veinte²⁰

2.3K 200 138
                                    

yetişkin içerik.

elimi sıkıca kavrayan bir el ve binanın içindeki adım seslerimiz vardı. sessiz bir araba yolculuğundan sonra chan’ın binasına gelmiş, merdivenleri hızlı hızlı çıkarken bulmuştum kendimi.

altı numaralı dairenin önünde durduğumuzda chan elimi bırakmadan anahtarı yuvasına geçirmiş ve kapıyı açmıştı. beni kendisi ile beraber içeri sürükledi ve evin girişinde bulunan şifonyere yaslanmamı sağlayıp tek eliyle dairenin kapısını kapayıp, anahtarları şifonyerin üstüne bıraktı. sonra da ellerini iki yana koyup yüzümü izlemeye başladı.

chan bir hamle yapmıyordu, benden bekliyordu. farkındaydım. bu yüzden ceketinin yakalarından onu tutup kendime çektim ve dudaklarımı, dudaklarına bastırdım gözlerimi kapayarak.

dudaklarını aralayıp bana izin verdiğinde ise ikimiz de birbirimizin dudakları ile ilgilenmeye başladık.

ne kadar süre o pozisyonda, o şekilde öpüştüğümüzü bilmiyorum ama evde dudaklarımızdan çıkan ıslak sesten başka bir şey yoktu.

daha sonra bir köpeğin havlama sesi ikimizi de böldü. hatta benim yerimde hafifçe sıçramama bile neden oldu.

“ah, berry...” diye mırıldandı chan. sanırım bahsettiği köpeği buydu. köpek chan’a bakarken havlamaya devam etti, chan da ellerini şifonyerden çekip eğildi ve köpeğini kucağına aldı.

“köpeğinin isminin daha havalı olacağını düşünmüştüm.” dedim chan kucağındaki köpeğini severken. “havalı bir isime sahip olamayacak kadar sevimli, bence.” gülümsedim, doğru söylüyordu.

“öyle sahiden...” diye mırıldandım. sonra sessizlik olunca chan kucağındaki köpeği bana uzatıp “kucağına almak ister misin?” dedi.

“bilmem ki...”

“al hadi.” berry’i bana uzattığında tedirgin olsam da aynen chan gibi kucağımda tuttum, sonra berry yüzümü koklamaya başladı. ürkekçe bekledikten sonra yüzüme bir dil darbesi yemiştim, huylanıp kıkırdadım.

chan’ın tebessüm ederek ikimizi izlediğini gördüm. bir süre sonra berry kucağımdan inmek istedi ve ikimizi de bırakıp salona doğru gitti.

“salona gidelim mi?” diye sordu bana chan, başımı sağa sola salladım. “odana gidelim.” chan dediğimi ağzının içinde yuvarlayarak tekrar etti. “odama gidelim... peki, gidelim.”

odası uzun girişin tam karşısındaydı. elimden tutup beni odasına götürdü. sonra kapıyı kapattı, sırtım kapıya yaslıydı.

“chan.” diye fısıldadım, gözlerimin içine bakıp “minho?” diye mırıldandı. “öpsene beni.”

“hâlâ gerçek değilmiş gibi.” dedi. “ne?”

“beni istemen... her anlamda istemen, gerçek değilmiş gibi.” gülümsedim, gülümsedi. sonra bir elini kravatıma koyup kravatımı kavradı ve beni kendine yaklaştırıp dudaklarımı öpmeye başladı.

işlerin yavaş bir şekilde gitmesi sinirimi hiç bozmuyordu, aksine onunla saatlerce öpüşsem ve o ana gelmemek için ikimiz de inat etsek de bu benim için sorun olmazdı.

öpüşmemiz alevlenince istemeden chan’ın üzerine doğru yürüdüm ve onun yatağa oturmasını sağladım, sonra kendimi direkt olarak kucağına bıraktım.

dancerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin