Hyunjin, bir mafya ekibinin lideri, genişçe bir evin genişçe salonunda oturuyor ve iki medeni insan gibi bir kavgayı sonlandırmak için kahve yapan adamı bekliyordu.
Artık yaşlanmış olan adam elinde iki fincan kahveyle içeri girip birini Hyunjin'in önüne bıraktı. "Konuş artık Hwang, başım ağrıyor."
Hyunjin önüne koyulmuş kahve bardağını kenara ittirip ellerini önünde birleştirdi. "Kumar masasında benden çaldığın paramı istiyorum senden, kahve değil."
"Ben çalmadım Hwang, ben çalmak nedir bilmem ki." dedi adam gülerek.
İçeriye giren tek ışık olan ay ışığı Hyunjin'in keskin hatlı yüzüne yansıyordu. "Çaldın, hile yaptın."
"Kanıtlasana. Hile yaptığımı kanıtlasana!"
"Kartları sen dağıtmak istedin, yüzük parmağında ise aynalı yüzük vardı, bütün kartları tek tek gördün."
Adamın alaycılığı bir türlü bitmiyordu. "Gördüysem ne olmuş, bu yaşlı kafa o kadar kartı aklında tutabilir mi sence?" Deyip işaret parmağıyla kafasının yanına iki kez vurdu.
Hyunjin'in bahsettiği aynalı yüzük hala adamın parmağındaydı. Kendi yansımasını ayna gibi görebiliyordu. Aynı zamanda kemerinde gizlediği silahı da görebiliyordu. "O yaşlı kafanı patlatmamı istemiyorsan paramı ver." Dedi. Sonuçta ikisinde de silah vardı.
Adam silahını çıkardığı an Hyunjin de ona ayak uydurarak aynı anda ona silahını doğrulttu.
"Al o zaman paranı Hwang, beni vurmayı başarırsan paraların tuvaletin yanındaki odada kasada; eğer ben seni vurursam bütün servetin benimdir."
"İlk adam öldürüşün değil, son da olmayacak." deyip sarı saçlarını eliyle hafifçe geriye doğru taradı.
Adamın Hyunjin'i manipüle etmeye çalıştığı çok belliydi. Ancak Hyunjin bu numaraya bu sefer kanmayacaktı.
"Sıkıldım." dedi adam. Bu sırada elini yavaşça tetiğe götürüyordu.
Hyunjin hızla ayağa kalkıp tetiği çekti.
BAM
Artık kocaman oturma odasında hayatta olan tek kişiydi. "İyi geceler." deyip kanlar içindeki bedeni oturma odasında bırakıp tuvaletin yanındaki odayı bulmaya çalıştı.
Sonunda odayı bulmuştu ancak içeriden ağlama sesleri geliyordu.
"Siktir," dedi "Bu adamın bir de çocuğu mu varmış?"
Küçük bir çocuktan çok bir yetişkinin sesi gibiydi.
Odaya girip sessizce ağlama seslerinin geldiği dolaba baktı. Hızlıca kapağı açtığında içeride ağlayan bir gençle göz göze geldi. Kulaklarını kapatmıştı.
İşte bu Hyunjin'in başına iş açabilecek biriydi. Onu da öldürmesi gerekiyordu ama o an içi el vermedi. Gencecik birini öldürmek istemedi. Eğer iyi eğitilirse ekibine çok yararlı birisi olabilirdi.
"Kalk, benimle geliyorsun."
"Babam..." dedi genç. "Babam öldü mü?"
Hyunjin bu parlak gözlerde sağlam bir mafyalık geleceği gördü. Onu öldürmeye kıyamadı, onu yanına alsa en fazla ne olurdu ki?
"Bunu anlatması çok zor, benimle gel." deyip gencin kolunu tuttu.
Genç kolunu hızlıca çekip gözlerinden akan yaşları sildi. "Annem tanımadığım kişilere güvenmememi söylemişti."
Hyunjin derin bir iç geçirdi. "Bak çocuk, vaktim yok ve tüymem lazım tamam mı? Benimle gel ve babandan sonsuza kadar uzaklaş."
"Düşünmem lazım." dedi sanki alay eder gibi. "Annemi dinlemezsem üzülür."
"Polisler gelip babanı senin öldürdüğünü düşündüklerinde daha çok üzülecek ama!"
Karşısındaki gencin bir anda gözleri endişeyle parladı "Hayır, babamı ben öldürmedim! Annem üzülmesin!" diyerek tekrar hıçkırmaya ve ağlamaya başladı.
"Ağlama." dedi Hyunjin sanki çok bir yardımı dokunacakmış gibi. Gözlerini devirip "Adın ne senin?" diye sordu hıçkırıkları yüzünden nefes bile alamayan gence.
"J-jeongin..."
"Harika, şimdi git yüzünü yıka eşyalarını topla ve benimle gel."
"Ama seni tanımıyorum-"
Jeongin'in sözünü kesti Hyunjin. "Benim adım Hyunjin, 25 yaşındayım, polisler gelmeden kaçmak zorundayım, aşktan nefret ederim. Artık beni tanıdığına göre gel benimle."
"Ama-"
"Peki Jeongin, ben gidiyorum sana polislerle iyi eğlenceler." deyip gerçekten gidiyormuş gibi kapıdan çıktı.
Jeongin ise hemen arkasından "Tamam dur geliyorum!" diyerek koşmaya başladı. Odasının kapısına vardığında bulunduğu konumdan oturma odasını görebiliyordu. Babasının cesedi ve yerlerdeki kanlar gözüne ilk ilişen şeylerdi.
"Babama ne olmuş öyle..."
"O tarafa bakma Jeongin." dedi Hyunjin. Bir genci bu görüntülere maruz bıraktığı için bir saniyeliğine bile olsa yüreği sızladı.
"Neden öldü?"
"Çok hastaydı, beni doktorlar gönderdi." dedi alayla. Jeongin'in buna inanmasını beklemiyordu tabi.
Jeongin içeri girip çantasının içine rastgele birkaç kıyafet ve kenarda rafta duran dört tane oyuncağı atıp dış kapıya yöneldi.
Çantasına attığı birkaç şeyle bile tüm odası bomboş olmuştu.
Bu evde değer görmediği çok belliydi, çalışma masası, yatağı, dolabı ve diğer tüm eşyaları eskimiş ve yer yer kırılıp dökülmüştü.
En son da küçük bir çekmeceden günlük benzeri bir defteri alıp çantasını omzuna attı ve ayakkabılarını giyip Hyunjin'e baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Little Kid , Hyunin
FanfictionHyunjin öldürdüğü düşmanının bir oğlu olduğunu öğrenir, genci yetiştirmek için kendi yanına alır. Ancak Jeongin'in Little Space sendromuna sahip olduğunu bilmemektedir. Little Space: kişinin yaşının aksine bir çocuk gibi davranması olarak tanımlanab...