"Seni seviyorum Jeongin."
—-
"Ne?""Ne, ne?" Duraklayıp Jeongin'in tuhaf bir ifadeye bürünmüş yüzüne baktı. "Ağzımdan kaçtı, yanlış anlamışsındır."
...
Uzandığı yatağında bir sağa bir sola dönerken kafasında yankılanan cümleyi susturmaya çalıştı. "Beni sevmiyor zaten, gitmeyeyim diye yapmıştır." diyerek kendini susturmaya çalıştı.
Çocuk olmayı seviyordu ve burası da onu büyümek zorunda bırakan bir evdi, gitmesi gerekiyordu.
Kafasında hep aynı sahne dolaşıyordu ve buna engel olamıyordu. Gözleri ve burnu kızarmış Hyunjin bir anda seni seviyorum deyip ardından yanlış anladın diyerek konuyu çeviriyor, eve girdikleri andan itibaren sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi herkes eski yaşamına dönüyor.
Sadece seni kendine çekmeye çalıştı, olgun düşün! Diyen bir ses belirdi aniden kafasında.
Ya beni gerçekten sevdiği için söylemişse? Dedi diğer ses de.
İki sesi de susturacak şekilde "Yeter." dedi tavana bakarken. "Ben çocuk olarak mutluyum; kaçmak yok, üzülmek yok."
Birbiriyle çelişen sesler tekrardan aynı cümleyi kulaklarına fısıldarken hızlıca yattığı yerde doğrulup mutfağa doğru adımlamaya başladı.
Kimse uyanmasın diye parmak uçlarında ilerliyor, bu düşünceyi aklından atabilmek için elinden gelen her şeyi yapıyordu.
Mutfağın kapısını yavaşça açarak ufak boşluktan içeri süzüldü. İçeri girdiği gibi ışığı açtı ve mutfaktaki küçük masada oturan ikiliyle göz göze geldi.
"Chan? Changbin?" Masaya yaklaştı. "Uyuyorsunuz sanıyordum."
"Ben uyumam Jeongin." Dedi Chan sandalyesinde geri yaslanıp. Jeongin'in gözleri masaya kaydığında birkaç hap, bir saat ve bir şişe su gördü.
"Haplar ne için?" dedi en meraklı ifadesiyle.
Changbin elini kaldırıp "Benim için." dedi. Jeongin daha fazla sorgulayıp kavga çıkarmamak adına masumca tezgahta duran bardağa musluktan suyu doldurup tek seferde içti.
Chan bir anda "Oturmanı istiyorum, bir şeyler konuşalım." dedi gencin uykulu gözlerine aldırmadan.
Jeongin gece yarısı sohbetlerini sevmediğinden geçiştirmeye çalıştı. "Uykum var."
Chan sesi sert bir tonda cümlesini tekrarladı. "Otur. Konuşalım." Bunun bir rica değil emir olduğunu bilen Jeongin ise usulca Changbin'in yanındaki sandalyeye kuruldu.
"Konuyu biliyorsundur."
"Hyunjin size sabah olanlardan mı bahsetti?"
"Evet. Ayrıca bize yük olmuyorsun."
"Oluyorum, farkındayım." diyerek bu sefer o Chan'ın sözünü kesti. Her zamankinin aksine. "Çocuk olmayı seviyorum ama her şeyin zamanı vardır değil mi?"
"Sonunda bunu anlamanı sevdim."
Changbin konuya aniden dahil olarak "Silah eğitimini verebilirim." dedi gülümseyerek. Her zamanki somurtkan ve soğukkanlı Changbin yerine daha neşeli bir adam vardı sanki karşısında. Haplarla ilgili olduğunu düşünerek bozuntuya vermedi Jeongin. "Orasını bilmiyorum. Annemi bir kez olsun gururlandırabilmek için iyi bir çocuk olmak istiyorum."
Kenarda duran su bardağından birkaç yudum alıp boğazını ıslattı Changbin. "Anneni neden gururlandıramayasın ki? Filinta gibisin, beyefendisin, neşelisin..." Jeongin'i baştan aşağı süzdü. "Çocuksu bir yapın var..?" dedi onun bu cümleye darılacağını düşünerek.
"Var." diyerek bu cümleyi kabul etti Jeongin.
"Başkalarına yardım eden iyi niyetli biri olman neden seni kötü yapsın ki?"
Jeongin kuruluktan acımaya başlamış boğazı yüzünden yutkunup "Yardım ettiğim kişiler hayır kurumu değil. Bir suça ortaklık ediyorum." dedi.
Haklıydı.
Changbin kenarda duran hap kutusunun altından bir kağıt parçasını Jeongin'in eline tutuşturdu. "Yetişkin olup ayrıldığında bunu okumanı istiyorum." Jeongin'in soru sormaya hazır ifadesini fark edip susması için elini kaldırdı. "Zamanı gelince anlarsın."
Jeongin anladığını belli ederek başını salladı. Nihayet aklına gelen şeyle Chan'a dönüp o soruyu sordu.
"Hyunjin size konuşmamızın ne kadarını anlattı?"
"Göğsünün altındaki yarayı ve bir anda gelen büyüme isteğini bileceğimiz kadar." Masanın üzerinden Jeongin'e doğru eğildi. "Bak ne diyeceğim; herkesin gönlü olsun istiyorsan sana bir haftada çocukken yapamadığın her şeyi yaptıralım, ne dersin?"
Dalga geçiyor olmalıydı. İstediği gibi açıp kapatabileceği bir oyun modu değildi sonuçta bu.
"Beni anlaman lazım Chan, elimde olan bir şey değil."
"Elinde Jeongin, elinde. Sorumluluklarından çocukça kaçmak yerine olgunca onlarla başa çıkman lazım." Jeongin'e güven vermesi için gülümsedi. "Bana güvenmeni istiyorum."
"Hyunjin konuştuklarımızı anlattıysa bunun cevabını biliyorsundur."
Onlara güvenmediğini birkaç kez daha dile getirmek istemiyordu, bunu ilk söyleyişinde Hyunjin'in yüzünün nasıl düştüğü geldi gözlerinin önüne.
"Biliyorum."
Jeongin hızlıca ayağa kalkıp kapıya yöneldi. Bu konuşmayı daha fazla uzatmak istemiyordu.
Elini kapı koluna attığında aklına gelen soruyla Chan'a döndü hızlıca. "Hyunjin birini sevse bunu nasıl söylerdi."
"Hyunjin korkaktır." dedi Changbin. "Bir anda yüzüne söyler, sonra hiçbir şey olmamış gibi davranır." Gülerek elini hap kutusuna tekrar attığında eline sertçe vuran Chan'ın yüzüne masumca baktı.
İkisi atışmaya başlarken hızla sorulara müsade etmeden mutfaktan ayrıldı Jeongin.
Changbin neden hap kullanıyordu, neden bu kadar neşeliydi? Chan neden Hyunjin'in bahsettiklerinden söz etmedi?
Hyunjin gerçekten onu sevdiği için mi öyle demişti?
Bilmiyordu. Uzaklaşması gerekiyormuş gibi hissediyordu.
"Tamam." Dedi. "Ben en iyisi iyi bir çocuk olarak kalmalıyım."
Tam da öyle yapacaktı. Hiçbir şey olmamış gibi davranırsa her şey düzelirdi.
—-
Fici yanlışlıkla kaydırdım bu yüzden toparlamaya çalışıyorum.Bu geçiş bölümü zaten az biraz kaos var yolda
Bu süre zarfında taslak biriktirmeye çalıştığım için beklediniz bu kadar
🦍💨Yani öyle işte taslakları düzenleyip atıcam artık
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Little Kid , Hyunin
FanfictionHyunjin öldürdüğü düşmanının bir oğlu olduğunu öğrenir, genci yetiştirmek için kendi yanına alır. Ancak Jeongin'in Little Space sendromuna sahip olduğunu bilmemektedir. Little Space: kişinin yaşının aksine bir çocuk gibi davranması olarak tanımlanab...