3: |Güz rüyası|

240 39 130
                                    

Heyecanlıydım...

Ellerim, adeta durmak bilmeyen bir makine gibiydi. Bedenimin kontrolünü iyice kaybetmiştim. Kafamın içinde dönüp duran, asla cevabını düşünsem dahi bulamadığım, dehşet çarpıcı sorular dönüyordu. Bir hafta, koca bir hafta geçmişti ve gelmemişti. Gerçi, neden onun gelmesini her gün burda beklemiştim?

Yalnızdım ve elbette konuşacak, beni tanımayan birine ihtiyacım vardı. Bana asla zarar veremeyecek, beni üzemeyecek, ne yaparsa yapsın demirden ördüğüm duvarları yıkamayacak biriydi. Elbette onu beklemem, bana çok normal geliyordu. Şimdi, hava yavaşça karardığında ve güneşe veda ettiğinde; en sevdiğim zaman dilimine yaklaşmıştım.

Birkaç saat sonra sokak lambası yanacak, düşlerim devreye girecekti.

Salonun ortasındaki masada duran kitabı elime alıp, dumanı tüten kahvemi de yanıma alıp balkona çıktım. Yüzüme değen sıcak rüzgar, gülümsetmişti beni. Bazen bu size bir balkon gibi gelebilirdi. Her evin, her katın bir balkonu olması sizin için bir şeyler ifade etmeyebilirdi. Lakin ben, ben burayı evimden daha çok ev biliyordum. Kesinlikle her evin balkonunun, kendine has bir hikayesi vardı.

Mesela karşı komşumun balkonundan, çocuk sesleri yükselirdi. Küçük kız kardeşiyle oyunlar oynar, bazen onunla tartışırdı. Güzel bir hikaye dönüyordu orda. Hemen çaprazımda yeni evlenmiş, çift vardı. Genç adam, eşi için balkona bir televizyon almış, her gece muhakkak bir film izliyorlardı. Bazen maç izliyorlar ve heyecanlı sesleri tüm mahalleyi sarıyordu. Bunu seviyordum, hala birilerinin yaşama olan sevgisi beni sevindiriyordu.

Yan komşum, yaşlı teyze ve amca. İkisi harika insanlardı. Bazen bana yemek getirir, benimle konuşurlardı. Onlarla olan konuşmalarım bana masal gibi gelirdi. Yılların birikmişliği, görmüş geçirmiş olmaları ve müthiş kitap zevkleri... Sürekli birbirimize kitaplar verirdik. Biliyordum, okumaları çok zordu. Yaşlılar ve gözleri ikisinin de iyiye gitmiyordu ama yine de, sırf beni kırmamak için alıyordular o kitapları...

Kulağımda çalan müzikle beraber açılan sokak lambası, elimdeki kitabın sayfasını açmama neden oldu. Orta sayfadan devam edip, birkaç yaprak çevirdikten sonra bırakacaktım. Bugün pek keyfim yoktu ve nedenini bilmiyordum. Okudukça okuyasım geliyor, bazen de bir yaprak bile çevirmek istemiyordum. Lakin, bu kitabı en kötü halimde bile vahşice bitirmek istiyordum. Her satırda, her yaprakta kendimi görüyor olmak zehirli bir acı salıyordu göğsüme.

Ben düşüncelerimle boğuşurken, aşağıdan gelen tıkırtılarla olduğum yerde dikeldim. Elimdeki kitap yere düşüp, son okuduğum sayfanın açık kalmasına neden olmuştu. Titreyen ellerim, boğazımda atan kalbim beni amansız bir durumun içine sokuyordu. Bu hissettiklerimin ne olduğunu, neden olduğunu bilmiyordum. Bir şeyler vardı ben de, sonu beni öldürecek bir şeyler.

Balkonun ordan içeriye doğru atılan bacakla gerilesem de, onun geldiğini anlamıştım. Anlamsızca içeri girmeye çalışan adama bakarken, ona dokunmamak için öylece bekliyordum. İnsanlarla teması sevmezdim. Ayrıca neden kapıdan gelmek varken, yine burdan gelmişti? Ayakları yere değdiğinde, üzerini silkeleyip bana kocaman bir gülümsemeyle bakmaya başladı.

"Neden kapıdan gelmedin?" Yorulduğu belliydi. İkinci kata tırmanmak onu yormuş olmalıydı. Hemen geçen seferki gibi yere oturup, bana bakmaya başladı. "Bilmem böylesi daha güzel." Gülümsedim. Gerçekten beni güldürüyordu. "Bir hafta sonra beni hatırlamış olman çok güzel." Sesimde sitem mi vardı yoksa hafif sinirli mi çıkmıştı bilmiyordum ama oldukça hoşuna gitmiş gibi duruyordu.

"Beni bu kadar beklediğini bilseydim, çok daha önceden gelirdim ateş parçası." Yine aynı hitabı duyduğumda sertçe yutkundum. Yanaklarımın anında kızarmış olması beni dehşet bir şekilde rahatsız etmişti. Ben dışarı doğru bakarken yerinden kalkıp, tam karşıma geçti. Ben ona bakmıyordum lakin o, gözlerini üzerimden çekmiyordu.

46. Sokak ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin