14: |Kurtuluş, final|

251 31 24
                                    

Kahraman.

Kendimden emin bir şekilde ıssız yolda yürürken, ayaklarımın sürtünme sesini dinliyordum. Ellerim ceplerimde, üzerimde ince bir hırka vardı. Yaz ayları bile olsa uzun kollu giyerdim. Bu huyumdan, yaralarım iyileşse dahi vazgeçememiştim. Lakin şimdi, bu durumdan kurtulmak istiyordum. Boğulmuş, bunalmış, zehirli ne varsa tümünü atmak istiyordum üzerimden.

Eskiden, hayattan kopmuş bir beden olarak devam ediyordum yoluma. Bunalmış, içi geçmiş, çekilmiş bir ceset gibiydim. Kendimi sevmiyordum. Bedenimi, yüzümü, saçlarımı... Bana dair ne varsa, sevemiyordum. Halbuki şimdi çok iyi anlıyorum ki, kendimi sevmezsem kimseyi asla sevemem. Hep bir kusur ararım, her şeyden nem kapar, hepsini kendi lehime çevirir ve yok ederdim.

Çünkü ben hiçbir şeyi hak etmiyordum ki, güzel olan şeyler asla benim olamazdı. Bu düşünceler yüzünden, hayatımdan kayıp giden tonlarca gün olmuştu. Elbette buna neden olan, insanlardı. Asla ama asla, hiçbir şey kendiliğinden ortaya çıkamazdı. Bir şeyler olur, yaşanır ve sonucunda ruhumuzdaki yaralar isimlenirdi.

Güvensizdim, öylesine kırılmış, dağılmıştım ki... Yapamıyordum, sevemiyordum, sevildiğime inanmıyordum. Yalnız öleceğime emindim. Geçmişte öylesine kırgın ve yaralı bir çocuk bırakmıştım ki, şimdiki halimle ona bakıyorduk. Hafif yağan yağmur yüzüme değdiğinde adımlarımı hızlandırdım.

Beni bekleyen bir son vardı. Tüm ruhumun huzura kavuşması için, yapmam gereken bir şey vardı. Sonunda uçurumun kenarına geldiğimde, bir süre durdum. Gözümün önünden geçen eski anılar, hisler... Hepsi omuzlarımın daha dik, başımın daha dik olmasına neden oluyordu. Çünkü onları öldürmüş, üzerlerine yorganı çekip, sonsuz bir uykuya yatırmıştım.

Şimdi başka bir hayatta, en güzel hallerini yaratmak için koşacaktım. Beni gökyüzünden izlemesi için, on altı yaşındaki taehyung'un saçlarını okşayıp, her şeyin iyi olacağına inandıracaktım. On sekiz yaşındaki taehyung'un ise, hayata dair tüm umutlarını yeşertecektim. Sevileceğine, sevebileceğine inandıracaktım onu. Yirmi yaşındaki taehyung için, bedeninin ne kadar güzel olduğundan bahsedecektim. Sevmediği, iğrendiği teninde öpücük izlerinin hayat bulduğundan bahsedecektim ona. Lakin benim yirmi iki yaşındaki taehyung için söyleyecek pek bir şeyim yoktu. Onu öylesine dipsiz bir kuyuya sokmuştum ki, onu yok etmiştim. Yirmi iki yaşını, tamamen öldürmüş ve kurutmuştum.

Dolan gözlerimi gökyüzüne kaldırdığımda, derin bir nefes aldım. Yirmi dört yaşım için geç kalmamıştım ve ona çok iyi bakacaktım. Şimdi adımlarımı hızlandırdığımda, kollarımı hemen uçurumun dibindeki adamın beline doladım. Seokjin'in eşsiz kokusunu, hiçbir rüzgar alıp götüremiyordu. Şiddetli esen rüzgar bile, savaşamıyordu onunla.

"Çok özledim," boğuk sesi gülümsememe neden olurken sırtına sürttüm yüzümü. Bedenimdeki tüm yorgunluk uçup gitti ve tüm eski yaşlarım, özürlerimi kabul etti. Onlara seokjin sayesinde, birçok duyguyu aşılayabilecektim. Hafifçe kollarımın arasında dönüp, beni kendine çekti. Soğuktan kızaran dudaklarımda, yorgun gözlerini gezdirdi.

"Buraya gelmeden önce durakta bir kızla konuştum." Merakla dinliyordum onu. "Sana çok benziyor, daha doğrusu eski sana." Kaşlarımı şaşkınlıkla kaldırırken, devam etmesi için daha çok sokuldum ona. "Koyu renkli, kalın telli, dalgalı saçları vardı. Ten rengi hafif açık ama gözlerindeki o yorgunluk, bitmişlik bana seni hatırlattı. Öylece, boş yolu izliyordu." Yutkundum. Eski halime dönmemden deli gibi korkuyordu.

"Sonra alışkanlık olmuş bende, ellerim bileklerine kaydı. Noktalı virgülün üzerine kelebek çizmiş." Aklıma gelen anılarla, gözlerimden düşen yaşlar çakıştı. Kalbime dehşet bir ağrı saplandı. Ben, ben de yapardım onu. Sanki, sanki beni durduruyor ve hatırlatıyor gibiydi. İntiharı simgeliyordu, kelebek gibi aniden göçüp gitmenin mesajını veriyordu.

"Onunla konuştun mu?" Titreyen sesimi duyduğu gibi dudaklarıma kapandı. Konuşmaya ihtiyacı olabilirdi. Eminim birinin onu dinlemesini istiyor ve anlamasını istiyordu. Alt dudağımdan öpücük alıp, çekildi. "Ona iyi misin diye sorduğumda yüzüme, boşluğa bakar gibi baktı. Sonra gülümsedi ve polarını ellerine kadar çekiştirdi. Tek kelime etmeden geçip gitti yanımdan. Seninle aynı yaştaydı belli ki, genç duruyordu."

Onu anlıyordum, görmemiştim ama anlayabiliyordum. Bizim için iyi misin sorusu bir tehtitti. Hemen tüm yaralarımızı, giysilerimizle kapatırdık. Şimdi bunu yapmak istemiyordum. O kızın kendisine zarar vermesini istemiyordum. "Onu tanımlayacak bir şey var mıydı?" Omuzlarını silkti. O sırada ondan hafif uzaklaşıp, yapmaktan çekindiğim şeyi yapacaktım.

"Çenesinde beni vardı. Bir de kaşında kesik gibi bir iz. Korkunç bir acı vardı yüzünde." Anladığımı belirtircesine üzerimdeki hırkayı indirdim. O kızla tanışıp, onu bulmak için elimden geleni yapacaktım. Gerekirse her gün o durakta oturabilirdim. Lakin artık yaşamak için çırpınan kimseyi görmezden gelmeyecektim. Bu yüzden seokjin'e böyle bir soru sormuştum. O her zaman dikkatli bir adamdı.

"Yaralarından geriye sadece, silik bir iz kalmış." Sözlerinden hemen sonra elini koluma uzatıp, parmak uçlarıyla üzerinden geçti. Tenime tatlı bir esinti yapışıp kaldı sanki. Ardından elini ceketinin cebine atıp, kırmızı bir kalem çıkardı. Kolumu boydan boya okşayıp, ilk izin üzerine dudağını bastırdıktan sonra, kalemle bir yıldız çizdi. Ardından her izin üzerine öpücük bırakıp, tekrar yıldızlarla donattı. Kolumda kırmızı, küçük, öpücük izlerinin üzerine takılmış yıldızlar vardı. Yaraların izini artık göremiyordum.

"Onları görüp üzme artık kendini. Geçmişi tamamen unut ateş parçası." Ağladığımın farkında bile değildim. Ne hissettiğimi öylesine iyi biliyordum ki... Ben ölmek için gün sayan, nefes almaktan yorulan, her şeyden bunalan, sürekli uyuyan ve evden asla çıkmayan o adamdan sıyrılmıştım. Ben artık yaşamak isteyen, seven, sevilen o adama dönüşmüştüm. Bunların hepsi, ellerini tuttuğum bu adam sayesindeydi.

"Dövmesini yaptıracağım, sonsuza kadar benimle kalmayı hak ediyorlar." Ellerini boynuma getirip okşadı. Narince sevdi her yerini. Sonra yaklaşıp, kokumu içine çektikten sonra, baskılı bir öpücük bıraktı. "Canın yanar," titredim ellerinin arasında. Sesi öylesine huzurluydu ki, yaprak gibi titredim. Tek bir öpücüğü beni göklere çıkarıyordu.

"Yansın, seni taşımak istiyorum tenimde." Burnunu boynumda gezdirip, yanaklarıma çıktığında, ikimiz de derin bir nefes aldık. Yetmiyordu, öyle bir çaresizlik, arzu vardı ki bedenimizde yetmiyordu. "Yanmasın ateş parçası, artık hiçbir şey yakmasın canını." Ellerim saçlarına karışıp, en dibine asılırken dudaklarımı çenesine bastırdım.

"Öpücük izlerini bırakırsın, olmaz mı?" Kollarını bedenime sıkıca dolayıp, kendine çekti. Adeta kapattı beni bedeninde, kayboldum göğsünde, kalp atışlarında hayat buldum. "Her yerine, tüm tenine, ruhuna bırakırım küçücüğüm. Bu adam senin için her şeyi yapar." Gülümsedim sadece. Biliyordum, seokjin benim için her şeyi yapardı.

Rüzgar sertçe estiğinde sadece onu izledim. Böyle filmin son dakikalarında olursunuz ya, ana karakter sevgilisine dalıp gider, onunla ilgili hayaller kurar ve film biter, tam olarak öyle hissetmiştim. Seokjin bana bir şeylerden bahsediyor ben de onu dinliyordum. Ara sıra beni öpüyor, ilerde yapacağımız tatilimizden bahsediyordu. Bir roman okuyor gibiydim. Eşsiz bir manzaram vardı. Sevgilim, kurtarıcım, kahramanım, her şeyim...

Şimdi sonsuza kadar onu sevmenin verdiği huzurla, dudaklarından öperken, kendime söz vermiştim. Eskiye dönmeyecek, seokjin'i her gün daha çok sevecektim. Kendimi iyileştirecek, ona da çok iyi bakacaktım. Onu üzmeyecek, kendimi de üzmeyecektim. Beni seven bu adamı, ben de çok sevecektim. Eski taehyung'a en büyük iyiliğim, seokjin olmuştu.

Seokjin sayesinde, küçük ve yaralı taehyung beni affetmişti.

-

Okuduğunuz ve destek olduğunuz için teşekkür ederim. Umarım buraya kadar gelip, severek gidiyorsunuzdur. Benim için çok yumuşak, kendi hallerinde, sadece ikisinin olduğu, kısa bir durum yazmak istedim. Tekrar teşekkür ederim. 💖

46. Sokak ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin