"Jeongin, nasılsın?"
"Anne?"
Beyaz elbiseli kadın kollarını açarak oğlunu sıkıca sardı. Yumuşak saçlarını okşayıp ufak bir öpücük kondurdu.
Gözünden yaşlar damlayan Jeongin yavaşça kafasını kaldırıp annesinin gözlerinin içine baktı. "Seni çok özledim." dedi kafasını annesinin omzuna gömerken.
Annesinin huzur verici kokusu ve güven verici kollarının arasında uzun zaman sonra ilk kez bu kadar mutluydu.
"Ben de seni çok özledim. Sana iyi bakıyorlar mı?"
"Beni seviyorlar, ama korkuyorum."
"Neden?"
Jeongin kafasını kaldırıp annesinin yüzüne baktı. "Bilmiyorum, onlar gerçekten acımasız ve... soğukkanlı insanlar."
Annesi sakince gülümsedi.
"Hyunjin babanı öldürdüğü için bu kadar korkuyorsun değil mi?"
Jeongin daha o demeden annesinin her şeyi anlayışıyla şaşırdı. "Evet. Her ne olursa olsun o benim babam ve..." yutkunup boğazında düğümlenen hıçkırığı temizledi. "Onu öldüren kişiyi sevmek ihanet gibi geliyor."
"Anlıyorum." deyip bir süreliğine uzaklara baktı annesi. Oğlunun alnına ve yanaklarına öpücükler kondurdu. Ona iyi gelecek cümleleri arıyordu belli ki.
"İhanet değil, senin için doğru olanı yapmaktan çekinme." diyebildi ağzının içinde. O cümleleri toparlayamamış olsa bile Jeongin onun demeye çalıştığı her şeyi anlamıştı güzel yüzüne bakarak.
Annesi yavaşça Jeongin'in etrafındaki kollarını gevşetip son bir kez yanağına bir öpücük kondurdu. İkisi de bu anın sonsuza kadar sürmesini diledi o anda.
"Vakit doldu Jeongin, gitmem gerek."
Jeongin ne dediğini anlamadı, neyin vaktiydi dolan? Ne güzel vakit geçiriyorlardı işte, nereye gidiyordu ki durduk yere?
Bir anda gözleri açıldı ve yer yer lekeli tavana bakakaldı. Bir anda her yer bulanıklaştı. Yüzüstü dönüp kafasını yastığa gömerek hıçkırmaya başladı. Annesinin gidişiyle hissettiği boşluk biraz olsun hafiflemişken rüyasına girerek her şeyin başa sarması...
Sessizce bağırıyor, kafasını yastığa vuruyordu.
Uzun bir süre sonra annesini görebilmek canını o kadar acıtmıştı ki...
Dakikalar boyunca öylece yastığı yumrukladıktan sonra kendine gelmek için dışarı çıkmaya karar verdi, dışarısı zifiri karanlık olsa bile.
Parmak uçlarında adımlayarak üstüne bir kapüşonlu ve bir eşofman geçirip koridora adımladı.
Felix'in odasının ışığı yanıyor, Minho'nun odasından ise sesler geliyordu. Parmak ucunda Minho'nun kapısına gelip içeride karanlıkta telefonla konuşan bedene baktı.
"Yeonjun, dur, lütfen dinle."
"Ben daha fazla seni dinlemek istemiyorum Minho. Bu sefer hangi yalana sığınacaksın?"
"İlaçlarımı almaya başladım, çocuğa da alıştım zaten..."
"Konu çocuk değil Minho. Konu sensin."
"Her şey abimin vefatıyla oldu Yeonjun, bu kadar hastalıklı olmayı ben seçmedim."
"Abinin vefatıyla kandıramazsın beni!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Little Kid , Hyunin
FanfictionHyunjin öldürdüğü düşmanının bir oğlu olduğunu öğrenir, genci yetiştirmek için kendi yanına alır. Ancak Jeongin'in Little Space sendromuna sahip olduğunu bilmemektedir. Little Space: kişinin yaşının aksine bir çocuk gibi davranması olarak tanımlanab...