bir ses tonuyla. chan da gözlerimin içine bakarak “bir hafta dans etmediğin için hiçbir şey olmaz, kareografimiz tamam zaten.” dedi.

bunlara ikna olmam bir peri masalına inanmak gibi bir şeydi benim için.

“çalışmazsam yine böyle hatalar yaparım, herkes yapabiliyorken ben yapamadım. yeteneksizin tekiyim işte.” ben yine chan’a gereğinden fazla dürüsttüm.

“sen benim gördüğüm en yetenekli kişilerden birisin. sadece felix ve hyunjin’i lider olduğun için kontrol etmek istedin ve dikkat dağınıklığı yaşandı, hepsi bu. kendini küçük görme.”

kendimi küçük görmemem için bir sebep yoktu, bulamıyordum.

“biliyorum sözlerim sana bir anlam ifade etmiyor minho ama içindeki azim bile bir yeteneğin senin için. sen başarılı birisin ve kendine hatalarında yüklenmek yerine en iyisi olduğunu söyle, olur mu?”

başımı sağa sola sallayıp “hayır.” dedim. “minho sen gerçekten-”

“hayır, yanlış biliyorsun. sözlerin benim için bir anlam ifade ediyor.”

sözlerini önemsiyordum, yalansız.

bu ikiliye ölürmüşüm

gündem hakkında konuşmak istemiyorum pek, halkımız kendi kendini kuyuya atıp bizim gençliğimizi çaldı sadece. hepsi bu

bir de bu dancer’ın yazısına hiç güvenmiyorum bok gibiyse bok gibi deyin bana öyle geliyo da çünkü. en özgüvensiz olduğum ficim falan olabilir (classroom desksten sonra onu hiçbir şey geçemez)

bir de iki hafta kadar olmayacağım sınavlar sebebi ile, sonrası okullar kapanıyor zaten bol bol bölüm gelir

öptüm hepinizi ve üzülmeyin biz atamın çocuklarıyız yahu, bu ülkeyi er ya da geç adam edeceğiz

dancerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin