7: |Mahvolmuşluk|

192 33 63
                                    

Dağınıktım.

Her şeyimle, darmadağınıktım.

Ellerimi ovuşturup, kafamı ellerimin arasına aldım. Yine o günlerden birindeydim. Ne hissettiğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Korkuyordum. Neyden veya kimden bilmiyordum ama korkuyordum. Daha dün her şey çok güzelken, nasıl sabahında böylesine çaresiz uyanabilirdim? Çok çabuk kopuyordum yaşamdan.

Duygularım çok çabuk değişiyor, bir türlü uzaklaşamıyordum mutsuzluktan. Bana zarar veren, ruhumu öldüren herkes hayatına devam edebiliyorken, ben ne gibi bir kötülük yapmıştım da hala bu durumdaydım? Ağrıyan başım değil, zihnimdi. Beynimde dönüp duran, dehşet korkunç söylentilerdi beni yoran. Susturmak için yaralanmaktan başka çarem yoktu.

Soluma, solumdaki öpücüklere iyi bakamayacaktım.

Gözlerim dün gece seokjin tarafından öpülen izlere kaydı. Titreyen parmaklarımı üzerinde gezdirirken, o kusursuz öpücükleri dudaklarımda hissettim. Kalbim o an, patlarcasına atmaya başladı. Çok güzeldi bu his, yaşıyorsun diyordu adeta bana ama neden böylesine umutsuzdum? Yapabilirdim. Hayata yeniden dönebilirdim.

Elimdeki bıçağı tenime sürttüm. Canım yanıyordu. Öyle bir can yanmasıydı ki bu, geçiremiyordum. Ne bir doktor, ne bir ilaç derdime derman olamayacaktı. Zihnimdekiler susmuyor, hissettiklerim daha doğrusu hissedemediklerimle baş edemiyordum. Kimse boşluğa bakıp, hiçbir şey düşünememenin ne kadar acı verici olduğunu bilmiyordu.

Ağlamak isteyip, ağlayamamak... Gülmek istediğinde aniden kalbinin ortasına çöken boşluk... Kimse bunların bir insanı öldürecek kadar korkunç hisler olduğunu bilmiyordu. Ölmek istiyordum. Hayat öylesine amaçsız geliyordu ki bana, ölmek istiyordum. Bana zarar veren, gülen yüzümü solduran, içimdeki tüm duyguları söküp alan kimseyi affetmeyecektim.

Bedenime attığım her bir çizik, onlara aitti. Onların yüzündendi. Sevilmemek için hiçbir sebep yokken, beni sevmemelerini affetmeyecektim. Gözlerimden tek tek bıçağın üzerine düşen yaşlarım, çizik atmama yetmişti. Bu sefer daha derine bastırdım. Acı içimde o kadar büyüktü ki, öylesine zehirliydi ki, nefes alamıyordum. Yetmiyordu bana, yetemiyordum.

Birkaç çizik daha sıraladım bileklerime doğru, sonrasında hiçbir şey yapmadım. Çocukluktan beri kısa kollu gezmezdim. Kollarımı hep saklardım, herkesten. Çiziklerimi, sigara yanığımı görsün istemezdim kimsenin. Yaz, kış demeden uzun kollu gezerdim ortalıkta. Herkes garipserdi bu halimi, yine de vazgeçemezdim. Yaralarım, herkesin göreceği kadar değersiz değillerdi.

Onlar benimdi, benden bir parçaydı, bana aittiler.

Ağrıyan başımı soğuk duvara yaslayıp, öylece tatlı kaşıntıyı hissettim tenimde. Boş duvara bakarken, hemen yanımdaki cama yansıyan görüntüme kaydı gözüm. Koca bir hiçlik vardı karşımda. Hayattaki hiçbir güzelliği hak etmeyen, mutlu olamayan, başarısız, sevilmeyen, çöpe bile tercih edilecek kadar değersiz bir artık vardı karşımda. Evet, kendimden bir yemek artığı gibi bahsediyordum. Çünkü hissettiğim tam olarak buydu.

Arta kalan, geride bırakılandım.

Hemen yanımdaki ince hırkayı alıp, omzuma attım. Cebimdeki kulaklığı zor da olsa çıkardım ve telefonuma taktım. Sadece müzik dinlemek istiyordum. Başka yapacak bir şeyim yoktu zaten. Her zaman yalnız ve müzikten başka hiçbir şeyi olmayan bir adamdım. Şimdi de acizce, balkonuma öylesine gelen bir adama bel bağlıyordum.

Benim canlı kurtarıcım olarak görüp, büyüsüne kapılmıştım. Biliyordum, beni kendine bağlayacak ve en sancılı anda beni bırakacaktı. Sonum olacağını bile bile ona kapılıyor olmakta benim, benim sessiz intiharımdı. Bazen intiharlar görülmez, görmezler. İlaç içmeden de, kendini kesmeden de, boğmadan, asmadan da intihar edebilirdi. Bir insanın intihar ettiğini anlamamakta, o insanın intihar etmesine neden olabilirdi.

46. Sokak ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin