Mara Hatun kısa zaman da yola çıktığı için şafak vakti orda olmuştu Sultan Mehmet telaşından erken vakitte gelmişti ikisi de birbirine sarılmıştı
"Mektupta yazdıklarını okudum Mehmed"
"Ne yapacağım ben! O kadar emek vermiştim!"
Mara Hatun bir süre söylememek için kendini sıkmıştı ama sonunda o cümle ağazından çıkmıştı
"Sulh yapmak zorundasın mehmed! Yoksa onları oylayamazsın!"
Fatih Sultan Mehmed sulh lafını duyunca sinirlermişti kaşlarını çattı
"Sulh mu? Delir miyim ben bu başarısızlık olarak kabul edilir arkamda onca paşa,asker varken sulh mu yapmamı bekliyorsun!"
"Bunu yapmak zorundasın Mehmet eğer Papa'nın askerleri gelirse ve sen Osmanlıyı ordusuyla savaş girersen kaybedersin kaybetmek daha büyüğü gelir! Ülken kaybeder ordun ölür! Hatta ve hatta senin doğacak evlatların Vlad,Radu gibi olur! Bunu unutma köle olarak kalan bir ülke haline gelir Osmanlı"
Fatih Sultan Mehmed bu sözleri duyunca duraksamıştı
"Mehmed en azından Papa askerlerini çekene kadar gizlice düşman olmalısın,hatta o saraya dahi sızlamalısın.."
Fatih Sultan Mehmed bir süre bu sözler üzerin de düşündü
"Madem çekilmemi istiyorsun sen de bana destek olacaksın o saraya gideceksek birlikte gideceğiz"
Mara Hatun gülümseyerek Fatih Sultan Mehmed koluna dokundu
"Elbette mehmed seni yanlız bırakmayacağım"
Fatih Sultan Mehmed bir an önce meydan doğru ilerlemişti Mara Hatun tekrar Sırbistan sarayına dönmek için yola çıkmıştı..
- Konstantinopolis -
Bütün gece kutlamalar yapılmıştı bir süre durup gitmiştim ardından ne olduğunu bilmiyordum hızlıca erken vakitte kalmıştım hava yeni yeni aydınlanıyordu hızlıca üstümü giydim ormanda yürüyüşe çıkmak için hazırlandım hava soğuktu o yüzden üstüme kalın mavi güzel bir ceket almıştım eski hallerim akılma geldi okula yetişmek için cebelleştiğim günler gelmiş bir nevi yüzüm de gülümseme olmuştu hava cidden çok soğuktu o yüzden bende daha maratonlu koşmaya başladım tam ben ormanda koşarken sabah'ın köründe giden bir at arabası görmüştüm dikkatimi çekmişti tam o sırada yağmacılar olduğunu tahmin ettiğim adamlardi yavaşça bulduğum ilk ağacın arkasına sakladım onların savaşmasını izledim elimden bir şey gelmiyor du çünkü ne kadar yanımda Kılıç'ım olsa da eğitimim yoktu aniden adam kadının kolunda tutmuştu o an hislerim bana tercüman olmuştu direkt oraya daldım elimde ki kılıç çıkardım ve dövüşmeye başladım amatör olduğum belliydi 15 dakikalik mücadeleden sonra adamlar ya kaçmış ya da ölmüştü
"Mehmed haklıymış yanıma daha fazla adam almalıydım.."
Mehmed? Mehmed diyince kalbim hızlı hızlı atamaya başlamıştı Yoksa Fatih Sultan Mehmed validesi miydi? Kadın bana doğru yaklaştı gülümsedi
"Gerçekten teşekkür ederim sen olmasaydın bu kalleşlere yem olmayacaktım.."
"Ne demek hanımefendi.."
"Bu arada sana kendimi tanıtmak isterim ben merhum Sultan Muradın eşi Prenses Mara.. Peki senin adın nedir güzel kız?"
Fatih Sultan Mehmed akıl aldığı manevi validesiydi şaşırmıştım yüzüm de ki şaşkınlık gizliyemedim hızlıca kafamı eğmiştim
"Ariel efendim ama benim sizden hiç bir beklentim yok sadece işim de gücün de olan bir tüccarın kızıyım.."
Yavaşça koluma dokundu sıcak ve samimi bir şekilde
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~ Gelecekten Geçmişe
Historical FictionBir tarih öğrencisi Fatih Sultan Mehmed Dönemini araştırmak için yola koyulur ama hiç ummadığı bir şey yaşanır ve 1453'e zaman yolculuğu yapar.. *Tarih ile ilgisi yoktur, sadece kendimce kurguluyorum.*