10: |Korku!|

174 29 58
                                    

Dehşet bir an.

Zaaf, insanı çileden çıkartan uçsuz bucaksız bir zaaf bahsettigim. Ellerinin titrediği, kaybetme duygusunu kalbinde en acı şekilde hissettiğin inanılmaz bir duygu. Aniden zihnimde canlanan geçmiş senaryolar, sonu gelmeyen korkunç pişmanlıklar... Kendimiz için neyin iyi veya neyin kötü olduğunu anlamadığımız o süreç.

Şimdi duvarı izlerken, Seokjin'in gitmesinin üzerinden geçen iki saatten sonra, gözlerime asla uyku girmemişti. Uyanmayayım diye sakince saçlarımı okşaması, başımı halıya sakince bırakması ve kahverengi ceketini üzerime yorgan misali örtmesinin üzerinden iki saat geçmişti. Ben ise aylardır içinde bulunduğumuz durumu düşünmeden edemeyecek bir sürece girmiştim.

Saat sabah beş, güneşin doğmak için çırpındığı, havanın hafif soğuk olduğu saatler... Ellerimi kaldırıp bir süre avuç içlerimi izledim. Onun dudaklarının hayat bulduğu, benimse her gün kendimi yaralamak için kullandığım ellerime baktım. Söz vermiştim, söz vermiştim yapmayacaktım hiçbir şey. Gözlerimi sıkıca kapatıp, bulanan midemi es geçtim. Çok hızlı, aç karnıma içtiğim sigara beni dağıtmıştı. Beynimin dönmesine, bedenimin ezilmesine neden olmuştu.

Yerdeki izmariti izlerken, tekrardan elime aldım. Ucunu yakıp, derin bir nefes çektikten sonra bir süre baktım ateşine. Tenimde bıraktığı izi, bedenimdeki hissine olan zaafımı atamıyordum zihnimden. Bastırabilirdim, tam şu an canımı yakabilirdim lakin, o adama ihanet edemezdim. Söz vermiştim, eğer yaparsam giderdi biliyordum. Bunu istiyor muydum?

Ben duygularını belli edemeyen, insanlar tarafından kalpsiz gibi anılan, umursamaz biriydim hep. Şimdi birisi vardı ve onu kendimden daha çok umursuyordum. Elimdeki izmariti tekrardan söndürüp, balkondan aşağı attım. Yapmaya elim gitmemişti, yapmamam gerekiyordu. Zemine avucumu bastırıp, zor da olsa kalktım yerimden. Soğuk, buz gibi bir duş alacaktım.

Üstümdekileri tek tek çıkartırken, seokjin'in ceketini sandalyeye astım. Burnumu boyun kısmına yaklaştırdığımda, eşsiz kokusu sindi burnuma. Resmen içimde bir şeyler kıpırdandı. Kokusu bile yetiyordu beni kendime getirmeye. Sonunda çıplak kaldığımda, banyoya girdim. Aynasızdı burası, aynalardan nefret ediyordum. Fotoğraf çekinmekten de nefret ediyordum. Hiç fotoğrafım yoktu telefonumda, herhangi bir yerde.

Soğuk suyun altına girdiğimde, sol kolumu yasladım duvara. Bir süre çiziklerimi seyrettim. Seokjin haklıydı, acımasızdım. Kendime o kadar acımıyor, o kadar değer vermiyordum ki, asla umursamıyordum. Soğuk su kesiklerin üzerine her çarptığında, ilk kez canım acımıştı. O kadar derinlerdi, öylesine sonsuzlardı ki, anlamamıştım. Şimdi bakıyordum da, asla iyileşmeyeceklerdi.

Kabuk bağlayacaktı ama asla, asla iyileşmeyeceklerdi. Benimle beraber her gün daha da çok kanayacak, asla kabuk tutmayacaktı. Omzuma doğru gözlerimi çıkardığımda, hani çocukken ilk iğne vurulduğunuzda kalan iz gibi, beyazımsı iz kalmıştı. Sigaranın yanığı geçmişti ama hala çok tazeydi. Yüzümü soğuk suya doğru dönüp, nefessiz kalana kadar durdum.

Birkaç ay önce, denize gittiğimde boğulma hissini merak etmiştim. Yanımda kimse yoktu. İnsanlar sevdikleriyle, ailesiyle gelmişti lakin benim yanımdaki ailem, çok yabancıydı bana. Babam, annem, ablam, kardeşim... Sadece suyun bana neler yapabileceğini görmek istemiştim. Dalganın beni içine almasıyla, bedenim ters dönmüştü. Suyun altındaydım, çıkmak için çırpınmam sanıyordum lakin berbat bir histi. Yaşamaktan, nefes almaktan daha korkunçtu. Nefes almak isteyip, aldığında öleceğini bilmek, her şeyin tek bir harekete bakması... Babam ilk kez, bilmeden de olsa beni kurtarmıştı.

Şimdi her şeyi soğuk bir suyun altında düşünürken, ölmek için genç olduğumu lakin benim elimden her şeyimi aldıklarını biliyordum. Birine güvenebilme hissimi, sevebilme hissimi almışlardı elimden. İnsanlar; zamanında hayatımın merkezi olan o insanlar, şimdilerde benim için ölü sayılan o insanlar, benim elimden her şeyimi almışlardı.

46. Sokak ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin